Bu yılın Man Asian Edebiyat Ödülü'nün kazananı Tan Twan Eng, kitabının adına karar verirken pek zorlanmadığını söylüyor. Gece Sisi Bahçesi (The Garden of Evening Mists) tam da adının işaret ettiği şeyi anlatıyor. "Bir bahçe var ve dağların tepesinde olduğu için geceleri sis iniyor. Yani okuru şaşırtmıyorum.” diyor Eng. 40 yaşındaki yazar, avukatlığı bırakarak edebiyata ağırlık vermiş ve geçtiğimiz Perşembe günü Hong Kong'da ödülüne kavuşmuş bir Malezyalı.
Roman, Malezya'da geçiyor ve anlatıcısı Teoh Yun Ling isimli, savaşın onda bıraktığı izleri silmeye çalışan bir kadın. Ancak bir süre sonra merkezi siniri sistemi bozukluğuna bağlı olarak okuma, yazma ve konuşma yetilerini kaybetmeye başladığını fark ediyor. Bir yıl sonra anılarının zihninden tamamen silineceğini öğrendiğinde ise dönemin imparatoru Hirohito'nun bahçıvanı olan Nakamura Arimoto'yu bulmak ve geçmişi ile ilgili cevapsız sorulara yanıt bulmak için geri dönüyor.
Romanı yazarken Eng'in tek bir problemi olmuş, o da bahçeyle çok ilgili olmayışıymış. “Ben bir şehir çocuğuyum, bahçevanlığa hiçbir zaman ilgi duymadım.” diyerek bu konuya ilgisizliğini belirtmiş. Ancak yaptığı araştırmaların üzerine bahçeyle de uğraşmaya başlayınca işi kolaylaşmış.
“Japon bahçeciliğinin tarihi ile ilgili her şeyin üstünden geçtim. Nasıl yapıldıkları, arkalarındaki felsefeler ve terimler... Kolay değildi.” diyor Eng. Ancak zamanla konusuna yakınlaşan ve mevsimlerin bitkiler üzerindeki etkilerini, hislerini, kokularını öğrenirken farketmiş ki bahçeyle uğraşmak da aynen yaratıcı yazarlık gibiymiş.
“Budama, cümleni, noktanı nereye koyacağına karar vermeye benziyor. Yeni bir paragrafa başlamaya karar vermek gibi. Yazdıklarıma baktığımda sayfada görebiliyorum; çok uzun olmuş, acaba budasam mı? Anlamı okura geçirebilmek için açıklık benim için çok önemli.” diyor.
Ancak tabi ki açıklıktan kastı her şeyin okura açık açık gösterilmesi değil. Eğer romanı ikinci defa okumaya karar verirseniz görebilirsiniz, karakterler ışığın altında farklı görüneceklerdir. “Her defasında farklı bir cevap bulursunuz.” diyor yazar da. “İnsanlar hakkında düşünceleriniz ya da neler olduğuna dair düşündükleriniz değişebilir. En azından ben bunu umuyorum.”
İşte Tan Twan Eng bu şekilde çalışıyor: Geniş bir konuyu ele alıyor, büyük bir olayı, ancak onun asıl ilgilendikleri küçükler. Böylece kazmaya başlıyor o büyük olayın altını. Yazar, bunu özel hayatında da yapıyor, 16 yaşından beri aikidoyla ilgilenen yazar, bunun bir dövüş sanatı olduğunu, kişinin kendini koruması için yapmasının ötesinde çok daha sofistike bir uğraş olduğunu söylüyor.
“Aikidoya kafayı takmıştım o zamanlar ve haftada iki üç gün yapıyordum. Kuala Lumpur'da yaşıyorduk ve iyi bir eğitmen için birkaç saat yol gitmek benim için hiç sorun değildi.” diyor. O zamanlar aikidoyu kendini korumak için öğrenen Eng'in, üniversite zamanında hiç arkadaşı yokmuş ve çoğu zaman çeşitli zorbalıklara maruz kalıyormuş.
“Çok garipti, herkes benimle uğraşıyordu. Okulun dışında otobüs beklerken bile biri gelip zorbalık yapabiliyordu. Bir süre sonra sürekli korkarak yaşamaktan bıktım. Korkudan hoşlanmadığımı farkettim ve bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim.” diyen yazar, 10 yıl boyunca aikidoya devam etmiş, ancak kimseye vurmamış. Yakınına bile gelmemiş hatta.
Çocukluk anıları o kadar güzel olmasa da, Kuala Lumpur'un en prestijli avukatlık şirketlerinden birinde işe girdikten sonra pek çok arkadaş edinmiş ve işe gitmekten de büyük bir mutluluk duymaya başlamış.
“Bence anılar, kötü olanlar bile, bizim için en önemli şeyler. Kötüyü iyiden ayıramazsın, onların hepsi koca bir çanağın içindedir ve karıştırdıkça karşına bir o çıkar, bir bu. Ben anılarla ilgileniyorum, altında yatan fikirlerle.” diyor.
Gece Sisi Bahçesi de pek çok açıdan hatıralar üzerine bir meditasyon gibi- hatırlamak, unutmak ve affetmek üzerine. Romanın anlatıcısı Yun Ling hastalığı ile savaşırken anılarını yeniden alevlendirmeye çalışıyor ve geçmişindeki insanlara gerçekten neler olduğunu anlamaya uğraşıyor.
“Eğer bir insanın yalnızca mutlu anıları olsaydı, bu ne kadar sıkıcı olurdu tahmin edebiliyor musunuz?” diye soran Eng, romanında da bu sıkıcı karakterlere yer vermemeyi seçmiş. Hepsi yaralanmış, hepsinin bir geçmişi ve sırları var.
Ve son olarak yazar, romanındaki karakterlerle ilgili “İnsanların çok hoşlanmayacakları karakterleri yazmayı seviyorum. Bence burada bir meydan okuma var, onları yargılamadan yazmakta mesela. Ben onları çok daha ilginç buluyorum. Bu sizin için de bir meydan okuma, onları sevilmeyen yanlarıyla yazmak ama yine de okurun ilgisini çekmek de. Ve okur için de meydan okuma, romanı okumak, o karakterlerle vakit geçirmek. Her okurun kitapla ilgili bir şeyleri tamamladığına inanıyorum.” diyor.
(Kaynak: Huffingtonpost )
DDD
Yeni yorum gönder