Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Cehennem ateşindeki halife



Toplam oy: 997
William Beckford
İletişim Yayınevi

William Beckford korku edebiyatının ilk ürünlerinden birini kaleme almasıyla özgün iş çıkarmış bir yazar. Bunun dışında söz konusu romanı Vathek'i, bir İngiliz olarak Fransızca yazması da ilginç.

 

Döneminin en ileri gelen sanat koleksiyonerlerinden olan Beckford'u, yazdıkları kadar ilgi çekici kılan bir başka şey Mozart'tan piyano dersi alması. Varlıklı bir ailede büyüdüğü sadece bu örnekten bile anlaşılabilen Beckford'un, kötülüğe merak salması ve Gotik Roman'ın ilk örneklerinden de sayılabilecek Vathek'i yazması, döneminin ayrıksı isimlerinden biri olduğunu gösteriyor. 

 

 

 

Beckford'un kurgusunda Abbasi soyunun dokuzuncu halifesi Vathek, kendisine saygı duyulan ama bu saygının kaynağında korkunun yattığı bir lider biçiminde tasvir ediliyor. Hatta yazar bunu güçlendirmek için “bilginlerle tartışmaya girmeyi severdi ama onların itirazlarını hararetle savunmalarından hoşlanmazdı, ağızlarını kapatabilecekleri hediyelerle kapatıp cömertliğe boyun eğmeyen ötekilerini de hareretlerinin soğuması için hapse gönderirdi” diyor. 

 

Vathek'in belirgin özelliği kendini ihtişamlı, olduğundan çok daha güçlü ve hesap vermez gibi görmesi. Öfkesi dağları titreten biri kendi gözünde. İstediğini yapmak için hiçbir hile ve oyundan kaçınmayan kişiliği de cabası. Yaşadığı ve aşağıyı gözlediği kule, bu “yüce” kişiliğini temsil ediyor. 

 

Ancak bu “yüce” kişilik, yıldızların sırrını çözmek için yaptırdığı kulede bilinmez bir ülkeden gelecek adamın mucizelerini bekler ve yabancı geldiğinde onun isteklerinin kölesi haline dönüşür. Vathek, yabancının isteklerini adeta emir olarak algılar. 

 

Yabancı, isteklerini yerine getirmesi karşılığında Yeraltı Ateşi sarayının zenginliğini Vathek'e sunma sözü verir. Açgözlülüğüne yenik düşen, güç ve iktidar uğruna her türlü kötülüğü yapmaya hazır Vathek, bu sözün altındaki tuzağın; cehennemin farkına varamaz. 

 

Cehennemin ateşi hemen herkesi kavurup yok ederken Vathek'in durumunu “onu mahkûm olduğu cehennemden hiçbir şey kurtaramaz” sözü özetler. Elbette Beckford'un yorumu da: “Böylece boş gösteriş ve yasak güç uğruna kendini binlerce günahla kirleten Halife Vathek, sonsuz ıstırabın ve yatıştırılamaz vicdan azabının kurbanı oldu.” 

 

Kitabın tamamına bakınca, bazen sadece basit bir istekten bazen de meraktan doğan kötülükle hareket eden bir kahramanla yüzleşiyoruz. Beckford, romanda egzotik ve büyülü bir dünya kurgulamış. Bir başka deyişle masalsı. Vathek'in hikayesi de adeta bir mit gibi anlatılıyor. Dolayısıyla halifenin düştüğü tuzak ve cehennem ateşi, okuyanı neredeyse tümüyle kuşatıyor. 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.