Yazarlar
Mahmut Temizyürek
1955 yılında Sivas'ın Kümbet köyü'nde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta öğrenimini Ankara'da yaptı. A.Ü.Eğitim Bilimleri Fakültesi Psikoloji bölümünü bitirdi. Birçok ansiklopedi, dergi ve gazetelerde çalıştı. Halen Öğretmen olarak görev yapıyor. Şiir, deneme ve eleştiri yazıları Akatalpa, Defter, Edebiyat Dostları, Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kültür, İnsan, Kum, Patika,Varlık, Yarın, Yeni Olgu gibi dergilerde yayınlandı.
Tüm Yazıları
dağ yolları tellerle çevrili
sana gelmediysem kuzey şafağından
sızılar çekecek askerdeki nişanlı
doğru kadeh sarı gösterir şarabı
diyecek bir keresinde
gövdeli ve genç bir şarap
kırılmaya uğrayan bir ışık aramızda
süs ağacı, deve ağacı, benden sana yamalı
Müzikli evden hızla uzaklaşıyoruz. Üstümüzde
barıştan kalma derme çatma direkler.
Asma dallarında sarı kuşlar
büyük gökyüzünü gagalıyor.
Sakin görünmeye çalışın,
kurtulun gereksiz ağırlıklardan
açılır kapanır bir sağlamlık olsun
aklınızda.
Açıklamaya kalkmayın apaçık olanı,
dünkü bulunduğumuz yer
bugün bizden çok uzak.
en tehlikeli yırtıcı
kırık cam gibi özgür şimdi
avcı uyandı rüyalarında
yaklaşan geceden korkarak
sönüyor titrek ay
ruhunla başbaşa
kanlı bir düşe sarıl
güneş damlalarıyla
yeni bir evrim
modern çağda
sakla kendini kendinden
1-kirlenmiş bir replik olduğum
A. can havliyle bakıştığım kitap :
kıstırılmış köpek birikintisi –
bir sorunun sorulmamasıyla yanıt
kirlenir ; kanıksanmış acı bir öç
gibi ayaklanır saten sabırdan ..
Gecenin geleceği yok Bukalemunlar işgal etmiş kaderi
Su yavruları karaya çıkıyor El, ayak da isterler şimdi
Ormandayım Ağaçların hepsi delirmiş
Aya kalsa ben gökyüzündeyim, o yeryüzünde seferi
bulunca taşı sanki kadim yontular buldun yıpranmış bir denizdi tanrı, o eskil doku o apoletsiz amiral üniforması sen bedenine sığmayan şaman bir avuç kemik savur göğe gördüğün kim, bak aslında suretini izliyor suretin insansın ya da bir şeysin | geçmişin kalın sesini duydun ve yanılgının huzursuz güzelliğini gövdenin teknesine bindirdiğin o ateş görmüş hevesli semender Nuh’un sudan ağır korkusu çoğaldın kendi izini sürmekten kül, tekrarın mıdır sor otuz iması gibi bir durağın hepsi bu işte gittiğin geldiğin |
kanatlarında bir çığlıkla iner yağmur. çocuk
önce şöyle bir sonra ısrarla bakar hayata.
korkar ve ağlamaya başlar. toparlandığında
boyu uzamıştır ve aklı annem!
orada, o akustik boşlukta kalmıştır.
orada, o akustik boşlukta annem!
yüzdüm, yüzdüm geldim ki kara bitmiş,
hayat çizgimin mehtabı yol ayrımında.
biz babamla düşündük.
Gökyüzü bulut bulut uyanıyordu
Tanrının büyük yalnızlığından
Ağaçlar birer ses salkımıydı kuşların ağzında
Ayın puslu cümlesinde evler okunaksız harflerdi
Yasemin kokularından bir ışık sokaklarda
Gittim denizin lacivert bahçesine oturdum
Ölümün mü hecesiydim yaşamın mı bilmiyorum
Arzuyla vazgeçiş canımda halkalanıyordu
GÖÇEBE
Toz bizim, toprak değil- kökler yasak;
Kuş bizim, yağmur bizim- gökler yasak…
Hem tohumdur, hem mezardır terkimiz;
Her ufuk er geç bizim, her yer yasak.
ESRAR
Devrim ölmüş… Sancı tekrar başlıyor.
Suçludan suçsuzdan ikrar başlıyor…
Süngü-tank-işkence-kan-zindan-ceset.
İşte buluştuğumuz yer
ölülerimizle, eski sevgililerimizle,
yaprakları savrulan çınarın altında.
Şimdi daha solgun
karşı kıyıdaki mor dağlar,
sıvası dökülmüş saat kulesi bile
vazgeçmiş zamanla yarışmaktan.
Oysa biz yeniden anlatmak için
burdayız
ezberimizdeki masalları,
yeniden yeşertmek için yangının yakıp