İslam’a davet açısından İngiltere’deki ilk organizasyonları hayata geçiren Abdullah Quilliam (1856-1932) mütevazı bir cami açar. Erkek çocuklar için yatılı ve kızlar için gündüzleri eğitim veren bir okul, gayrimüslimlerin çocuklarına da hizmet veren Medina House isimli bir yetimhane, kütüphane, fen laboratuvarı ve müzeye ilaveten dilden fotoğrafçılığa birçok alanda ders verilen atölyelerle muazzam bir külliye tesis eder. Quilliam, geniş çaplı tebliğ faaliyetlerinin semeresi olarak birçok kişinin hidayetine vesile olur.
Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Liverpool’da, hem civar bölgelerde meskûn olan Müslümanlar hem de dışarıdan gelenler için bir hami işlevi gören Abdullah Quilliam, İngiltere’deki İslamî hayat açısından etkisi günümüze kadar devam eden böylesi bir şahsiyettir.
1856 yılında Liverpool’da doğan William Henry Quilliam, Metodist bir aileye mensuptur. Gençliğinde ailesinin de etkisiyle alkol karşıtı Temperance Hareketi’nde yer alması, belki de hayatının ilerleyen bölümünde “teslis”ten “tevhid”e geçişi açısından kolaylaştırıcı bir etmen olarak kabul edilebilir. Eğitimini tamamladıktan sonra avukatlığa başlayan Quilliam, kendisine ihtiyaç duyulan her alanda insanların hizmetine koşan bir halk adamıdır artık.
Sultan’dan Mecîdî nişanı ve vazife
1887’de Fas’a yaptığı bir yolculuğun ardından büyük bir dönüşüm tecrübe eder ve 31 yaşında Müslüman olduğunu ilan ederek Abdullah ismini alır. Aktivist yönü her zaman öne çıkan bir şahsiyet olan Abdullah Quilliam, ömrünün geri kalanını çevresindekilere İslam’ın kuşatıcılığını anlatarak ihtidalarına vesile olmaya ve bu yeni topluluğun ihtiyaçlarını karşılamaya adar. Nitekim Liverpool ile sınırlı kalmayıp Britanya genelinde Müslümanlara hizmet vermek üzere The Liverpool Muslim Institute ve British Muslim Association isimli iki dernek kurması bunun bir göstergesidir. Diğer taraftan, bu kurumlar Batı’da İslam’a davet açısından İngiltere’deki ilk organizasyonlar olarak anılırlar. Quilliam tarafından Brougham Terrace’da ilkin mütevazı bir cami açılır ve ardından aynı binada birkaç bölüm daha satın alınır. Erkek çocuklar için yatılı ve kızlar için gündüzleri eğitim veren bir okul, gayrimüslimlerin çocuklarına da hizmet veren Medina House isimli bir yetimhane, bir kütüphane, fen laboratuvarı ve müzeye ilaveten dilden fotoğrafçılığa kadar birçok alanda ders verilen atölyelerle muazzam bir külliye tesis edilir. Külliye, Cuma günleri Cuma namazı için civardaki şehirlerden gelen Müslümanlara da hizmet sunmaktadır. 1889’da The Faith of Islam (İslam İnancı) isimli bir kitap kaleme alan Abdullah Quilliam, geniş çaplı bir tebliğ faaliyetine girişmiştir. Bu yoğun faaliyetlerin semeresi olarak da birçok kişinin hidayetine (1908’e kadar özellikle entelektüel muhitten yaklaşık 600 kişinin ihtida ettiği aktarılmaktadır) vesile olur. Kraliçe Victoria’nın da bahsi geçen kitaptan birkaç nüsha aldırdığı söylenenler arasındadır.
Quilliam, Osmanlı Sultan’ı Abdülhamid Han’a büyük hayranlık duyduğunu asla gizlememiştir. Bu hayranlığı karşılıksız kalmaz ve 1891’de Sultan tarafından payitahta davet edilir. Oğlu Robert Ahmed’i yanına alarak İstanbul’a gelen Quilliam’a sarayda büyük bir teveccüh gösterilir ve Mecîdî nişanı verilir. Daha sonra Sultan Abdülhamid Han, Abdullah Quilliam’ı Britanya Adaları Şeyhülislamı tayin eder. Söylendiğine göre 1902’de Ramazan Bayramı münasebetiyle camide toplananlar hep birlikte Sultan’a dua etmişlerdir. Quilliam, ilerleyen yıllarda Lagos’a yapmış olduğu ziyaret gibi Sultan adına çeşitli faaliyetlerde de bulunmuştur.
Liverpool’a döndükten sonra kurduğu merkezdeki faaliyetlerinin yanı sıra The Cresent (Hilal) isimli haftalık bir gazete ve The Islamic World (İslam Dünyası) isimli bir dergi çıkararak başta Britanya’ya bağlı ülkeler olmak üzere pek çok ülkede İslam’ı tanıtma fırsatı bulur. The Crescent 1893-1908 arasında yaklaşık 800 sayı yayınlanmıştır. Gazete Abdullah Quilliam’ın çeşitli görüşleri yanında diğer ülkelerdeki Müslümanların durumuna ilişkin güncel veri sağlaması bakımından da büyük öneme sahiptir. Balkanlar’daki kargaşa ve Ermenilerin durumuna ilişkin Osmanlılara karşı takınılan olumsuz tavra getirdiği eleştiriler, Osmanlı ve Sultan II. Abdülhamid adına yürüttüğü bir lobi faaliyeti niteliğindedir.
Abdullah Quilliam’ın faaliyetleri, diğer Müslüman ülkelerin yöneticilerinden de teveccüh görür. Bu sayede faaliyetlerine ekonomik bir katkı sağlanmış olur. Bir dini lider olarak fetvalarıyla da öne çıkan Quilliam, Sudan’ın işgaline karşı verdiği fetva ile bir husumet odağı haline gelir. Bu arada İslam merkezi birçok defa saldırıya maruz kalır. Osmanlı Devleti ile ilişkileri, tebliğ faaliyetleri ve yayınlarından ötürü baskılar nedeniyle vatan hainliğiyle suçlanmasının ardından 1908’de oğlu ile birlikte İstanbul’a gitmek üzere ayrılınca, merkezin faaliyetleri sona erer ve hayli kalabalık olan cemiyet dağılır. Abdullah Quilliam 1932’de vefat eder ve Brookwood Mezarlığı’nın Müslümanlara tahsis edilen kısmında Muhammed Marmaduke Pickthall ve Baron Headley’in (Şeyh Rahmetullah el-Faruk) kabirlerinin yanı başına defnedilir.
İyiliğin hâkim kılınması zorunludur
Abdullah Quilliam, Britanya İmparatorluğu yönetimindeki topraklarda milyonlarca Müslüman yaşamasına rağmen İslam ve Müslümanlar hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmemesinin tam bir cehalet olduğunu ifade etmektedir. Nitekim, bu cehalet sebebiyle halk kolayca aldatılarak Müslümanlara karşı haksız bir tavır sergilemektedir. Bu içler acısı cehaletin büyük bir bölümü, Müslümanların adetleri ve itikatları konusunda Haçlı seferlerine katılan Hristiyan rahiplerin Avrupa’ya taşıdığı fesatlık barındıran masallara dayanmaktadır.
Bu yolla saf halkı “Kutsal Toprakları kafirlerden kurtardıkları” yalanıyla kandırma girişimleri, başarılı olmuş görünmektedir. Quilliam’a göre bu yalan, o zaman olduğu gibi şimdi de yürürlüğe sokulmaya çalışılmaktadır. Oysa evrensel bir barış ve hayrın şerre galip gelmesi isteniyorsa, bu cehaletin ortadan kaldırılması ve iyiliğin hâkim kılınması zorunludur.
The Faith of Islam’da itikadi konulara geniş yer veren Abdullah Quilliam, “teslis”in kutsal metinlerde geçen bir terim olmayıp ikinci yüzyılda ihdas edildiğini dile getirmektedir. Oysa İslam’ın bu konudaki yaklaşımına bakıldığında, aklen bir Tanrı-insan ya da bir insan-Tanrı fikrinin mantık içermeyen bir absürtlük olduğu görülecektir. Kadir-i Mutlak, Yanılmaz Hikmeti ile bize akletme melekesi bahşetmiştir. Kısıtlılıkla malul bu akılla değerlendirildiğinde bile aynı kişi hem Tanrı hem de insan olamaz.
Yakın sayılabilecek Victoria döneminde olup bitenlere bakıldığında, Avrupa’daki Müslümanların tecrübe ettikleri dönüşümleri anlama bakımından William Henry (Abdullah) Quilliam gibi çok sayıda Müslümanın hayatı çarpıcı birer örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeni yorum gönder