Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir ağacın gövdesine sarılma arzusu



Toplam oy: 729
Bedia Ceylan Güzelce
Doğan Kitap
Göğün Bütün Çeyrekleri, başkalarını iyileştirirken kendilerini durmadan kanatanların meramını dile getiren, şifanın içimizde ve yolda olduğunu hatırlatan bir roman.

Neresinden tutsak elimizde kalan zamanların ve hiç tanışmadığımız, sadece bu dünyadan göçtüklerinde adlarını öğrendiğimiz çocukların ölüm haberleriyle sarsılıyoruz her gün. Öyle ki, yaşamak için bulduğumuz nedenlerin birçoğu sadece boşlukta sallanıp duruyor. Çocuklar büyüyemezken, biz bir şekilde devam edebilmenin sıkıntısıyla sadece yokluklarını sayabiliyoruz onların. Kurşunlarla, ellerinden büyük fişeklerle, boylarından büyük acılarla gidiyorlar uzak diyarlara. Biz geride kalanlar ise, gerçeklikten usanıp fantastiğin kucağında tazeliyoruz umutlarımızı. 

 

Hepimizin yaratıcının ve evrenin adaletini sorguladığımız zamanlardır çocukları kaybettiğimiz zamanlar. Şimdi durup çocukların hiçbir nedenle ölmediği bir hastane düşünün. İşte orada biraz umut, biraz huzur, biraz ütopya var. Bedia Ceylan Güzelce’nin son romanı Göğün Bütün Çeyrekleri, böyle bir dünyaya yolculuk ederek, zamansız yitirilen bütün çocuklara selam yolluyor.

 

 

Bugün mü, dün mü, gelecek zaman mı, yoksa geçmiş mi aslında fark etmeyen bir roman yazmış Güzelce. Yıllar ve yıllarca aynı hastanenin içerisinde, dışarıya çıkmadan çocukların iyileşmesi için çaba sarf eden bir ekibin hikayesini anlatmış. Bu sarmalı bir şekilde etrafına ören Doktor Timur’un nevi şahsına münhasır bir süper kahramanken, herkesin yarasına merhem bir insanken kendi yaralarını tedavi edemeyişini de dile getirmiş. İnsanın en temel derdiyle dolu Doktor Timur; aşkla... Uyumak aşkının nesnesini rüyada görebilme ihtimali olduğu için güzel. O kadının yanında durarak iyileşebilme umuduyla yaşarken kadının gidişini seyretmiş ve onun arkasından bakakalmış biri Doktor Timur. Bir yanı buu dünyevi dertle meşgul, diğer yanı ise kendisini kapattığı hastanede çocukların hastalıklarını hemen teşhis edip gereken tedavi ve terapiyi hızlıca uygulayıp hayata döndürüyor onları.

 

Derken, her şeyin bir anda olduğu ve unutulduğu bu yüzyılın hikayesine yaşı belirsiz amber kokulu bir başka adam –Enuh-, bambaşka bir dertle sızıyor. Nuh Tufanı’nı görmüş ve her öldüğünde başka bir yerde yeniden dünyaya gelmiş, her varlıkla bir şekilde iletişim kurabilen bir insan olarak giriyor hastane kapısından içeriye... Onun o olduğunun bilincine varan Timur, amber kokusunun hatırlattıklarıyla başa çıkmaya çalışırken, varlığını hissettiği kanamayı durdurmaya çalışıyor. Bütün çocukları kalbinde büyütebilen ve onların ölmelerine asla izin vermeyen Timur’dan onu öldürmesini istiyor Enuh. Böylece Enuh’un da kavuşmak istediklerinin bulunduğunu anlıyor Timur, kendi kavuşamadıklarının anısıyla. Bu öyle bir yüzyıl ki, Enuh bile artık gitmek istiyor bu dünyadan; göğün açık kapılarından kendi yolunu bulmaya... 

 

Dertli ve kambur bir metin

 

Bedia Ceylan Güzelce’nin hikayesinde daha evvel defalarca farklı isim ve kimlikle dünyaya gelen İdris Peygamber’in hikayesi var aslında. İçinde yaşadığımız dünyanın kötücüllüğünün farkında, kendi yaşadığımız fakir acıların içerisinde, büyüyemeden ölen çocuklara merhem olup kendi yaralarını durmadan kaşıyan bir adamın şifalı elleri bir yanda da... 

 

Göğün Bütün Çeyrekleri kocaman bir nokta ile bitiyor. İnsanda bir ağaca sarılma, bir dağa kavuşma ihtiyacı doğuruyor. Dili ve anlatım tarzıyla okuru alıp götüren bu şairane dünyada, kendi yarasını kaşıyan insanlara merhem niyetine Enuh’u sunuyor. İnsanın hafızasından silinenlerin dünyanın hafızasından silinmediğinden, gamın suyla, toprakla taşındığından, ağaçla büyüyüp serildiğinden dem vuruyor. 

 

Göğün Bütün Çeyrekleri dertli ve kambur bir metin. Başkalarını iyileştirirken kendilerini durmadan kanatanların meramını dile getiren, şifanın içimizde ve yolda olduğunu hatırlatan bir roman.

 

 

 


 

 

* Görsel: Akif Kaynar

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.