Yazarların, neden yazdıkları sorusuna verdikleri dürüst ve tutku dolu cevapları merak edenler, buyrun bu derlemeye.
Beş kuruşsuz bir şekilde ölene kadar, hiç yorulmadan büyük bir özenle yazan hatta bir zanaatkar gibi yazılarını işleyen Flaubert'in o çok ünlü deyişi de bu nedenle olmalı: "Yazmak bir köpeğin hayatı gibidir ama yaşamaya değer tek hayat da odur."
"Ne düşündüğümü, neye baktığımı, ne gördüğümü ve bunun ne anlama geldiğini anlamak için yazıyorum. Ne istediğimi ve neden korktuğumu anlamak için. Neden 1956 yazında Carquinez Geçiti'ndeki petrol rafinerileri bana kötücül gözüktü? Neden bevatrondaki gece ışıkları yirmi sene boyunca aklımda yanıp durdu? Kafamdaki bu resimler ne yapıyor?"
Harper's dergisinin 1996 yılındaki nisan sayısında Don DeLillo'nun yazdığı bir mektup Jonathan Franzen'in bir makalesinde kullanıldı. Amerika'daki yazarların, okurların ve yazılı eserlerin sahip olduğu rolleri araştıran bu makalede DeLillo, yazmanın "kişisel bir özgürlük" olduğunu belirtirken, yazma işinin herhangi bir romantik açıya sahip olmadığını söylemiş. "Etrafımızda gördüğümüz kitle kimliğinden bizi kurtarır yazmak. Günün sonunda, yazarlar bir alt kültürün kanun dışı kahramanları oldukları için değil, birey olarak hayatta kalmaya çalıştıkları için yazarlar." diyen DeLillo, bir başka makalede ise şöyle demiş: "Ne kadar bildiğimi öğrenmek için yazıyorum. Yazmak benim için, düşüncenin üstüne odaklanılmış hali. Eğer yeteri kadar odaklanamazsam, bazı fikirler hiç gün yüzü göremez."
"Kurgu yazmanın en güzel tarafı, hikayenin alevlendiği ve sayfanın üzerinde hayata geldiği o an; birden her şey anlam kazanıyor ve hikayenin ne hakkında olduğunu, niçin yazdığınızı ve insanların ne söylediğini ve yaptığını biliyor ve hem okur hem de yaratıcı gibi hissediyorsunuz. Bir anda her şey çok açık ve sürprizli oluyor... Ve de sihirli, harika ve tuhaf."
Byron yazmadığı dönemleri kaptığı frengi hastalığına değil, deliliğe bağlamış. "Eğer kafamı boşaltmak için yazmazsam, deliririm." demiş bir seferinde.
Anı kitabı Yazma Sanatı'nda Stephen King, çocukluğundan hikayeler, kariyerinin başlarında karşılaştığı sorunlar ve 1999'da ölümle burun buruna geldiği kaza gibi hayatını değiştiren olaylarla okurlara tavsiyeler veriyor. En iyi yazma şeklinin "samimi" olduğunu ve yazmanın "hem sizin hem de okurun hayatını zenginleştirmek" için olduğunu belirtiyor. King'in korku ve gerilim dolu romanlar yazmasının ise yazma şekliyle hiç alakası yok: "Bu güzel uyanmak, iyi olmak ve her şeyi aşmakla ilgili. Mutlu olmakla ilgili."
Gloria Steinem
"Benim için yazmak, yaparken başka bir şey yapabileceğimi düşünmediğim tek şey."
Capote, kendi düz yazı stiline vurgu yaparak, kesinlik, netlik ve cafcaflı ve betimleyici bir sesi hedeflediğini söylemiş. "Benim için yazmanın en güzel zevki, yazının ne hakkında olduğu değil, kelimelerin kendi içindeki müzikleri." diyen Capote, neredeyse kendi stilini de özetlemiş.
"Yazmak en yüce tesellidir."
Yazarın "Buzdağı Teorisi" olarak bilinen görüşünü yazma stiline de uyarlayabiliriz: "Amacım, gördüğüm ve hissettiğim şeyleri olabildiğince iyi ve basit bir şekilde kağıda dökmek."
Terry Pratchett'ın neden yazdığını az ve öz bir şekilde açıklıyor: "Yazmak, tek başınıza yapabileceğiniz en eğlenceli şeydir."
Pişkin kahramanı Mike Hammer hayata nasıl bakıyorsa, yazmaya da öyle bakıyor Spillane. Yaşlanmanın ve deneyimin onu daha iyi bir hale getirdiğini vurgulayan yazar şöyle diyor: "Eğer bir şarkıcıysanız, sesinizi kaybedersiniz. Bir beyzbol oyuncusu, kolunu. Yazar ise daha fazla öğrenir ve eğer iyi bir yazarsa, yaşlandıkça daha iyi yazar."
Anne Rice'a kulak verirsek, bazen yazmanın nedenleri gece ve gündüz kadar farklı olabilir.
"Yazarlar aklına takılanlarını, takıntılı oldukları şeyleri yazarlar. Ben annemi 14 yaşımdayken kaybettim. Kızım 6 yaşındayken öldü. Bir Katolik olarak inancımı yitirdim. Ben yazarken, o karanlık hep orada. Acı neredeyse, ben oraya gidiyorum."
"Kelimeleri çok seviyorum. Onlarla şarkı söylemeye, konuşmaya bayılıyorum; itiraf etmeliyim ki, ben onları yazma zevkine de kapıldım."
Çoğu kez hastalandıktan ve maddi olarak çöktükten sonra Fitzgerald'ın yazdığı özel denemeler ve mektuplar, ölümünden sonra 1940'ta Edmund Wilson'ın The Crack-Up (Dağılma) kitabında toplandı. "Bir şey söylemek için değil, söyleyecek bir şeyin olduğu için yazarsın." diyen Fitzgerald, denemelerinin çoğunda -tabii ki de romanlarında- hüzünlü bir tonda, "söyleyeceğini" söylüyor.
"Biz yazanlar, içimizdeki hikayeler dışarı çıkmak için adeta yandığından yazarız. Yazmak, iyi olmamız adına önemlidir." diyen Judy Blume, yazar olmak isteyenlerle, websitesinde birçok tavsiye ve kendi deneyimlerini paylaşıyor. Çocukken kendiyle özdeşleştirdiği kitapları bulmak için çabalayan ve şimdi çocuk kitapları yazan Blume şöyle demiş: "Benim ailem sevgi doluydu ama mükemmel değildi ve herkes gibi ben de ailemin içinde sırlar olduğunu biliyordum. Gerçek olarak hatırladığım şeyi yazmak istedim, çünkü kafamdaki ses, bir çocuğun sesiydi."
Yeni yorum gönder