Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

Yayımlanma garantisi




Toplam oy: 1104

Cemal Karanlık

 

Sevgili okurlar, yaratıcı yazarlık kursları konusunda daha önce de yazdım, takip edenler hatırlayacaktır. Memleketimizde daha çok yazarın yetişmesine, haddinden fazla yaratıcı yazarımızın ortalığa yepyeni romanlar ve öykülerle çıkmasına vesile olacak bu şahane etkinlik hakkında, öyle ya, ne kadar yazılsa azdır. Ayrıca günden güne büyüyen, devasa boyutlarda bir sektöre dönüşen edebiyat yayıncılığımızın bu tür altyapı hizmetlerine de kuşkusuz ihtiyacı vardır.

 

Bildiğiniz gibi, edebiyatımızın altyapı çalışmaları bununla sınırlı da değil. Yazar ajanlarımız var, bu dostlarımızın edebiyatımızın dünyaya açılmasında olağanüstü emek ve katkıları var. Hepsine okurlar olarak kucak dolusu sevgi, saygı gönderiyoruz. Devletimizin TEDA projesi var. Yazarlarımızın göz nuru dökerek yazdığı romanların yurtdışında yayımlanması için devletimizin bu şefkatli desteği unutulur mu? Unutulmaz. Edebiyatımız dünyanın dört bucağına yayılsın, yazarlarımızın sesi başka dillerde çınlasın, dileğimiz budur. Ayrıca, editörlük hizmetleri çeşitleniyor, bildiğiniz gibi. Bazı gönüllü kuruluşlar, “yazdıklarınızı getirin, yayımlanacak hale getirelim” diyerek başlattıkları kampanyalarla gençlerimizin hizmetinde.

 

Burada önemli olan, yazmaya yeni başlayacaklar için çizilecek yol haritası. Mesela, nasıl yazacaksın? Birincisi ve en önemlisi, yazarken sadece kendini düşünmeyeceksin. Eşi dostu, Anadolu’daki garibanı düşünmeyeceksin. Tabii yazdıklarını onlar da okuyup anlayacak ama, yine de öncelikle daha global olacaksın. Mesela bu yazdıklarım İngilizceye ya da Fransızcaya (Bulgarcayı boşver) çevrilecek olsa diye içinden geçirmen gerek. Kendini bir İngiliz’in yerine koy. Bu okudukların hoşuna gider mi? Beğenir misin? Sonuna kadar okur musun? İşte evrensel kültüre ve edebiyata böyle ulaşılır. Herkese hitap et, tüm dünyaya (Eskimoları boşver).

 

Ha, zaten bütün altyapı çalışmaları da bunun için. Bu kalkınma hamlesi boşuna değil. Bak mesela, Ankara’da bir yaratıcı yazarlık kursumuz var. Adını anmıyorum, reklama girmesin. Zaten bu arkadaşlarımız her türlü olanağı kullanarak genç yaşlı yazar adaylarına ulaşıyorlar. Bu nezih kursumuz, katılımcılarına sunduğu olanaklar bakımından, benzerlerine fark atmış durumda. Kursa katılırsanız, programın sonunda, bir öykünüzün dergilerde yayımlanacağını garanti ediyor. Şahane değil mi? Kursa katıl, sabret, dergide öykün çıksın. Tabii bir öykü yalnızca. Gerisi senin yeteneğine kalmış. Yazarlığın çoğu yetenek, işi abartmamak lazım.

 

Dileğim, bu tür örneklerin çoğalması. Yaratılan olanakların genişlemesi. Mesela, kursa bir de arkadaşını getir, dergilerde iki öykün garanti olsun. Hem yazar adayları çoğalsın, hem senin yazma hevesin güçlensin. Fena mı?



Yorumlar

Yorum Gönder


"Muteber olanı okuyucu ve zaman belirler" elbette. O halde piyasayı bunca savunmak niye? Piyasa, 'muteber olanı ben bilirim,' diyen sermayeden başka nedir ki! Haklıdır da. Fakat yazınsal yapıt üretimiyle, beyaz eşya üretimi arasına bir fark koymak da boynumuzun borcudur. Sanat soruları çoğaltır, çığır açıcı yapıtlar böyle vücut bulur. O nedenle, formüller (kısa yollar, cevap anahtarları) edebiyatın tekrarını, vasatını üretmekten öteye gidemez: ün ve nakit getirisini saymıyorum. Edebiyat, yazınsal üretimin ötesinde bir şöhret kapısı haline gelmemeli. Diğer taraftan haddi belrlemek kimsenin haddi değil, Cemal Karanlık efendinin de. Olsa olsa hepimiz dileklerimizi dile getirebiliriz. Dileyen çevrilmek için yazsın, dileyen yazdıklarını sandığında saklasın. ("Küresel" diye bir kelime, dolaşıma girdiğinden beri sermayenin küreselleşmesinden başka bir anlam taşımıyor halbuki. AngloSakson efendilerin takdirine mazhar olmak, küreselleşmek anlamına gelmiyorsa tabi.)

55%
45%

"O halde, satmayacak kitabın, en arka raflara hapsedilmesinden, satacak (çok satacak) formüllerin öne sürülmesinden başka piyasadan ne beklenebilir ki?"

Piyasa neden bu kadar kötüleniyor anlamıyorum. Bir kitabın çok satması o kitabın suçu da, hiç satmaması piyasanın suçu mu? Birilerinin beğendikleri kitaplar satmıyor diye piyasayı/sektörü neden savunmamalıyız?

Kimi yazarlar, yazmaya başladıklarında bir klasik yazma heyecanıyla yazarlar; diğerleri ise başka heyecan ve formüllerle. Hangisinin daha muteber olduğunu söyleyecek "kurul" ise en nihayetinde okuyucu ve zamandır. Kültür-sanat camiamızda belli köşeleri kapanlar değil.

50%
50%

Ne yazık, yurdumuzda eğitim de, sağlık da, bilim de, sanat da piyasaya teslim edilmiş durumda. Piyasa, "herkese nitelikli eğitim" ya da "herkes için sağlık" düsturu ile hareket etmez. Öyle olması da beklenemez: o niteliği gereği, para edecek işlerle ilgilidir. O halde, satmayacak kitabın, en arka raflara hapsedilmesinden, satacak (çok satacak) formüllerin öne sürülmesinden başka piyasadan ne beklenebilir ki? Böyle olacaksa sektörü savunmanın da bir anlamı yok bana kalırsa. Dolayısıyla, sektöre eleman yetiştirmekten öte bir işlevi de olmalı "yaratıcı yazarlık kurslarının." Bir yazar, eline kalemi her aldığında yeni bir klasik yaratmanın hazzıyla değil de, öğrendiği formülü hayata doğru bir şekilde geçirebilmenin, ödevini yerine getirmenin (görevini icra etmenin) tekdüzeliğiyle davranıyorsa, bazı sınırların aşındığını düşünmek yanlış olmaz bana kalırsa.

54%
46%

:)

29%
71%

Kinayeli yazınızdan aşağıdakiler anlaşılabilir/anlaşılmalı mı?:

Memleketimizde haddinden fazla yazar olmasın. (Haddi belirlemek kimin haddi?) Edebiyat yayıncılığı sektörü sektörleşmesin. (Sabah kahvaltıda LSD mi kullanıyorsunuz?) Yazarlar kitaplarının yabancı bir dile çevrilme ihtimalini düşünmesinler (Bulgarca'ya çevrilebileceğini düşünebilirler). (Tabi "küresel" diye bir kelimenin varlığı bile rahatsız edici aslında.)

52%
48%

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.