Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ünlü yazarların günlük ritüelleri




Toplam oy: 749

Günlük ritüeller dendiğinde kimimiz her sabah aynı saatte kalkmayı anlıyor, kimimiz evden muhakkak sağ ayakla çıkmak gibi daha çok takıntıya yaklaşan şeyleri. Bazı ritüellerin yaratıcılıkla bir bağı olduğu ve ritüelleri uygulamanın yaratıcılığı tetikleyebileceği de son yıllarda sıkça gündeme gelen iddialardan. Peki günlük ritüellerin faydası henüz akademik çalışmalara konu olmadan evvel de yazarlar tarafından fark edilmiş ve uygulanmış mıydı? İşte, Mason Currey'in kitabından derlediğimiz, bazı ünlü yazarların günlük ritüelleri:

 

 

Simone de Beauvoir

 

Feminist düşünceye katkıları kadar Jean-Paul Sartre'la olan ilişkisiyle de hatırlanan Simone de Beauvoir, çalışma konusunda pek sıkıntı yaşayan biri değildi. 1965 yılında The Paris Review'a verdiği söyleşide, "Genel olarak, güne başlamayı sevmesem de çalışmaya koyulmak için hep acele ederim," diyordu. "Önce bir çay içerim, ardından saat on civarında masanın başına oturup bire kadar çalışırım. Ardından arkadaşlarımla görüşürüm ve daha sonra beşte tekrar çalışmaya başlar ve dokuza kadar decam ederim."

 

 

 

 

Patricia Highsmith

 

Yetenekli Bay Ripley'in yaratıcısı Patricia Highsmith'in bazı kahramanlarıyla benzeşen bir özelliği vardı, o da insanlardan pek hazzetmiyordu. Yazmak onun için bir zevk kaynağı olmaktan ziyade bir mecburiyetti. "Çalışmanın, yani hayal etmenin dışında hiçbir gerçek hayat yok," diye yazmıştı günlüğüne. Highsmith her gün, genellikle de sabahları, üç-dört saat çalışıyordu. En sevdiği çalışma yöntemi ise etrafı sigaralar, küllükler, kibritler, bir fincan kahve, bir çörek ve çöreğin üzerine serpeceği biraz şekerle doluyken, yatağının üzerinde yazmaktı. Ayrıca yazmaya başlamadan önce sert bir içki içmeyi de ihmal etmezdi. Yatağının yanında bir votka şişesi bulunur ve her sabah günlük limitini belirlemek için şişeye bir işaret koyardı.

 

 

 

 

Jane Austen

 

Jane Austen hiçbir zaman yalnız yaşamadı ve içinde yaşadığı aile de rutinlerini etkiliyordu. Fakat bu kalabalıktan bir şikayeti de yoktu, yaşamından memnundu. Austen evin oturma odasında yazar ve sık sık da rahatsız edilirdi. Yazdığı şeylerin başkalarının dikkatini çekmemesi ve kolayca kamufle edilebilmesi için bir yöntem geliştirmişti; küçük kağıt parçaları üzerine yazıyordu. Ayrıca ön kapı ile çalıştığı oda arasında açılıp kapanırken gıcırdayan bir kapı vardı fakat Jane Austen bu kapının yağlanmasına itiraz etmişti. Çünkü o bu kapı sayesinde birilerinin odaya girmek üzere olduğunu anlıyordu.

 

 

Gustave Flaubert

 

Flaubert dünyaca ünlü romanı Madame Bovary'yi 1851'de, annesinin Fransa kırsalında bulunan evinde yazmaya başlamıştı.  Flaubert her sabah onda uyanıyor ve zili çalarak kendisine gazetesini, mektuplarını, bir bardak soğuk suyunu ve doldurulmuş piposunu getirecek olan hizmetçiyi çağırıyordu. Flaubert mektuplarını okuyup biraz da piposunu tüttürdükten sonra yataktan kalkamaya karar verene dek kendisiyle sohbet etmesi için annesini çağırıyordu. Çok sıcak bir banyo ve saç dökülmesine karşı uygulanan önlemlerin ardından yazar saat on bir civarında güne başlamaya hazır oluyordu. Ancak gündüz saatlerini çoğuklukla gezintilerle ve okuyarak geçiriyor, çalışmaya ancak saat dokuz-on gibi, annesi yatağına çekildikten sonra başlıyor ve ev halkı uykudayken çalışabildiği kadar çalışıyordu.

 

 

 

 

Thomas Mann

 

Thomas Mann oldukça dakikti, her sabah sekizde uyanır ve yataktan çıkıp karısıyla bir fincan kahve içerdi. Ardından banyo yapıp giyinir ve sekiz buçukta kahvaltıya otururdu. Saat dokuz oldu mu yazarın çalışma odasının kapısı kapanırdı ve bu andan itibaren ne ziyaretçiler, ne telefonlar ne de aile fertleri kabul edilirdi. Ayrıca bu süre zarfında çocukların da gürültü yapması yasaktı. Sabah çalışmasının ardından Mann öğle yemeğini yine çalışma odasında yerdi. Sonrasında saat dörde dek gazete, dergi ve kitap okuyan yazar okumaları sona erince bir saatlik gündüz uykusu için yatağına çekilirdi. Saat beşte çay içmek için ailesine katılan Thomas Mann çayın ardından mektuplarını, tanıtım  yazılarını ve makalelerini yazıyor ve sekiz civarı yenen akşam yemeğinin ardından da yürüyüşe çıkıyordu.

 

 

 

 

Ernest Hemingway

 

Ernest Hemingway tüm yetişkin yaşamı boyunca sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Önceki gece geç saatlere kadar içki içmiş olsa da bu durum değişmezdi, öyle ki yazarın oğlu Gregory babasının akşamdan kalmalığa karşı bağışıklık geliştirdiğini düşünür olmuştu. Hemingway ise 1958 yılında The Paris Review'a verdiği röportajda sabah saatlerinin onun için önemini şu şekilde açıklıyordu: "Bir kitap ya da öykü üzerinde çalışırken, mümkün olduğunca sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yazmaya başlarım. Sizi rahatsız edecek kimse yoktur, hava serin ya da soğuk olur; çalışmaya başlar ve yazdıkça ısınırsınız. Yazdıklarınızı okur ve yazmaya kaldığınız yerden devam edersiniz. Hâlâ enerjinizin kaldığı ve bundan sonra ne olacağını bildiğiniz bir noktaya gelince durur, ertesi gün yeniden işe koyuluncaya dek hayatınıza devam etmeye çabalarsınız."

 

 

 

 

 


 

 

 

Kaynak: Günlük Ritüeller, Mason Currey, Kolektif Kitap.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.