Bir kütüphane, eşelenebilmelidir. Bir kütüphane eşelenebilecek niteliklere sahipse sahipsiz, yani ıssızdır artık. Spiral, küp ya da Daidalus orijinli labirent bir kütüphane tasarım olarak imkansızlığı, çabayı, sabrı, daha da önemlisi tutku ile histeri arasındaki muazzam çatışmayı işaretleme uğraşıdır. Kendi anahtarını kilidinde saklayarak akıl tutulmasını tetikleyen bir bilmece kurgusu, esrarengizi kanıtlanabilecek yetiye ulaşmış sayılacaktır böylelikle. Çünkü her kütüphane bambaşka bir mimar mezarıdır. Buradaki mimar yapı taşı olarak kitabı ve kitabın temsil ettiği her türlü huysuz ama elzem uyarıcıyı seçmiştir. İç içe geçmiş her türlü fikir, olay, mitos kütüphanenin harcındadır artık. Onunla temasa kalkışan herkese karşı geliştirdiği, kişiye özel farklı bir refleks de edinecektir kütüphane; kazandığı bu ruh matbu sayılan tüm bağlayıcılardan bağımsızdır şimdi.
Kütüphanenin teorisinde alternatif bir matematik işleme konur. Tasnif denilen şey, formülleri küçümseyen bir denklemdir enikonu. Elbette buradaki elitist olma durumu birilerini tedirgin etse de sonuca ulaşma mücadelesindeki bu titizlik meslek hastalığı, rahatsızlığı diye algılanmalı, hoş görülmelidir. Dengeyi fizik bilimiyle açıklamaya çalışsanız da dönüp dolaşıp geleceğiniz adres, geometri ve cebirdir sonuçta. Kısacası, kütüphaneler, su yerine mürekkeple beslenen ağaçlardan müteşekkil, mümkün mertebe ürkütücü bir ormandır... diyen bir düşünür bulmak zor olmayacaktır.
Elbette, organizmadan söz açmıyorum. Ama organik bir toplamdan, gövde olma bilincinden, böyle bir hissin kütüphane üzerindeki hâkimiyetinden de kaçınamam. Eksiltici, tamamlayıcı öğelerin ardışık veya simetrik konumlanması ya da derinlik için yatay/dikey yerleştirmenin işlevi veya “raf katı çıkma” avantajını olumlu kullanabileceğimiz bir sınıflandırma, son kertede bütünün sağlamasını yapabileceğimiz özel tasarım, bir kütüphanenin vazgeçilmezlerinden. Onun nefes alıp verebilmesi ancak bu özenin ve dikkatin ürünü.
Kitabın sırrı kütüphanenin kaderini çiziyor. Ne yazar, ne yayıncı, ne sahaf ne de okur sırra vâkıf. Oluşmuşluk, o devasa hücre, özgürlüğünü kontrol altında tutabilmek için kendi mekanizmasını, işlerliğini biçimlendiriyor – özelleşiyor.
Kütüphanenin mevkisini bulabilmek için sekstant kullanabilen biri olmak şüphesiz zorunlu; yoksa hem yatay hem de aşağı doğru dikey derinliği hissetseniz de yukarı doğru yüksekliği kavrayabilmek müşkül. Yazının ufku ya da öze/magmaya yakınlığı entelektüel algıyla ölçülebilir, ancak zaman ve evren, tarih ve boyut karşılaştırmaları için insanoğlu hâlâ çok yetersiz değil mi?
Bir kütüphane kurmak: İşte kilit ve anahtardan kastım tam da buydu bir açıkçası. Kütüphanenin çalışmaya başlaması için ilk hareket sizden gelmelidir. Sonrasını o kendi kendine halledecektir.
Uzun bir sorgulama
Bir edebiyatçıya kimliği gizli birinden miras bırakılan, İstanbul Dragos’taki kütüphane zaten bibliyomaninin pençesine düşmüş olan o insanı nelerle hesaplaşmaya itebilir: Rastlantısalın kurmaca ile, mimarinin matematik ile refakat ilişkisi sadece deneysel ve sanatsal mıdır? Enis Batur, on yıla yayılan yazılma sürecinde ördüğü romanı Kitap Evi’nde uzun bir sorgulama yapıyor. Batur’dan gelen bir roman okur adına büyük sürpriz elbette. Çünkü Batur’un detaycılığını ve engin araştırmacılığını bilenler için ta en baştan bir merak uyandırıyor. Yazı dilinde üzeri örtülmüş sözcükleri de uyandırmayı ihmal etmeyen Batur, savruk kütüphaneleri, dağınık okurları da alttan alta eleştirmiyor değil doğal ki. Çok da haklı.
Romanı okurken kitaba olan iştahınızın artacağına, kütüphanenizle yüzleşeceğinize, onlarla aranızdaki garip aşka bir kez daha döneceğinize eminim. Hakkında önemli eleştirilerin, incelemelerin, çağrıştırdıklarıyla dolu denemelerin yazılmasını hararetle beklediğim bu kitabı tüm gerçek okurlara öneriyorum.
Aklıma takılan ender sorulardan biri şu: Kitap Evi’ni kütüphanenizde nereye yerleştireceksiniz? Yerinin orası olup olmadığından hiç mi kuşkulanmıyorsunuz? Bir kez daha düşünmelisiniz.
* Görsel: Jessixa Bagley
Yeni yorum gönder