Derin ve Dikkatli Bir Okumayı Gerektiren Bir Roman: Kuzey
Kuzey, edebiyat dünyamızda kendine ait bir çekim merkezi ve elbette çeşitli etkiler yaratmaya aday görünüyor.
Öyle romanlar vardır ki, bizi ebedi uykumuzdan uyandırır, bize kendi zihnimizi yeniden armağan etmeyi teklif eder. Böyle durumlarda şaşırır, ‘acaba?’ demek durumunda kalabiliriz.
Bize hak ederek, katman katman ilerleme ve kendine katılma hakkını sayısız biçimlerde sunan metinlere çok seyrek rastlayabildiğimiz bugünlerde, Burhan Sönmez’in ilk ama dikkatleri hemen çeken romanı ‘Kuzey’, İthaki Yayınları arasından çıktı.
Esrarengiz bir masal, her çağı kapsayabilen bir destan… Şiirsel bir lezzetin doruklarında gezinen çoklu dil yapısı ile Kuzey, bizi, günümüzün ‘pop okuma’larının ötesinde bir ağır işçi edasıyla yoğun bir emek sarfiyatıyla okumaya davet ediyor. Hikayesini derin derin, sayfa sayfa, söke söke okutarak, bize ‘işte bu!’ dedirtiyor. Zihnimizin sorgulama odalarında sorguya davet ediyor bizi.
Kendi sahasında bir ilk belki. Kuzey, roman dilindeki masal işçiliğiyle, esnek ve her türden vokabülere uygun sesiyle okurlar için bir şans kapısı aralıyor. Felsefi tartışmalar; aşk, bağlanma ve inanç atlası içinde estetik bir maharetle işleniyor. Ve insanın varoluşu boyunca uzayan, şiddet, nefret, sevgi, yiğitlik, acıya dayanma hallerinden demet demet görüntüler sıkı ve yoğun bir örgüyle birbirine bağlanırken, okur olarak, zihin kalıplarımızın kışkırtıldığını, zorlandığını ve özlem duyduğumuz bir yeni gücün benliğimize sızdığını, bizi daha meraklı hale getirdiğini görüyoruz.
Herkesin bir ‘kuzey’i vardır, ama Türk edebiyatında artık yeni bir akım ve modellendirme yaratmaya hazır başka bir Kuzey de var! Bu Kuzey, edebiyat dünyamızda kendine ait bir çekim merkezi ve elbette çeşitli etkiler yaratmaya aday görünüyor. Alışılmamış olanın ilk sesidir bu. Kuzey, yeni ve denenmemiş bir okumaya davet niteliğinde.
Burada durup, büyük bir edebiyatçının, ‘masal edebiyatın kanonudur, edebi her şey masalsı olmalı’ sözünü referans gösterebiliriz. Masalsı havanın şen dünyasına hayatın hem olağan hem de olağan ötesi hallerini sığdırabilmek maharet gerektiriyorsa, Kuzey’de Burhan Sönmez bunu başarıyor.
Kuzey’in sadece felsefenin değil, aynı zamanda bilmecenin de sınırlarında elifi elifine dolanan büyülü havası, derin ve dikkatli bir okumayı gerekli kılıyor. Bildik isimler denizinde gezinmeyen bugünün, dünün, belki de yarının isimlerinde yeni renk bireşimlerini bir araya getiriyor! Duyduğumuz isimlerle kendimizi akraba hissediyoruz, ama nereden olduğunu bilemeden.
Üretici roman kategorisi içindeki Kuzey’de sanki Taşlıcalı Yahya’nın da sesini duyar gibi oluyoruz: ‘dar-ı dünya deli gönlüm gibi viran olsa/ ne cihan olsa, ne can olsa, ne hicran olsa.’ Okur olarak hem Kuzey’i (romanı) kendimizde, hem de kendimizi Kuzey’de (romanda) yeniden üretme imkanı buluyoruz.
Sağlam bir kültürel arka plandan beslenen bir dilin, bükümlü ve soylu kulvarında nefesimiz açılıyor, okudukça okuyasımız geliyor. Bir roman kendi söylemek istediğini, kendi okuruna söyletmek ister, Kuzey de öyle. Her okur, karakterlerden ve olaylardan yola çıkarak, tarihi isimleri hatırlayabilir. Romandaki bir tartışma sırasında ben sanki İbni Rüşt ile Gazali’nin fikirlerinin orada karşı karşıya geldiğini hissettim. Akıl kokan ruh ile iman eden ruhun sınandığını görebiliyoruz. Keza ölümle, rüya ile, aşk ile, keza insan nerede başlar nerede biter sorusu ile, bir bakıyoruz ki: ‘Rüya ile hayatın iki ayrı dünyası olduğunu herkes bilir. Rüyadayken tümüyle başka bir evrene geçer, sonsuza erer, ama orada sürekli kalamayız.’ Hikayedeki bir karakter, ‘bu rüyaya hapsolduğumu anladığımdan beri bir kurtuluş yolu arıyorum. Öbür taraftaki hayatıma geçmeye çalışıyorum. Uyandığımda, bütün bu dünyanın sadece kısa bir zaman parçasına sığdığını görünce, hayret edeceğimi biliyorum,’ diyor. Hayret! İşte o kelime. Ve ‘şüphe’ huzursuz ve huysuz haliyle Kuzey’in parçası oluyor.
Novalis, ‘Aşk, dünya tarihinin son hedefi, evrenin amentüsüdür’ demiş. Buna benzer bir şekilde, Kuzey de, ‘ hayat ölümle değil aşkla da sona erebilir’ demeye niyetleniyor. Hem bireysel hem bütün evrene bağlanan bir bütünselliği vardır aşkın. Sınanarak gelişir. Friedrich Schlegel, 200 yıl öncesinden, ‘aşıkların bütün arzuları harfi harfine doğrudur’ derken, Kuzey’deki aşk hikayelerini haklı çıkarır.
Çok hikaye anlatmak ama bunları yeraltı suları gibi buluşturmak okurlar için ayrı bir armağandır. Geçmişe ve geleceğe aynı anda gidebilme idrakine sahip olan Kuzey, her türden yağışa karşı şemsiye açmayı reddediyor! Korunaklı hallerimizden ve kovuklarımızdan çıkmayı şart koşuyor.
Romantikler, ’en küçük şey bile içinde sonsuz şey saklar’ derler. Kuzey, bir duygu, akıl ve sezgi okyanusunda bir kasırga yaratma gücünü ve ilhamını bize veriyor. Her insan ayrı bir çöldür, Kuzey bizi başkalarının çölüne dalmaya ve orada kendi çölümüzü bulmaya çağırıyor. İthaki Yayınları uzun bir soluğu olan bir yazarı Türk edebiyatına armağan ettiği için her türden takdiri hak ediyor!
Ali H. Aslan