Dosya Arşivi
Dosya
//php print_r ($fields); ?>
20. yüzyıl hiç şüphesiz tarihteki en trajik yüzyıl olarak yerini aldı. Bu yüzyılda iki büyük dünya savaşının yanı sıra sıcak ve soğuk birçok çatışma yaşandı. Dünyada o zamana kadarki belki de en fazla sayıda masum insan katledildi, madden ve manen sakat bırakıldı, yurtlarından edilip sürgüne uğratıldı.
//php print_r ($fields); ?>
Hatırlayan okurlarımız olacaktır: Sabitfikir’in 99. sayısında (Mayıs 2019, “Dünya Edebiyatı”nın Hücumu Altında: Yeni Yazarlar Köksüz mü?) yeni anlamıyla “Dünya Edebiyatı” kavramı üzerine tartışan, sorular soran bir dosya yazısı kaleme almıştım.
//php print_r ($fields); ?>
Kargo ilk defa Mersin’den geliyor bana. Mersin’de kimsem yok üstelik. Hızlıca açıyorum paketi. Ellerimde Kuşlu Süveter. Ne güzel isim. Ben ona, o bana bakıyor. Artık az önceki halimizden eser yok. İlk kitap telaşlıdır. Hemen yerine ulaşmak ister. Anlarım. Hemen okunmak ister. Pek tabii. Aldım kabul ettim ve bu ilk telaşa katılıp vakit kaybetmeden okumaya başladım.
//php print_r ($fields); ?>
“Yazma tutkunuzun ne zamanlar arttığını biliyor musunuz?” sorusuna Haruki Murakami şöyle yanıt veriyor (Le Monde / Florence Bouchy / 19 Temmuz): “Çocukken benim için en önemli olan şey kediler, müzik ve kitaplardı. Tam da bu sırayla. Okulda kompozisyon yazarken iyi notlar alsam da, yazmaya özel bir iştahım yoktu.
//php print_r ($fields); ?>
Yıl 1662. 29 Eylül, Pazartesi günü, İngiliz günlük yazarı Samuel Pepys Londra’da Shakespeare’in A Midsummer Night’s Dream’ini seyretmeye gidiyor ve tiyatrodan seyrettiklerinden zerre etkilenmemiş olarak çıkıyor. Günlüğüne bakılırsa: “... A Midsummer’s Night’s Dream performansından çıktık, daha önce izlememiştim, bir daha da izleyecek değilim çünkü hayatımda gördüğüm en saçma sapan oyundu bu.
//php print_r ($fields); ?>
Sherwood Anderson özellikle kendisinden sonra gelen Ernest Hemingway, William Faulkner, John Steinbeck, Scott Fitzgerald gibi yazarları derin bir şekilde etkilemesine rağmen her nasılsa takipçileri kadar öne çıkan, çok bilinen bir yazar olmadı. Anderson, daha çok “yazarların yazarı” olarak bilindi ve Amerikan öykücüleri için önemli bir yol açıcı görevi gördü.
//php print_r ($fields); ?>
Tarihi roman sevenlere gün doğdu. Mısır piramitlerinin sırlarına doymuş, Roma lejyonlarının geçit alaylarından yeterince keyif almış, ortaçağın karanlık atmosferiyle birlikte Kilise’ye, cüzzama ve saltanat oyunlarına kandıysanız, bir de gözlerinizi Amerika’ya, devrim öncesine çevirmenin tam zamanı olabilir.
//php print_r ($fields); ?>
Yırtık, rengi atmış bir örme yün takke yaşlı bir köylünün kafasında nasıl durursa evimizin yıkık, yana kaykılmış kiremit çatısı da öyle. Ailemizin, hikâyemizin üstünde. Uzaktan bakardım evimize bazen. O yamuk acımıza. Ahşap ve kiremit çatısı eğilmiş. Bütün yoksulluğun küçük, utangaç bir açıklaması elbette bu. Kilometrelerce yamaç. Okula bu yamaçlardan uçarak iniyorum sabahları.
//php print_r ($fields); ?>
Vazgeçebileceğimizi değil de tercih edebileceğimizi düşünmek ne kadar aldatıcı? Her şeyden umudunu yitirmiş birini görüyorsanız belki hırslarına belki beklentilerine küsmüştür ama en çok da bir tercih yapabileceğine inanmıştır. İnsan en çok tercih edemeyince anlamını yitiriyor olmalı vazgeçince değil. O yüzden vazgeçebileceğimiz şeylerin ne kadar fazla olduğunu görünce dehşete kapılıyoruz.
//php print_r ($fields); ?>
“Şiir masumluğun yeniden ele geçirilmesidir” der Octavio Paz. Bunun için başlangıca yani söze gideriz. Üstü örtülmüş bir güzelliği yeniden görünür kılmak için sözün hakkı bizi beklemektedir. Mustafa Köneçoğlu’nun sekiz yıl sonra yeniden basılan ilk kitabı Söz Hakkı, bir şairin gerçeklikle ve dünyayla kurduğu bağın hem oluş hem de eriş sancılarına odaklanan bir şiirler toplamı.