Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor. İzleyici eğlense de eğlendiren kişinin aslında ne kadar çok çalıştığını, ne kadar minik ayrıntılar için günlerini haftalarını harcadığını ve bazen canını ortaya koyduğunu anlatan bu güzel hikaye okumanız için sizleri bekliyor. Sihirbazların dünyasının kapıları ardına kadar açılıyor!
Bir sihirbazlık kitabı ile karşı karşıya olduğumuz için öyle ince ince ayrıntılara girecek ve heyecanı baltalayacak halim yok. Yalnızca ana hatları ile Prestij’in nasıl bir kitap olduğunu ifade edeceğim. Kesinlikle özet gibi düşünmeyin zira her ne kadar bazen zorunlulukla bu yola girsek de özet denen şeyden nefret ederim.
Üç farklı zaman dilimine ve dolayısıyla üç farklı nesle yayılan hikayemiz oldukça esrarlı olsa da girişi hiç de esrarlı değil. Lakin yazar ustalığını gösteriyor ve hiç sıkılmadan esrarlı bölüme akıp gidiyoruz. Esrarlı ve sihirli yerler ise yüz yıl önceye gittiğimizde başlıyor. Kitabın dörtte üçlük bölümü günlük şeklinde yazılmış. Bu yüzden bazen yorucu veya monoton bir hal alabilecekken yine yazarımızın ustalığı sayesinde her sayfanın bir öncekinden daha fazla istekle çevrilmesine yol açıyor. Günlükler, sihirbazlık mesleğinin tavşan deliğine bir bilet gibi. Haddinden fazla ayrıntı ve bilgi ile okuyucunun bu yabancı ortama iyice alışması sağlanıyor.
Zamanımıza yakın bir dilimde geçen girişten sonra hızla geriye dönüyoruz. Yüz yıl öncesine. Alfred Borden’in hikayesini günlüğünden okuyoruz. Tüm öyküyü tek taraftan takip ediyoruz. İşte o bahsettiğim sihirbazlık üzerine olan sayısız ayrıntı günlüklerin her yerine serpiştirilmiş durumda. Borden’ın hikayesi boşluklarla bitiyor ki bu çok normal. Sonra günümüzden otuz kırk yıl öncesine dönüyoruz ve iki nesli birbirine bağlayan ikinci büyük olayı yaşıyoruz. Sonra tekrar günümüze gelip olayın yankılarının izlerine hafiften göz atıyoruz. Ardından gelen dördüncü bölüm ile Rupert Angier’ın günlüğünün sayfalarına dalıyoruz. Alfred Borden’ın hikayesini de kapsayan ve o hikayedeki boşlukları dolduran kısım burası. Kitabın, yarısına yakınını dolduruyor. Alfred’in anlattıklarını bambaşka bir açıdan tekrar okuyor ve açılan bir gizem perdesinin yanında birkaç tanesinin daha ortaya çıktığını görüyoruz. İşte burada bilimkurgu ve mistisizmin sularına iyice dalıyoruz.
Yazar, iki sihirbazın da iç dünyası; karamsarlıkları, heyecanları, aşkları, tutkuları ve hikayenin can damarı olan saplantılarını günlükler yolu ile aktarmayı gerçekten çok başarılı uygulamış. Üç farklı zaman dilimine yayılan hikayesiyle kitabın finali gerçekten heyecan verici ve hayli depresif. Son sayfayı çevirdiğinizde siz de sabit bir noktaya birkaç dakika bakıp, düşünüp derin bir nefes vereceksiniz.
Üzerine sayfalarca yazılacak, saatlerce konuşulacak bir kitap ile karşı karşıyayız. Detaylar üzerine söylenecek çok şey var. Fakat henüz kitabı okumamış olanlar için yalnızca bir haberdar etme yazısını okuduğunuz için biz bu ayrıntıların hiçbirine girmeyeceğiz.
Size tek tavsiyem var, bu maceralara adım etmeden önce kendinizi kandırılmaya hazırlayın. Daha doğrusu bunu isteyin!
Üye eleştirileri bölümünde bir süredir başka eleştiri yayınlanmıyor. Hediye çeki yarışmasının sonuçları da duyurulmadı.
Yeni yorum gönder