Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Taviz vermeyen bir hafiye




Toplam oy: 1068
Yıl 1924. Dönem itibariyle İstanbul'da ortalık, oldukça karışık. Bir Gotham şehri kadar olmasın ama suç ortalıkta kol gezmekte... Otoriteye karşı gelen, sorgulayıcı, edebiyat ve tarih meraklısı Seyfettin Efendi ise davaları çözmek için işbaşında.

Bir hanımefendinin her zamankinden biraz daha büyük bir çanta kullanması, hava soğuk olduğu halde pencerenin açık bırakılması ya da minicik bir kan lekesi... Hafiyeler için böylesi detaylar ipucudur; aynı zamanda, meşhur hafiye karakterleri yaratanlar da yine bu detaylardır. Takıntıları, dinledikleri müzik, giyim tarzları içinde bulundukları zaman ve coğrafyanın etkileriyle şekillenir...İşte tüm bu bol detaylı unsurlarla yaratılmış, yeni bir hafiye kahraman var karşımızda; üstelik çizgiden... Devrim Kunter'in yazdığı ve çizdiği, grafik tasarımını Elif Kut'un gerçekleştirdiği Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları serisinin ilk üç kitabı çıktı.

 

Karakterimiz Seyfettin Efendi'den “hafiye” diye bahsetmemizin sebebi, hikayenin 1924'te başlaması. Dönem itibariyle İstanbul'da ortalık, takdir edersiniz ki, oldukça karışık. Bir Gotham şehri kadar olmasın, ama suç ortalıkta kol gezmekte. Fakat öyle basit hırsızlıklardan bahsetmiyoruz. Vampirler ve kurtadamlar da işin içine giriyor... Olağanüstü maceralardan kasıt bu ama öyküler sonunda aslında bu olağanüstü durumların ilim ve fenle açıklanabilir oluşuna dayanıyor. Dolayısıyla olağanüstülük, belki ders kitaplarında okuduğumuz, roman, film ya da diziler dışında pek tanımadığımız 1920'ler İstanbul'unun içine, bizi hiç de tahmin etmediğimiz bir yerden davet ediyor. 

 

 

"Kurtarabileceğimiz bir hayat her şeyden mühimdir," sözünü bir kenara not etmemizi sağlayan çizgi romanın baş karakteri Seyfettin Efendi, bir hatırat kaleme alıyor. Biz de hikayeleri onun hatıratından okuyoruz. Tüm bunları, bir İstanbul efendisi uydurmuş olabilir mi acaba? Maceralar iyi olduğu sürece işin bu kısmı okurun umrunda değil. Seyfettin Efendi, yazar tarafından, otoriteye karşı gelen, sorgulayıcı, edebiyat ve tarihe meraklı biri olarak anlatılıyor. Bir de ekip arkadaşları var; adli tıp uzmanı doktor Aziz, yedi dil bilen casus Esat, icatlarıyla olduğu kadar güzelliğiyle de davaların çözülmesine katkıda bulunabilen mucit Münevver, dönem İstanbul'unda mecburi bir silah olan kol kuvvetine sahip, şöyle kapılardan sığmayacak cinsten genişçe omuzlu pehlivan İsmail... Diğer yanda da, serinin ilk kitabına önsöz de yazan Giovanni Scognamillo'ya bir saygı duruşu gibi ortaya çıkan Scognamillo karakteri var. Tıpkı aslı gibi, Scognamillo karakteri de sayısız efsane ve öykü biliyor.

 

Seriye gelebilecek yegane olumsuz eleştiri, belki çizimlerine yönelik olabilir. Kişisel olarak, çizgi romanın fazla resme dayalı olmasını tercih eden okurlardan değilim. Bu seride çizimler alabildiğine güzel, özenli ve her biri uzun uzun bakılacak cinsten, öyle ki alıp bazılarını duvara asasınız geliyor. Ancak bazı yerlerde bir sayfada yalnız üç görsel olması, çizgi romanı biraz yavaşlatıyor. Yine de sayfalarını sonuna kadar telaşla çevirdiğim ve gösterilen itinanın her köşesinden belli olduğu bu çizgi romanı başarıya ulaştıran da belki de bu çizim tarzıdır. 

 

Fantastik yaratıklara karşın akla olan inançla, yeni kurulan cumhuriyetle, 1920'lerin yıldızı Louise Brooks'u andıran keskin zekalı bir kadın karakterle ve tabii bu yazıya sığmayacak kadar uzun anlatılabilecek yakışıklı Seyfettin Efendi'yle birleşince, çizgi romanı okuyup sayısız çıkarım yapmanız mümkün. Hiç değilse her geçen gün biraz daha eksilerek değişen güzel İstanbul'a azıcık merakınız varsa Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları’na mutlaka göz atmalısınız. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.