Dosya Arşivi
Dosya
//php print_r ($fields); ?>
Sedef Betil’in üçüncü öykü kitabı Parçalar ve Zerreler okuyucusu ile buluştu. Betil, edebiyat için göreceli olarak geç sayılabilecek bir yaşta yazmaya başlamış bir yazar. Betil’in öykülerine bakıldığında çocukluğu, gençliği ve olgunluğu büyük bir titizlikle gözlemlediği ve bu tecrübesini ustalıkla kalemine yansıttığı görülüyor.
//php print_r ($fields); ?>
Bir şey “varsa”, felsefenin onun üzerine eğilmemesi için bir neden yoktur. Metis Yayınları’nın eleştiri serisi altında yayımladığı, Siegfried Kracauer imzasını taşıyan Polisiye Roman - Felsefi Bir İnceleme (Ekim - 2019) isminden de anlaşılacağı üzere, türü felsefi olarak enine boyuna ele alıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Nobel Edebiyat Ödülleri her yıl olduğu gibi ekim ayında açıklandı. Nobel Ödülü demek göz önünde olmak demek düsturundan hareketle yine ödül açıklanır açıklanmaz birçok tartışma da beraberinde geldi. Bu tartışmaların göbeğine oturan isim ise bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Peter Handke oldu.
//php print_r ($fields); ?>
Siyasi tarihin edebiyat üzerindeki etkisi yadsınamaz. İmparatorluklar, savaşlar, soykırım ve sürgünler özellikle roman türü için zengin malzeme sunar. Bu malzeme, yazarın eseri yazma amacına göre kimi zaman hikâyenin merkezinde yer alırken kimi zaman da yalnızca arka planı oluşturur.
//php print_r ($fields); ?>
Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olan Arter ilk olarak 2010 yılında İstiklal Caddesi 211 no.lu Meymenet Han’da faaliyetlerine başlamıştı. Geçtiğimiz aylarda ise ilk başta planlandığı gibi bir galeriden çıkıp yeni binası olan Dolapdere’deki müzeye taşındı. Eski mekânda gerçekleşen 35 sergiye 37 yayın eşlik etti.
//php print_r ($fields); ?>
Bu tartışmadan artık sıkıldım ama her keresinde ucundan kıyısından da olsa dâhil olmak zorunda kalıyorum: Şiir öldü mü, ölmedi mi? Benim bu konuda birçok tezim mevcut. En iddialı olduğum tez de şu: Sanılanın aksine, şiir bir türlü ölemedi. Şiir öldü diyenlere genelde aynı soruyu soruyorum. “Tamam, şiir öldü diyorsunuz, demek ki şiirle ilgili birisiniz.
//php print_r ($fields); ?>
Hasan Ali Toptaş, Harfler ve Notalar kitabındaki “Kalubeladan Beri” başlıklı denemesinde şöyle der: “… zamana meydan okuya okuya yüzyılların gerisinden süzülerek ilk günkü tazelikleriyle bize kadar ulaşan hikâyeler, içlerindeki her şeyi bir şeye dayandırıp bolca açıklamalarda bulunan hikâyeler değil, yapılarında karanlık noktalar barındıran hikâyelerdir.
//php print_r ($fields); ?>
Nathaniel Hawthorne (1804-1864) özellikle Kızıl Damga ve Yedi Çatılı Ev romanlarıyla tanınmakla birlikte nitelikli öyküler de yazmış bir yazardır.
//php print_r ($fields); ?>
Uzun bir zaman, ciddi ciddi, insanı bir yazıya başlamaya, onu sürdürmeye yönelten ya da başlamaktan ve sürdürmekten alıkoyan gerçek şeyin ne olduğunu düşünmeye çalıştım. Sanırım buna iyi bir cevabım var artık: ‘Sonra’yı düşlemek.
//php print_r ($fields); ?>
İşi gücü güzelliğinin sırlarını anlatmak olan çirkin yarı-deli kadınlar vardır. Hayat işte öyle bir şeydi benim için o zamanlar. Büyük harfle yazılan ve Orhan Gencebay’ın da “Hayat” dediği o şeyden bahsediyorum. O zamanlar bilemezdim tabii. Ama şiir dışında, yani kırışıklıkları açılmış anlar dışında sözüne güven olmazdı Hayat’ın. Hele gelecekle ilgili vaatlerine.