Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.
Kitap kapağında, penceresinden uzaklara bakan bir genci görüyoruz. Şiirlerde de şairin çocukluk ve gençlik yıllarına dair sorgusu karşımıza çıkıyor. Şair yaşadıklarını şiirin üstlendiği görevi yerine getirerek anlatıyor, yani hissettiriyor. Kitaba ismini veren şiir insandaki değişimin, mekâna yansımasını konu alıyor. Samimiyeti ve yalınlığını kaybedenleri, belki de kendimizi, şiirde okuyoruz. “Şiirdi eskiden buralar / Şimdi düz yazı” dizelerinde ise giderek sıradan hâle gelen hayatı hatırlıyoruz.
“Rahatlara Allah daha da rahatlık versin”
Akyüz’ün şiirleri yaşadığımız olayların ve çağın bir tanığı gibi karşımıza çıkıyor. “Haitili bir anne elidir vicdan / Çamurdan kurabiye çocuklara sabah akşam / Ne nasa ne nato ne mobese / nasıl görünür bir acı aşağıdan baksan” dizelerinde şairin gözlem gücünü, kalemi sayesinde isyana dönüştürdüğünü görüyoruz. Şairin isyanı çeşitli zorluklar karşısında çaresiz kalanları görmezden gelen kişilere; bunu, “Rahatlara Allah daha da rahatlık versin” dizesiyle seziyoruz.
Şiirlerdeki anlam kapalı değil, okuyan herkesin aklına belirli düşünceler hücum edecektir. Şairin okura kolayca dokunabilmesi elbette şiirlerinin basit olduğunu anlamına gelmez. Kitaptaki “Madem devrimcisin, durma / Gideni de devir kalanı da” dizeleri akıllara Necip Fazıl Kısakürek’in Dünya Bir İnkılap Bekliyor kitabındaki satıları getiriyor: “Devrim, isminden de belli, bir şeyi devirmek manasına geliyor. Hâlbuki inkılap devirmek değil, dikmektir. Yüz bin beygir gücünde bir tankı sürerseniz her şeyi devire devire geçer ama düzeni kurmuş olmaz. İnkılap düzeni kurmaktır, devirmek değil.” Daha dikkatli gözler için mısralar arasında şaire etki eden isimler keşfedilmeyi bekliyor adeta. Kitap bölümlere ayrılmamış ancak Kısakürek ile özdeşleşen “Çile” isimli şiirden sonra “Kambur”, “Ziyafet” ve “Dar Vakit” ile son bulan manevi yönü yüksek şiirleri peş peşe okuyoruz. Elbette başlıklar tesadüf olmadığı gibi bu şiirlerin kitabın tam ortasında bulunması da insanın hayatta odak noktasına koyduğu değerleri gibi, anlamlı bir toplam oluşturuyor.
“Hangi adaletin Ömer’isin ey”
Şair kimi zaman kendisine kimi zaman da okura sorular soruyor. Bu sorular hayatı anlamaya çalışan birisinin değil, yüzleştiği durumlar karşısında hâlâ şaşkınlığını gizleyemeyen, bunun sonucunda farklı cevaplar bulmak isteyen birisinin kaleminden çıkmış gibi. Akyüz “Sordum sonra kendime / Hangi adaletin ömerisin ey / Bu zamanda kim aynaya baksa / Kendini peygamber ilan eder” dizelerinde okuduğumuz gibi geçmiş ve şimdi; iyi ve kötü arasındaki bağlamı arıyor. Onun şiirinde hatıraların sonunda elekte gizli kalmış acılar var. Burada herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir acı.
Şair başından geçen olayları doğrudan itiraf etmiyor, onun şiir yaşamını etkileyen, belki de başarılı şiirler yazmasına sebep olan anıları satır arasında okuyoruz; kitaptaki en içten ve en etkileyici şiirlerden biri olan “Tortu” buna örnek gösterilebilir. Şiirlerinde aşırıya kaçmadan ironi de kullanan Akyüz, bunu zıtlıklarla, deyimler ve atasözlerinin alışagelmiş kalıplarını bozarak gerçekleştiriyor. “Parsel parsel sattı kızlarını cumali abi / Başlık parasıyla yaptı o kocaman evi / İki gönül bir olunca samanlık bile inşa etti.” Başlıklar sade ve çoğu tek kelimeyi geçmiyor, şiir içeriğiyle düşünüldüğünde anlamlı. Edebiyat dünyasının verimli şair ve yazarlarından Eyyüp Akyüz gözümüzün görmediğini bize duyurmak ve hata ayıklamak için şiirleri yazmaya devam ediyor.
Yeni yorum gönder