Claude Helft: Kendi yolunu çizmek dürtüsü olmayan gençler, uyanın!
İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali'nin üçüncü yılında, Sabit Fikir her hafta festivalin katılımcısı olan bir edebiyatçıyla söyleşi yayımlayamaya devam ediyor. Bu haftaki söyleşimiz, Fransız yazar Claude Helft ile…
Sizi okumamış olanlar için eserlerinizi tanıtmak istesek, genel anlamda bir bütünlük yaratabilir miyiz? Ne yazarsınız, neyi yazarsınız?
Hikayeci. Derin düşünceleri tam olarak ve rahatça anlatmak için kısa formları tercih ediyorum. Yazarkenki amacım ortaya bir metin çıkarmak ki, okurun kafasında bir hayal oluşsun, bir konserde müziğin bitimiyle alkışlar arasındaki sessizlik gibi olsun. Bir zamanlar, bir editör bana “Gençler için yazmalısın; açık, basit kelimelerle anlaması çok zor olan şeyleri anlatabilme yeteneğin var” dediği için çocuk kitapları yazmaya başladım. Fakat bence her yaştaki okur tarafından ilgi ile okunacak kitaplar yazıyorum. Metinlerimden etkilenen harika illüsratörlerle karşılaşma şansım oldu. Kural her zaman gerçeği söylemektir. Eğer uygun kelime bulamıyorsanız o cümleyi kurmayacaksınız. Cümleler, kelimeler bir nehir gibi akmalı. Mitolojiden bahsederken, dünyanın nasıl oluştuğunu anlatırken, Eski Mısır’ı, Çin’i, Japonları anlatırken de aynı şekilde yazıyorum.
Bu yıl İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nde sizi davetli yazar olarak göreceğiz. Festival teması “Şehir ve Yemek”ten yola çıkarak, bize bağdaştırdığınız bir şehir ve yemek örneği verebilir misiniz?
Gerçek bir yemek olarak sayılmasa da bir tür çörek olan “focaccia” Genova’nın vazgeçilmezidir. Basit, biraz yağlı ve tuzlu bir ekmektir aslında. Fakat her pastane, her fırıncı, her anne farklı bir şekilde yapar, böylece favorinizi kolayca seçebilirsiniz. Sokakta sabahları genci yaşlısı herkesin foccacia yediğini görebilirsiniz. Focccia her zaman tazedir. Genovalılar onu yemekten asla bıkmazlar, foccia bir cennetten gelen bir lezzettir.
Gastronomiyle aranız nasıl? Yemek yapma sanatı ve edebiyat arasında bir bağlantı kurulabilir mi?
Fransızca’da “saveur” (lezzet) ve “savoir” (bilgi) sözcükleri, aynı Latince kelimeden gelir. Edebiyat ve gastronomi arasındaki en güçlü bağlardan biri, ikisinin de arkadaşlarla paylaşıldığında daha iyi olmasıdır. Arkadaşlar, edebiyatın daha çok bilinmeyen ve gelecekteki parçası içindir. Gastronomi ise yaşam sanatında kazanan taraftır, çünkü onu çevrendekilerle, çağdaşlarınla aynı yaşam diliminde paylaşırsın.
Salt yazarak hayat kazanmak mümkün mü? Hayatınızı yazarak kazanabiliyor musunuz? Ya da kazanıyorsanız, bu bir tercih mi sizin için?
Gerçekten çok zor. Belki bu günlerde iyi bir ajansım sayesinde evet!
Yazarlar için bir okul yok. Eğer okula gidip okuma öğrenecek kadar şanslıysan, yazarlar için tek okul ilkokuldur ve ilkokul herkes için aynıdır. Bu yüzden Yazarların yaptığı için pek ciddiye alınmaz, en azından para söz konusu olduğunda bunu görüyoruz. Herkesin yazı yazabileceği düşünülüyor. Resamlar ve müzisyenlerin, yıllarca eğitim aldıkları okullar oluğundan izleyiciden daha çok saygı görürler (bu her zaman doğru değildir). Bir yazar olduğunun ilk kanıtı, yazdığın şey için para almandır.Bu aynı zamanda yalnız olmadığının da bir kanıtıdır. İletişim kurabilirsin. Ben aynı zamanda editör olarak da çalışıyorum örneğin. Başkalarının yazı yazması için yardım ediyorum. Yazmak tam zamanlı bir iştir. Fakat zamanı hissetmek, diğer kültürlerle, ülkelerle tanışmak, algını her zaman acık tutmak ve dikkatli olmaz zorundasın. Bazı okurlar, onların kendilerinin anlatamadıklar hislerini sizin anlattığınızı söylerler. İşte bu yüzden, anlattıklarınızı onlar için de anlatmanız gerekir.
Genç bir yazarın hayat tarzını seviyorum: 6 ay boyunca dünyanın her yerinde dalış öğretmenliği, diğer 6 ayda da yazarlık yapıyor. . Sadece yazdıklarının geliri ile yaşayamıyorsan özgür olmak, tutkuyla hayatını kazanabilmek, yazarlık için iyi bir ortam yaratır.
Okurlar genelde, okudukları yazarların okuduklarıyla da ilgilenir. Siz kimleri okuyorsunuz?
Zamanla birlikte favorilerim de değişir. Chekhov, Shakespeare, Hrabbal, Isaac Babel, Alexandre Dumas ve Theophile Gautier’in seyahat öyküleri, Carson Mc Cullers, Erri de Luca, Marie Desplechin... onlar arasında bir kıyaslama yapmadan, bir çoğunu da unutarak bu gibi isimler verebilirim.
Yazarların her okuyucudan daha çok başucu kitabı vardır. Siz hangi kitabı yazmış olmayı isterdiniz?
Başka bir yazarın yerinde olmak istemezdim. Onların yazdıkları bir eserin yazarı olmayı da hiç istemezdim. Onları okuyabiliyor olmaktan çok mutluyum. Ama bir şarkı sözü yazmayı, bir aşk şarkısı ya da ninni yazmış olmayı ve şarkının, çağlar öncesinden geldiğine inanacak kadar evrensel olmasını dilerdim. Gallimard yayınlarından çıkan “Beni Yanına Al Lissa Ivanovna” isimli kitabımda karakterlerimin ilhamını Rus geleneksel müziğinin anlatıldığı bir CD-kitaptan almıştım. Okuyan çoğu kişi bunun gerçek bir eski çağ masalı olduğunu düşündü.
Alelâde bir obje hakkında yazarak, bir çok şeyi değiştirebileceğinizi söyleseler, hangi objeyi kullanırsınız?
Gerçekte iyi olan ama, başkaları ile iletişime geçmek, hayatın güzelliğini bulmak, özgür olmak, ve kendi yolunu cesurca çizmek için herhangi bir dürtüsü olmayan gençler, uyanın!
Okuyucular, yazarların kendilerini gördüğünde farklı tepkiler veriyor. Kimi şaşırıyor, kimi hayal kırıklığına uğruyor, kimi hayatının aşkını bulmuş gibi oluyor. Okuyuculara önsöz takdim etmek adına bize, ne giyersiniz, ne yersiniz, ne içersiniz kısaca anlatabilir misiniz?
Üzgünüm ki bazı günler, gözalıcı bir aktris, etrafa ışık saçan bir misafir ya da çevresindekileri sürekli güldürüp eğlendiren biri olamıyorum. Fakat durumu algılamak, insanları genel gözlerden daha iyi görmek için normal, sıradan bir yüze, bakışlara sahip olmak gerekiyor. Böylece sen herkesi görürken onlar seni fark etmeyecekler bile. ‘İyi bir yüzüm’ olduğunu söyleyebilirim. Sokakta her zaman, insanlar benden yardım isterler. Herkes tarafından sevilmekten mutluyum. Şapkaları, ekmeği, zeytini, lezzetli; aşkla pişirilen geleneksel yemeklerin tadını, mevsim meyvelerini, kırmızı şarabı, iyi kahveyi severim. Eğer birlikte yiyeceksek çok tatlı olmayan dondurmaya da bayılırım.
Söyleşi: Sevgi Demir
Claude Helft kimdir?
Claude Helft'in, kelimelere karşı, edebiyata ve tiyatroya da olduğu kadar, ayrı bir tutkusu vardır. Paris'teki Delpire'ın yayınevinde fotoğraf ve görüntülerle mesleğe adım atan Helft, makaleler yazarak ve Alain Rey ile birlikte, Le Robert için Furetière Sözlüğü'ne (1690) illüstrasyonlar yaparak devam etmiş, Pompidou Merkezi'ndeki ikonografi koleksiyonlarının geliştirilmesine katkı sağlamıştır. Hatier ve Gallimard'da editörlük yapan yazar, Desclée de Brouwer'de çocuk kitapları departmanını açmıştır. Her şeyden öte olarak bir çocuk kitabı yazarı olan Helft'in kitapları Fransızca olarak Gallimard, Actes-Sud, Philippe-Picquier ve Pastel tarafından basılmış, ayrıca 12 dile çevrilmiştir. Ayrıca gezgin de olan yazar, Moskova'dan Pekin'e Trans Sibirya treniyle gitmiş, bir kasırgayla Japonya'yı geçmiştir. Müziğe olan aşkını keşfetmiş olan yazar, şu sıralar, son zamanlarda yazdıklarının konusu olan bir 18. yüzyıl ressamına ilgi duymakta, ondan esin almaktadır.
Yeni yorum gönder