Arşivi
//php print_r ($fields); ?>
Doris Lessing, çok çok uzak bir gelecekte geçen karanlık bir dünyanın hikayesini anlatır Mara ile Dann adlı romanında. Kuraklıkla, savaşlarla, açlıkla ve hiçlikle örülü bir dünyada Mara, kadınsı özelliklerini yitirmemenin, yeniden doğuşun simgesidir.
//php print_r ($fields); ?>
Bazıları vardır, döne döne okursunuz. Her bir cümlesini, kelimesini, sustuğu yerleri ezberlersiniz. Yazarının sesi sesinize, hikayesi hayatınıza karışsın ister gibi okursunuz. Sanki okumak gibi değil de, yaşamak gibi, her gece merakla rüyaya yatmak gibi… Bazıları ise bir köşede, en son koyduğunuz yerde durur yıllarca. Bir türlü geri dönemezsiniz, eliniz gider gider gelir.
//php print_r ($fields); ?>
Dil üzerine düşünenler bilirler, dilden başka bir hayatımızın, dilden başka bir dünyamızın olmadığını. Duygusal ve zihinsel bütün sınırlarımızın dille çizildiğini… Bu dünyayı değiştirmenin, sınırları kaldırmanın, sözlerden başlayıp dili değiştirmekle olacağını ise edebiyatçılar bilirler. Anlamı değişen bir sözcük, hayatı da değiştirebilir pekala.
//php print_r ($fields); ?>
Evet sevgili okurlar, bir kitap fuarı dönemine daha girmiş bulunuyoruz. Bu defa bir değişiklik yapayım, her şey olup bittikten sonra söylenmek yerine, kitap fuarları bağlamında sorularımı, gönlümden geçenleri önceden bildireyim dedim yayın alemine.
//php print_r ($fields); ?>
Müzikte arabeski, siyasette İslam hareketini, edebiyatta da popülizmi doğuran 80’ler… Hıristiyanlıkta İsa’dan önce İsa’dan sonra neyse, bizim için de hep 80 öncesi ve 80 sonrası… Popüler romanın içimizden taşıp fışkırması, yayın piyasasını, edebiyatı neredeyse ele geçirmesi de bilindiği gibi 80’lere denk geliyor.
//php print_r ($fields); ?>
Uzun zamandır aklımdan hiç çıkmayan bir tamlama: Cehalet felaketi. Gezi direnişiyle ilgili yazılan bir rep şarkısının içinde geçiyor. “Bu yaşadığımız cehalet felaketi…” Yapıştı dilime çıkmıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Lafı sözü fazla uzatmadan direkt konuya gireceğim. Yayın dünyamızda geçen haftaya damgasını vuran haberlerden biriydi YKY’nin 7 tonluk kitabı imha etmesi. Ya da daha doğrusu tam olarak edememesi… İmha sürecinde hurdacının kitapları ikinci el piyasasına sürmesi olayı patlattı, yayınevi açıklamasını yaptı, olay kapandı. Yayınevinin yapacağı bir şey yoktu, yoksa acaba var mıydı?
//php print_r ($fields); ?>
İlk önce aklıma Sait Faik geldi nedense. Oysa o yaşamı boyunca edebiyat çevreleri içinde dışlanmayı, beğenilmemeyi, ötelenmeyi zarif ve iç burkan bir şekilde kabul etmiş gibiydi. Beğenmezler beni, hem belki de haklılar, deyip geçerdi. Peki bunun neresi direnmekti? Sait Faik, yazmaya hep devam etmişti.
//php print_r ($fields); ?>
Sizi bilmem ama ben resimli kitabı oldum olası severim. Hikaye arasında soluklanmak, hikaye içinde başka bir hikayeye, başka bir tahayyüle dalmak, resmi yapanın metni yazanın imgeleminden süzülüp gelen yeni imgelemine uzanmak garip, heyecan verici bir deneyimdir. Resimli kitap bulamazsam da tabii doğru kitap kapağına.
//php print_r ($fields); ?>
Yok yok merak etmeyin, “yeni dil, gücünü mizahtan alıyor, gümbür gümbür geldi” yazısı değil bu. Direnişin dili, sıkıcı sosyolojik, kuramsal, edebi analizlerin dışında da, onlara ihtiyacı olmadan da kendini üretiyor, yoluna devam ediyor nasılsa... Ben bugün sizlere yeni bir edebiyat kuşağının önsezili, hani neredeyse kehanetvari arayışından, bir araya gelişinden söz edeceğim.