Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

"Adı Suç ve Ceza"




Toplam oy: 693

Daracık, kül rengi bir odada, yiyecekten ve ışıktan yoksun olduğu, çamaşırının bile yıkanmadığı süre içinde, Rusya’ya dönmek için sağdan soldan birkaç kuruş dilendiği günlerde, kısacası yoksulluğun ve yalnızlığın doruğunda bulunduğu sıralarda Dostoyevski bir roman üzerinde çalışmaktadır. “Şimdi yazdığım bu kitap, bugüne dek yazdıklarımın tümünden üstün olacak.” Sara nöbetleri çoğunlukla çalışmasını geciktirse de romanının büyük bir bölümünü yoluna koymayı başarır. Gerçi yaptıklarını beğenmez, hatta el yazmalarını yakar ama yeniden başlar yazmaya. “Yeni bir biçimle, yeni bir plan beni baştan çıkardı...” Söz konusu çalışma, Rus Ulağı (Rus Habercisi) dergisinde bölüm bölüm yayımlanacaktır. Her ay, bir ay sonra çıkacak bölümleri yazar Dostoyevski. 18 Şubat 1866 tarihinde, arkadaşı Vrangel’e de şöyle yazacaktır: “İki hafta oldu, romanımın birinci bölümü Rus Ulağı’nda yayımlandı. (...) Daha şimdiden bu kitap hakkında kulağıma birçok övgü geldi. Yeni ve yürekli şeyler var içinde.” Aynı mektupta romanının adından da bahseder: “Adı Suç ve Ceza.” (akt. Henri Troyat, Dostoyevski, İletişim Yay., 2004)

 

18 Şubat 1866 tarihli o mektubun üzerinden 150 yıl geçti; bu demek oluyor ki, Suç ve Ceza da 150 yaşında.

 

Italo Calvino’nun “Klasikler Neden Okunmalı?” metnine sıklıkla atıfta bulunulur. Calvino’nun “neden okunmalı” sorusuna maddeler halinde yanıt aradığı bu metninde, birkaç maddede özellikle üzerinde durduğu kavramlardan biri de “yeniden okuma”dır. “Olgun yaşta, gençliğimizde okuduğumuz en önemli kitapları yeniden keşfetmek için zaman ayırmalıyız,” der örneğin. Hatta, bir klasiğin yeniden okunmasının ilk okuma gibi bir keşif olduğundan söz eder. Hak vermemek mümkün değil elbette ama kitapçılardaki “yeni çıkanlar” rafının albenisi, klasikleri yeniden okuma girişimimizi çoğunlukla öteler. Belli yıldönümleri ise, böylesi bir vesile arayanlar için bir başlangıç noktası olabilir pekala! 

 

Bilgileri yeniden bir derleyip toparlamak 

 

Dostoyevski ve onun eserleriyle ilgili “yeni” bir şeyler söylemek (“yeni okumalar” yapmak), aradan geçen bunca yılın ve hatta yüzyılın, dolayısıyla hakkında yapılmış bunca incelemenin/araştırmanın ardından kolay değil. Ama bilgileri yeniden bir derleyip toparlamak, geçen yıllar içinde biraz unutulmuş gibi görünen ya da yüksek sesle pek dillendirilmemiş önemli ayrıntıları zaman zaman yeniden gözler önüne sermek de gerekiyor. İşte Hayati Roman’ın dosya yazısı, SabitFikir’in bu yeni sayısında, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanının yayımlanışının 150. yılı vesilesiyle tam da bunu yapıyor. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.