Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Abbas Bozkurt

1984 yılında İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünün ardından, aynı üniversitede Eleştiri ve Kültürel Araştırmalar Yüksek Lisans programını tamamladı. Altyazı Aylık Sinema Dergisi ve Time Out İstanbul’da editörlük yaptı. 2014 yılından bu yana Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) ve FIPRESCI üyesi. Altyazı, K24, Time Out İstanbul gibi pek çok farklı mecrada sinema ve edebiyat üzerine yazmayı sürdürüyor. 

Tüm Yazıları

Teklifinizle İlgilenmiyorum’da Başar Başarır’ın sivri kalemi, birbirinden fersah fersah uzakta duran, ismi de cismi de farklı karakterlerin iç seslerini dolduruyormuş gibi görünüyor ilk bakışta.

Akademik camiada son yıllarda bir bilişsel psikoloji furyasıdır gidiyor. Psikolojinin çeperlerini aşıp bilgisayarların dilini de kapsayan, adı bilişsel bilime evrilen, hem organik hem de dijital zihinlerin çalışma ilkelerini anlama şiarıyla yola çıkan bu taze dalın disiplinlerarası işlerde kullanılmasına çoktandır aşinayız.

Adı dost meclislerinde zikredile zikredile bir entelektüellik klişesine dönüşen, birçoklarının nazarında uzun ve sıkıcı planlara sahip "sanat sineması"nın temsilcisi olan Tarkovski’nin filmlerine gerçek anlamda nüfuz edebilmek için sinemasal bir perspektiften çok daha fazlasına ihtiyaç var.

"İçimde o bilinen üçlemenin, –gitsem... gitmem gerek... gidiyorum– yani kararların en yumuşak ve kesin olanının yankısını duydum. Artık başka ne yapabilirdim? Masaya eğilmiş, lamba ışığındaki resimlere bakan dalgın çocukların yıllarca biriktirip durdukları o kıvamlı duygu içime doluyor (…)" (Onat Kutlar, Çatı)

 

Sinemada edebiyat uyarlamaları denince akla nedense hep uzun metraj gelir. Oysa kısa film, ticari dolaşımdan azade yapısıyla yönetmenlerin özgürce at koşturabilecekleri, uyarlama denen çetrefil meseleye farklı cephelerden saldırıp küçük zaferler elde edebilecekleri bir alan. Malum, edebiyat ve sinema diyaloğu söz konusuysa, ikisinin farklı dillerden konuştuklarından dem vurulur her seferinde.

Abbas Kiyarüstemi yalnızca filmleriyle değil, fotoğrafları ve şiirleriyle de hep benzer imgeleri yoklayan, mevsimlerin değişimiyle, yağmur damlalarıyla, rüzgarla, ağaçlarla hemhal olan bir isimdi. Onun sinemasal yolculuğunu çektiği fotoğraflardan ya da yazdığı şiirlerden ayrı düşünmek imkansız.

Pedro Almodóvar ve Alice Munro isimlerini aynı cümle içinde zikretmek öyle her gün karşılaşacağımız bir iş değil. Birisi İspanyol sinemasının aşırılıktan, gösterişten kaçınmayan, tutkuyu abartılı bir estetikle perdeye nakşeden yıldızı; diğeri, Kanada’nın Nobelli temsilcisi, büyük şehirlerden ve gösterişten uzak hayatların, süssüz ve ağırbaşlı öykülerin anlatıcısı.

Paul Verhoeven’ın hayli ses getiren Philippe Djian uyarlaması O Kadın (Elle), bir kez daha gösterdi ki, yeraltından konuşanların, lanetli şairlerin, “eşiği aşmak”la ilgilenenlerin beyazperdede ilk aklına gelen yüz Isabelle Huppert’e ait.

Evrendeki farklı yaşam formlarıyla ilk teması konu alan yapıtlarda birbirini besleyen iki temel mesele yüzeye çıkar. Hayali çizgiler ihlal edilip de öteki’nin kozmik ölçekteki karşılığı olan birtakım varlıklar bizimle iletişime geçtiklerinde, kendi bedenimizin, tarihimizin, dilimizin gelişigüzelliğiyle yüzleşmek zorunda kalırız öncelikle.

2017 yılında salonlara konuk olacak uyarlamaların listesine bakınca, tüm yıl zihinleri en çok meşgul edecek filmlerin önemli bir kısmını burada bulmak mümkün. Bu yılın gözde beyazperde uyarlamaları, 20. yüzyıl klasiklerinden grafik romanlara, çağdaş Amerikan edebiyatından yarım kalmış bir romana hayli geniş bir yelpazeye sahip.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.