Dosya Arşivi
Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Yakın bir zaman önce, Twitter üzerinden paylaşımlar yapmaya başladı Tanpınar Merkezi. 22 Ocak tarihli ilk mesajlarında şu bilgi yer alıyordu: “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatını, eserlerini, hakkında yazılanları ve arşivini araştırmacılara sunmak amacıyla hazırlanmış bir sitedir.” Ve ikinci paylaşım olarak da web sitesinin adresi sunulmuştu.
//php print_r ($fields); ?>
Sürrealist ressam Salvador Dali, yeteneğini birçok defa edebiyat eserlerinin hizmetine sundu. 1946'da Miguel de Cervantes'in Don Kişot'u, 1947'de Montaigne'nin Denemeleri, 1969'da ise Lewis Carroll'un Alice Harikalar Diyarı'nda adlı kitabı için çizimler yaptı. William Shakespeare'in Romeo ve Juliet'i ise Dali'nin "ustalık" dönemine denk gelecek kadar şanslıydı.
//php print_r ($fields); ?>
Kierkegaard, apokaliptik bir senaryoda, palyaçoya kurtarıcı mesih rolü verecektir. Palyaçoluğunda ne kadar inandırıcı ise, o kadar büyük bir açmazda gerçeği dillendiremeyen bir tutsaktır. Tiyatronun sahne arkasında yangın çıkar. Palyaço, seyircileri uyarmaya sahneye fırlar. Şaka sanıp alkışlarlar. Palyaço daha büyük bir telaşla uyarır, yangın var diye. Daha çok alkışlanır.
//php print_r ($fields); ?>
Çocuklar okumayı sever evet ama kitabı yazan kişinin nasıl yazdığını, nelerden etkilendiğini de acayip merak ederler. Konferans ve imza günlerimde sıkça karşılaştığım soruların başında geliyor bu: “Nasıl yazıyorsunuz, nerede yazıyorsunuz, kimden ilham alıyorsunuz, kitap nasıl yapılıyor?” Yazarın kitabının raflara çıkıncaya kadarki serüveni çocukların ilgisini çekiyor.
//php print_r ($fields); ?>
Antoine de Saint-Exupéry ömrü boyunca yalnızca bir çocuk kitabı kaleme almıştı ama o kitap hem çocukların hem de yetişkinlerin yüreğinde yer etmeyi başardı. Tabii ki Küçük Prens'ten bahsediyoruz.
//php print_r ($fields); ?>
Kafka’nın, kitaplarını Max Brod'a bırakmak yerine ölmeden önce hepsini bir bloga yüklediği anakronik bir hayal kuralım. Aynı etkiyi yapabilir miydi? Çok daha önemsiz metinler yayımlamış gibi davranılmaz mıydı?
//php print_r ($fields); ?>
Yaratım sürecindeki sanatçılar uzun yıllardır, özellikle de Hollywood’un gözde konularından biri olmayı sürdürüyor. Kimi gerçek kişilerin hayatını anlatan biyografik filmler, kimiyse kendi sancılı karakterlerini doğurmayı tercih ediyor. Bu kategoriye dahil edilebilecek en yeni filmlerden biri de The Rewrite (Çapkın Profesör).
//php print_r ($fields); ?>
Paul Verhoeven’ın hayli ses getiren Philippe Djian uyarlaması O Kadın (Elle), bir kez daha gösterdi ki, yeraltından konuşanların, lanetli şairlerin, “eşiği aşmak”la ilgilenenlerin beyazperdede ilk aklına gelen yüz Isabelle Huppert’e ait.
//php print_r ($fields); ?>
Nekro Porta/Ölüler Kapısı bir ilk roman olmasına rağmen sağlam kurgusu ve bütünlüğüyle dikkat çekmektedir. Bütün karakter ve olaylar, tek bir olayın çevresine toplanmakta, birbirinin neden veya sonucu olmaktadır. Bu yönüyle Nekro Porta bir ilk roman için ilk ve en zor sınavdan başarıyla geçmektedir. İlk romanlar için diğer bir handikap, romanda kullanılan dil ve üsluptur.
//php print_r ($fields); ?>
Edebiyat coğrafyasının yükseltileridir bana kalırsa romanlar. Kimisi insana rahat bir gezinti vaat eden, güzel manzaralar gösteren tepeliklerdir kimisiyse sarp kayalıklardan, vahşi tabiattan, yükseklik korkusundan bahsettiren ulu dağlardır.