Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Gölgeler kaybolsaydı, nasıl görünürdü yeryüzü?




Toplam oy: 1174
Mihail Afanesyeviç Bulgakov
Everest Yayınları

Aslında yaşamı da bir tür alaycı roman, yergi gibi... Stalin döneminde yaşayan Pasternak, Soljenitsin, Ahmatova, Zoşçenko, Babel, Nadejda Mandelstam ve daha birçok yazar ya da şair gibi ne öldürülmüş ne sürülmüş ne de işkence görmüş...

 

İronik bir şekilde Stalin severmiş onu, özellikle de yazdığı bir romanı ve bu romandan uyarlanan tiyatro oyununu… Ya, daha da tuhafı, yaşamı boyunca sade ve sadece görmezden gelinmiş, yok sayılmış. Sonuna kadar muhalif olmasına, Rus edebiyatının başyapıtlarından ve dünya edebiyatının insana ve Sovyet rejimine yöneltilmiş tartışmasız en kuvvetli yergilerinden biri olan Üstat ile Margarita'yı yazmasına rağmen… Az bilinmiş, az konuşulmuş, sürekli surette sansürlenmiş,  sonrasında ise bu büyük eserde tam olarak ne anlatmak istediğine dair eleştirmenler tarafından bir türlü fikir birliğine varılamamış. Mihail Bulgakov, dünya edebiyatının içinden geçen esinle dolu bir rüzgar gibi; hafif, serin, zindelik verici… Elimde tuttuğum Üstat ile Margarita'yı Usta ile Margarita olarak hatırlayanlar çıkacaktır. Çünkü şimdi ilk defa Rusça aslından Sabri Gürses tarafından Türkçeye çevrildi. 

 

Üstat ile Margarita… Belki de bir yönüyle büyülü gerçekçiliğin bir erken dönem örneği. Bir yönüyle nefis bir toplumsal-siyasal yergi, bir yönüyle toplumsal gerçekçilik akımının o en sıkıcı, en kısır halini yırtan bir kahkaha gibi… Çok katmanlı roman bu mu demek? Belki hepsi, belki aynı anda hiçbiri. O vakit, edebiyatın tadı çıkıyor demek…

 

Üstat ile Margarita iki düzlemde ilerleyen bir roman. Olaylar Stalin dönemi Moskova’sında ve Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi emrini veren vali Pontius Pilatus döneminin Yahuda’sında geçer. Hikayemizin kahramanı kendisine Profesör Woland diyen Şeytan’dır. Moskova’ya inmiş, akıl almaz oyunlarla ülkenin kemikleşmiş bürokratik yapısını, elit aydın tabakasını hızla birbirine katmıştır. Herkes başına gelen her olayda ya tutuklanmakta ya da akıl hastanesine yatırılmaktadır. Şeytan’ın işe edebiyat dünyasının merkezinde yer alan bir isimle başlaması ise oldukça ironiktir. Yazarın, Şeytan’ın karşısına, akıl hastanesine yatırılmış, edebiyat dünyası tarafından tamamen dışlanmış bir romancıyı yani Usta’yı koyması da öyle... Tek boyutlu bir yergi değildir asla Üstat ile Margarita. Bir yazar olarak Bulgakov, gerçek edebiyat ile onun karşısına dikilen kemikleşmiş edebiyat partilerini, kulüplerini de yerden yere vurmakta, yazar endişesini açığa çıkarmaktadır.

 

Usta, İsa’nın yaşamını ve ölümünü anlatan bir roman kaleme almıştır, bu romanı yazarken ise yanında tek bir kişi yer almıştır; sevgilisi, hayatının aşkı, güzeller güzeli Margarita... Usta’yı kaybeden, onu perişan eden aşk acısından ve kederden Şeytan’la işbirliği yaparak bir cadıya dönüşen Margarita… Gönüllü cadı, belki zaten doğuştan öyle… Yazar da tıpkı kahramanı Şeytan gibi, kadınların şeytan karşısında, kötülük karşısında aldıkları tavrın, tarafın farkında olmalı… Erkeklerin en sıradanı bile içindeki kötülükle yüzleşmekten o kadar aciz ki Üstat ile Margarita'da, başlarına gelenler acınasıdan öte gülünç kaçıyor hep.  Şeytan’ın İsa’nın müridi Levi Matta’yla yaptığı konuşma da bunun en etkileyici örneklerinden biri:  “Eğer kötülük olmasaydı ne yapardı senin iyiliğin, üstelik gölgeler kaybolsaydı nasıl görünürdü yeryüzü? Sonuçta gölgeler eşyalara ve insanlara ait. İşte kılıcımın gölgesi. Ağaçların da gölgesi var, canlıların da gölgesi var. Bütün yerkürenin derisini yüzmek, çıplak ışığın tadını çıkarmak fantezin için bütün ağaçları ve canlıları yok etmek ister misin? Aptalın  tekisin.”

 

Şeytan ve avanesinin büyülü, akıldışı dünyası, İsa’nın tarihsel dünyası ve 1930’ların Moskovası… Bu üç dünya ve üç farklı algı düzleminde gidip gelen hikayemizde Bulgakov, gerçeklik ve tarih algısını da, evrensel iyilik-kötülük karşıtlığını da ustaca eğip büküyor. Hem hepsini aynı anda çok ciddiye alıp mesele ediyor, hem sonuna kadar hafife alıyor, karşılarına geçip hepsinin yüzlerine acımasızca gülüyor.   


Mihail Bulgakov’un bir yazar olarak en büyük başarısı, yaşadığı döneme dair yönelttiği toplumsal eleştiriden evrensel bir öykü çıkarması. Kayıtsız kalınacak gibi değil…

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.