Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Zehir ve ilaç: Mutluluğun sihirli formülü




Toplam oy: 980
Dirk Wittenborn
Ayrıntı Yayınları

Çok çok uzun yıllar, binyıllar önce yılan yeryüzünde şifanın, sağlığın temsilcisiymiş. Hayat ağacına sarılmış kocaman bir yılan, işte bu çok iyi bildiğimiz resim Sümerde, Babilde, Mısırda bugün düşündüğümüz gibi ademi cennetten kovmak adına baştan çıkaran kötülük değilmiş. Zira onlar biliyorlarmış ki yeryüzündeki bütün zehirlerin de bir temsili olarak yılanın zehri, doğru yollarla doğru ölçülerde alınırsa eğer tüm insanlığa şifa verirmiş. Ondandır ki binyıllar evrile devrile ilerler insanlık kendi söylencelerini unuta hatırlaya yeniden yeniden yazar ve yaratırken ‘farmakon’ sözcüğü Yunancaya hem ilaç hem zehir anlamıyla girmiş. Ancak “Farmakon”un yazarı Dirk Wittenborn bu sözcüğün çift anlamını yalnız geçmişe dair değil, günümüze ve hatta geleceğe dair de pek çok anlamlar ima ettiği için bir roman adı olarak seçmiş olmalı. Ona, yaşadığı dünyaya, ülkesinin ve ailesinin 50 yıllık geçmişine ve geleceğine dair çelişkilerle dolu  imalar…


“1939’da yarım milyon Amerikalı, akıl sağlıkları bozuk olduğu düşünülerek tedavi altına alınmıştı. 1951’e gelindiğindeyse, hesaplarıma göre, bu sayı üçe katlandı. Atom çağının yarattığı endişeden miydi? Dinin başarısızlığı mıydı? Auschwitz’teki fırınların fotoğrafları Life dergisinde yayımlandığından mıydı(en azından ben bunları son derece rahatsız edici bulmuştum)? Kahramanların tayt giydiği ve yine tayt giyen genç erkek yardımcılarıyla ikamet ettiği çizgi romanların yıkıcı etkisi miydi? Siyahilerin popülerleşen ritmlerinden miydi? Ya da aşırı seksten? Yetersiz seksten? Atmosferde zehirleyici bir şey mi vardı acaba? Ya da sütte? Radyoaktif atıklar? Televizyon, florür, UFO’lar? Refah? Belki de en sonunda, oldum olası ne kadar sefil yaşadığımızı fark etmemize yetecek kadar boş zamanımız mı vardı? Sebebi her ne idiyse, hastalık artık salgındı. Bir çözüm bulunmalıydı ve bunu yapacak, şizofreniyi, depresyonu veya daha da iyisi, eski moda, uygunsuz tuhaflığı tedavi edecek sihirli formülü bulan ilk kişi, Pasteur kadar ünlü olacaktı.”


Bu sözler “Farmakon”un yazarı Dirk Wittenborn’un babası ABD’li ünlü psikiyatr Dr. J.R. Wittenborn’a ait, daha doğrusu “Farmakon”da karşımıza çıkan roman kahramanı Dr. William Friedrich’e… “Farmakon”,  otobiyografik bir ilk roman, yazarın kişisel tarihinden, içinde yaşadığı dünyanın temel sorunlarından birine uzanan, değen hatta onu etkileyen bir hikaye. Zira 20.yy’ın en büyük sorunlarından biri olan depresyonu iyileştirecek sihirli formulün peşinde geçen bir yaşamı, bir babayı ve onun ailesini anlatıyor.


Her ne kadar Friedrich’in Yale’in Psikoloji Bölümü’ne kabul edilmesini sağlayan “akıl hastaları için değerlendirme ölçeği” ancak ve ancak hastaların tedavisinin %95’inin başarısızlığını kanıtlasa da 1952 yılında gezegendeki en az keşfedilebilmiş yer insan beynidir. Ve Friedrich hem “Uygunsuz tuhaflığı” iyileştirecek sihirli formülü bulma hem de dört çocuklu ailesini en iyi şartlarda yaşatma umudunu taşımaktadır. Onun bu umudu kısa sürede mucizevi bir işaret almasını sağlar: Gai kau dong’u, yani Yeni Gineli yerlilerin mutlu olmak için şamanlarından aldıkları mayalanmış kwina yapraklarını öğrenir. Bu yaprakların kullanıldığına ve mutluluk getirdiğine şahit olan meslektaşı Dr. Bunny Winton’ı ikna ederek çalışmaya başlar Friedrich. İki doktor, bir denek grubu kurarak yarattıkları ilacı insanlar üzerinde denemeye kadar işi ilerletirler. Ancak denek grubunun dışında bir öğrenci daha vardır  Gai kau dong’u denettikleri: Casper Gedsick. Bu isim ki, Dr.W. Friedrick’in ve ailesinin kaderini belirleyecek, hayatlarını cehenneme çevirecek ve romanın asıl kahramanı Zach’ın dünyaya gelmesini sağlayacaktır.


Casper, ilaca en olumlu tepkiyi veren, en büyük gelişimi kaydeden deney dışı denektir. Ancak ilacı bıraktıktan sonra dönüştüğü şey onu bir katil yapar: Friedrich’in ortağı Dr. Bunny Winton’un ve Friedrich’in küçük oğlu Jack’in katili. Bu olaydan sonra hep bir arada kalsalar da ailesinin aldığı yara tamir olmayacaktır. Ama en önemlisi Friedrich ne kadar başarılı olursa olsun mutluluğun ilacını asla bulamayacağını, böyle bir sihirli formülün hiç olmadığını öğrenecektir. Yani, yaşamını adadığı şeyin hiçlik olduğunu… Romanın sonunda yer alan iç hesaplaşmasında hem çocuklarının durumu hem de tüm hayatını adadığı işinin sonuçları vardır aklında: “ Mutlaka birilerinin yaşamadıklarını yaşamalarını sağlamıştı. Evet, belki sahte bir mutluluk duygusu yaratmış, suçluluk ya da utanç duyguları içinde yok olmalarını engellemişti. Ama işte yine aynı soruya varıyordu: İnsanlar suçluluk duymaları ya da utanmaları gereken bir davranışta bulunduktan sonra, ne hissetmelidir? Yapay bir neşe mi? Mucizevi tedavi diye bir şey yoktur. İnsan zihninin daha iyi işlemesi için keşfedildiği söylenen bu ilaçlar, bir süre moda olduktan sonra zamanla gözden düşerler; tıpkı durmadan değişen etek modelleri ya da kravatların eni gibi”…


Daha çok savaşların damgasını vurduğu geçtiğimiz 50 yıl, toplumsal hayatta da depresyonun ve kimyasalların çağıydı hiç şüphesiz. Zehir ve ilacın kolkola gezdiği karanlık bir çağ… Bu durumun ne sebepleri, ne sonuçları ne de devası ortaya koyulabiliyor bugün. Zira insan davranışları Friedrich’in de düşündüğü gibi sürekli değişiyor, bugün anormal kabul edilenler yarın son derece normal ve sıradan oluveriyor… Mutluluksa insanın ancak içinde olsa olsa bir parça bulunan ve bir ömür boyu peşinde koşulan bir kavram olmaktan öteye gidemiyor.


Babasının içinde yarım da kalsa bulunan bu umut, romanın kahramanı Zach için zaten hiç yoktur. İşte o hiçliktir ki “Farmakon”un yazarıyla özdeşleştirdiğimiz Zach’ın bir madde bağımlısı olarak en dibe vurmasını ve romanını yazmasını sağlayan... Dirk Wittenborn son derece sürükleyici bir dilin eşlik ettiği, insanı içine alan, elle tutulur bir atmosfer yaratmış “Farmakon”da. Orta sınıf bir Amerikan ailesinin özelinden tüm insanlığa dair çelişkileri, çıkışsızlıkları ve arayışları ifade etmeyi de öyle.  Ve her şeye rağmen insanın gözyaşlarını akıtacak bir ilaca dair beklentisini, tüm insanlığın içinde tuttuğu gibi, kahramanının içinde de baki kılmayı başarmış.


Kısacası, Farmakon için, iyi çevirisi de düşünülürse, okurunu hayal kırıklığına uğratmayan, dikkate değer, şahane bir kitap olarak nitelendirilmeyi hak eden bir roman, denilebilir…          

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.