Dünyamız şifa bulacak mı?
Kaybedilecek şeylerin maliyetinin dayanılmaz derecede yüksek olduğu çok kritik bir dönemdeyiz. Bu kritik eşikte, son yıllarda karşımıza çıkan en çözüm odaklı ve umut dolu kitaba göz atmakta fayda var.
Kopenhag’da tartışmalar devam ediyor. Bütün hükümetlerin, hatta ülke olmayan toplulukların ve yerli halkların temsil edildiği bu toplantı, aynı zamanda dünyanın umut zirvesi. Son birkaç yılda karbon salım artışı yüzde 119’la dünya rekoru kıran Türkiye’nin konuyla ilgili stratejisinin belirsizliği de, yoğun tartışmalara neden oluyor.
Tarihte hiç görülmemiş boyutta bir tepki hareketinin ortasındayız. Artık çevre için, bir zamanlar savaşa gitmeyi reddeden uzun saçlı hippilerin dışında insanlar da seslerini yükseltiyorlar. Ellerinde bond çantalarıyla uluslararası lobi çalışmalarını yürüten genç aktivistler, temiz olmayan hiçbir üretim sürecine yanaşmayan sanayiciler, yüzünü çevre dostu uygulamalara dönen yatırımcılar, karbon vergisi gibi önlemlere kafa yoran iktisatçılar, var gücüyle uğraşan bilim insanları el ele vererek bir şeyleri değiştiriyorlar...
EKOIQ Kitaplığının ilk kitabı olan Umudu Yeşertenler, işte böylesi farklı alanlardan on beş kişiyle söyleşerek yola koyuluyor. Ekolojik mücadelenin Türkiye ve dünyadaki geçmişine, bugününe ve yarınına uzanan kapsamlı söyleşiler, bugüne kadar gözlerimizi kapattığımız, görmezden geldiğimiz apaçık gerçekleri önümüze seriyor.
Söyleşileri gerçekleştiren Barış Doğru, kitabın önsözünde bu inkâr psikolojisine de özel bir vurgu yapıyor.
Söyleşi yapılanların bileşimi gerçekten kayda değer. Kitapta yer alan ve “Fosil yakıtlarla işim olmaz, silah üretmem, bedava verseler termik santral almam” diyerek iş etiğinin sınırlarını kalın bir biçimde çizen Önder Demirer, bugün iş dünyasını da içine alan ekoloji hareketinin önemli portrelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bozcaada’da Türkiye’nin ilk rüzgâr santralini kuran, ardından türbin üretimine başlayan ve “bu tribünler torunlarımıza bile temiz enerji üretecek” diyen Demirer’in hikâyesi pek çoklarımıza ilham verecek türden.
Kitap, kentleşen yeni dünyanın beton bloklarını bile ekoloji hareketine dahil ederek çözümün bir parçası yapabilen önemli bir uygulamayı da bizimle tanıştırıyor. Çevre Dostu Yeşil Binalar Konseyi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Duygu Erten, inşaat sektörünün yeni standartlarını anlatırken, kendi enerjisini üretmeyen, enerjiyi tasarruflu kullanmayan ve yalıtımı olmayan hiçbir evin alıp satılmasına, kiralanmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtiyor. Doğanın kente geri dönebileceğini öğrenmiş birinin, inşa edilen yeni yerleşkelere, toplu konutlara ve villalara bakarken, gözlerinin yeşil çatıları ve güneş panellerini aramaması artık mümkün değil.
Kitaptaki herkes ortak bir meseleye farklı açılardan değiniyor. Bu da zengin bir bakış ortaya koyuyor. Sözgelimi, insanlığın önemli düşünsel pratiklerinden olan dinlerin doğaya bakışını, ilahiyat eğitimini ODTÜ Felsefe Bölümünde tamamlayarak çevre ahlâkı ve felsefesi üzerine doktora yapan İbrahim Özdemir’den dinlemek farklı bir kapıyı aralıyor. Ülkemizde ilk kez “din ve ekoloji” dersini okutan ve ilahiyat fakültelerinde seçmeli ders olarak verilmesini sağlayan Özdemir, İslamiyet’ten Budizm’e Hrıstiyanlıktan Hinduizme bütün inanç sistemlerinin tabiata bakışını detaylı bir şekilde anlatıyor.
Uzun yıllar ekoloji hareketinin içinde bulunan Melda Keskin ise, didaktik olmayan doğru iletişimin önemine değinerek, bilinçli bir muhalefet dili geliştirmeye çalışanların elini güçlendiriyor. “Ben eğitimliyim, çevreciyim, halksa cahil, duyarsız” tavrıyla üstünlük taslamanın, karşı tarafın direkt iletişimi kapatmasıyla sonuçlanacağı konusunda uyarıyor ve ekliyor: “Mesela Greenpeace, açık bir kapı bırakmak için, dev petrol şirketlerinin enerji şirketi olarak anılmalarını önemsiyor. ‘Sen pis bir petrol şirketisin, bunu yapma’ diyerek onları alt edemezsin, daha da canavarlaştırırsın, çünkü gerçekten çok güçlüler, milyarlarca dolarları var. Onlara verilecek mesaj şu olabilir: Bu petrol işiyle uğraştığın sürece, sana bu baskıyı yapmaya devam edeceğim. Sen bir enerji şirketisin, o zaman git rüzgâra, güneşe yatırım yap...’”
Disiplinleriyle meşhur Almanların az tüketmek yerine vicdanlarını rahatlatmak için geri dönüşümü seçmelerinin sonucunda, topladıkları plastikleri dönüştürmeye mevcut tesislerinin yetmediğini bu kitaptan öğreniyoruz. Günde 80 bin üniversite öğrencisinin seyahat ettiği Ankara’da bir bisiklet yolu açtıramayan ODTÜ’nün sevilen hocalarından Sargun Ali Tont’un sıkıntısına bu kitapta ortak oluyoruz. Miktad Kadıoğlu’nun “Dedemin iki yüz sene önce Trabzon Sürmene’de yaktığı çoban ateşinin karbon molekülleri halen havada dolanıyor” cümlesini ürpererek bu kitapta okuyoruz.
Yine de, Umudu Yeşertenler, bir sıçrama yaşanabileceği inancını her satırda pekiştiren bir kitap. Yeşil bir yaşamı hayatlarına katmak isteyenlere yeni ve gerçekçi bir kapıyı iyimserlikle aralıyor. Kitap bize minik adımların getirdiği büyük dönüşümlere inanmak için yeterli malzemeyi veriyor. Önümüzdeki günlerde Daniel Goleman’ın Ekolojik Zekâ isimli kitabını yayınlayacağını duyuran EKOIQ Kitaplığından çıkacak diğer kitapları merakla bekliyoruz...
Kitapta yer alan isimler: Çelik Erengezgin, Duygu Erten, Ediz Hun, Emre Altuncuoğlu, İbrahim Özdemir, Melda Keskin, Miktad Kadıoğlu, Oya Ayman, Ömer Madra, Önder Demirer, Özgür İncekara, Sargun Ali Tont, Tanay Sıdkı Uyar, Uygar Özesmi, Ümit Şahin.
