Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Kırmızı Kedi Yayınevi

House Hakkında Her Şey



Şahane
Toplam oy: 552

House: Hastanedeki Sherlock Holmes

Kapağında kirli sakallı, çatık kaşlı, rahatsız edici ve bir o kadar da korkutucu bakışlara sahip, kafasının içinde bin bir türlü muzırlık olduğundan kuşku duymayacağınız bir portrenin yer aldığı bir kitapla karşılaşırsanız, bilin ki bu “House Hakkında Her Şey”dir. Bir kitabın kapağı bu kadar çok şeyi bir arada nasıl anlatabilir, diye merak edebilirsiniz. -Merak etmekte de haklısınız- Ancak söz konusu olan House ise cevap kolaydır. Tabii burada tasarımcıya da hakkını teslim etmek gerek.

House ile tanışmam kısa bir süre önce bir arkadaşımın ısrarlı tavsiyeleri sonucunda oldu. Televizyon ve dizi izleme ‘kültürü’ zayıf biri olmakla övünen ben, House hakkında ne kadar da yanıldığımı daha ilk bölümü izlediğimde anladım. Neler kaçırdığımı ancak o zaman gördüm. Yayınlanmaya başladığı 2004 yılından bu yana 6 yıl geçmiş olsa da, bu açığı 4 ay gibi kısa bir zaman aralığında kapattım.

Aynı şeyi 3 yıl kadar önce Sherlock Holmes’le tanıştığımda da yaşamıştım. Bir iş seyahatinde yanıma aldığım Kızıl Dosya’yı okur okumaz bir Holmes hayranı olmuştum. Dilimizde yayımlanmış bütün maceralarını aynı hızda okuyarak bu açığımı da kapatmıştım.

House Hakkında Her Şey’i okuduğumda House ile Sherlock Holmes arasındaki benzerliğin sadece benim ilgimle sınırlı olmadığını; House’un yaratıcılarının da ilham kaynağının Sherlock Holmes olduğunu şaşırarak gördüm.

House Nasıl Biridir?
Kitap, dizideki karakterlerin kim oldukları ve dizinin kurgulanışıyla ilgili meraklısına notlar şeklinde genel bir takım bilgiler verdikten sonra başlıyor. Okumaya başlar başlamaz, baston yardımıyla yürüyen, konuşmasından ne kadar da geçimsiz biri olduğu anlaşılan ve önlük giymekten ısrarla kaçınan bir doktor gözünüzün önünde canlanıyor.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi House görenlerin asla doktor olduğunu düşünemeyeceği bir doktordur. Bir kadına aşık olmamışsa ya da yeni bir iş görüşmesine gitmiyorsa tıraş olmaz ve asla kravat takmaz. Ayağındaysa mutlaka spor ayakkabı vardır.

Bütün bu tuhaflıklarının dışında şaşılacak derecede zeki biridir. Birçok dil bilir, piyano ve gitar çalar. Aynı zamanda bastonla yürümesine neden olan kas ağrılarını gidermek için kullandığı Vikodin’e bağımlıdır. Onu, kendisinden başka kimse bu kadar iyi anlatamaz: “Ben canı sıkılan, sertifikalı teşhis uzmanıyım, enfeksiyon hastalıkları ve nefroloji uzmanlık alanlarımdır. Ayrıca bu hastanede istemediği halde çalıştırılan tek doktorum. Ama sakın korkmayın, zaten sizin sorununuzu bir şişe Mutrin içen bir maymun da üstlenebilir. Beni sinirlendirdiğiniz durumlarda yanımda bu var. Bu Vicodin’dir. Bu benim, size vermem. Hayır, benim ağrıyla baş edebilme sorunum yok, ağrı sorunum var. Ama kim bilir belki yanılıyorumdur, çünkü aradaki farkı algılayamayacak kadar buna bağımlıyım. Peki, şimdi kim tedavi için bana gelmek istiyor?” (Sezon 1, bölüm 3; kitapta sayfa 30) House bu konuşmayı sıradan rahatsızlıklar nedeniyle hastaneye gelmiş kalabalığa yapmaktadır. Çünkü o, sıradan hastalarla uğraşmaktan nefret eder ve onlardan kurtulmak için her şeyi yapabilecek kadar da insafsızdır.

House, hastalarına hiç ilgi göstermez. Şart değilse ya da bütün çareler tükenmediyse hastalarıyla konuşmaz. Çünkü ona göre “bütün insanlar yalan söyler”. Hastaları değil hastalıkları tedavi etmek için doktor olmuştur. Fakat konuşmanın şart olduğu bir durumdaysa, 10 yıldır yoğun bakımda uyutulan bir hastaya ilaç vererek 1 günlüğüne uyandırır ve konuşmasını sağlar. Bir de delilerle konuşur. Çünkü onlar sıkıcı değildir. Yalan söylememektedirler, sadece gerçek dışı düşünürler.

House’un hastasının kim olduğu hiç umurunda değildir. –Mükemmel vücut ölçülerine sahip bir kadın değilse tabii- Amerikan başkan adayıyla sıradan bir polis memuru arasında hiçbir fark yoktur. Önemli olan, hastanın ölmek üzereyken hastaneye getirilmiş olmasıdır. Daha da önemlisi bunun bilinemeyen bir nedenle olmasıdır.

House bizlere, 2. sezonun daha ilk bölümünde öyle bir karşılama yapar ki, o an onun gibi düşünmeye başladığımızı anlarız. Söz konusu olay,  idam edilmesine 1 gün kalmış bir mahkumun kriz geçirerek yere yığılmasıyla başlar. House bu vakayı çözmek konusunda çok isteklidir. Hasta bir gün sonra idam edilecektir ve canice cinayetler işlemiştir. House bütün bunlara rağmen onu diğer hastalarından farklı görmez. Hatta kalan bir günün onun için çok değerli olduğunu düşünür. Vakayı çözdüğündeyse çarpıcı bir gerçekle karşılaşırız. Mahkumun bu suçları işlemesinin nedeni, kontrolsüz adrenalin salgılamasına neden olan bir beyin tümörüdür. Hasta iyileşecektir, House görevini yapmıştır. Ancak cinayetlerin sorumlusunu yargılamak House’un işi değildir. İdam kaçınılmazdır.

House’un Amacı
Dr. Gregory House, Princeton Plainsboro Eğitim Hastanesi’nin teşhis bölümünü yönetmektedir. Hastane sahip olduğu ünü bu bölüme, dolayısıyla House’a borçludur. Çözümü zor olan ve zaman zaman imkansız gibi görünen vakaları çözmek House’un işidir. Dizinin ilk üç sezonunda ona üç kişi hizmet etmektedir. Kitabımız da bu bölümleri inceliyor.

Hastaların muayeneleri ve bütün pis işleri için kullandığı bu üç kişi aslında kendi alanında uzman doktorlardır. Fakat House’un dehasının gölgesinde kalmaktan kurtulamazlar. Cameron, House’a göre doktor olmayacak kadar güzel, çekici ve hassas bir kadındır. Foreman, ekip içinde, işlediği bir suç nedeniyle hapis yatmış tek elemandır.  Mutlaka farklı bir fikri vardır. Chase ise ekip içerisindeki en sıradan tiptir. Kritik durumlarda mutlaka House’u onaylar ve her istediğini yapar. House, vakaları çözmek için bu üç kişiye her türlü eziyeti yapar. Bundan büyük zevk almaktadır. Foreman’la arasında geçen kısa bir diyalog bunu çok iyi anlatır:

Foreman: “Bana neden eziyet ediyorsun?”
House: “Bu benim tarzım. Daha mı kötüleşti?”
Foreman: “Evet, bana öyle geliyor.”
House: “Gerçekten mi? Öyleyse bu ırkçılık değil. Sen geçen haftadan daha siyah değilsin.”

Bunların yanında tek arkadaşı olan onkolog Wilson da bu muameleden nasibini almaktadır. Tıpkı hastanenin başhekimi Dr. Cuddy gibi. Ancak herkes gibi Cuddy de ününü House’a borçlu olduğunu bilmektedir.

House=Hugh Laurie
House dizisinin bu denli başarılı olmasının arkasındaki en önemli neden kuşkusuz Hugh Laurie’nin bu role en uygun oyuncu olması. Bütün hikaye onun etrafında döner ve her bölüm onun performansına bağlıdır. O da bütün yeteneklerini sergilemek için eşsiz bir fırsat yakalamış olur. 16 Ocak 2006’da bir dram dizisindeki başrolü nedeniyle Altın Küre ödülünü alan Laurie, teşekkür konuşmasında topluluğa şöyle seslenir: “Buraya kadar kat ettiğim yolda teşekkürü hak eden insanların listesini çıkardım. Listede 172 isim var. Hazır mısınız?... Bunu yapmayacağım açık, bu nedenle 172 ismi küçük kağıtlara yazdım ve onlar cebimde. Bunlardan üçünü çekeceğim, diğerlerinin anlayışla karşılamasını umuyorum. İyi çalkalayayım!

İlk çektiği kağıdı okur: “Senaryo süpervizörü Ira Horwitz’e teşekkür etmek istiyorum!”
İkinci defa ellerini cebine sokar ve “Saç stilisti Diana Acrey’e teşekkür etmek istiyorum!” dedikten sonra son isim için tekrar bir kağıt çeker. “Canı cehenneme!” Kağıdı atar ve başka bir tane daha çeker. Çektiği yeni isim ajansının sorumlusu Christian Hodell’dır. Kısacası Laurie her yeri bir oyun sahnesi olarak kullanmaktadır. Tıpkı House gibi.
Aynı ödülü bir yıl sonra tekrar aldığında bir ilki gerçekleştirmiştir. Bu ödül başka kimseye üst üste iki yıl nasip olmamıştır. Yaptığı konuşma yine bir oyunculuk dersi gibidir. “Dilim tutuldu. Gerçekten konuşmam yok. Böylesi bir etkinlik öncesi her türlü hediye yağmuru olur. Hediye ayakkabı, hediye manşet düğmesi, hediye bağırsak temizleme... Peki neden hediye teşekkür konuşması verilmez? Burada bir pazar açığı var. Dolce&Gabana’dan hediye edilen bir konuşmayı şimdi cebimden çıkarabilmek çok iyi olurdu...

Sherlock Holmes=House
Dizinin izleyiciyi kendisine bağlamasının bir diğer nedeni polisiye kurgusudur. Olayın oluşum şeklini tespit eden ve katili arayan polisler gibi, doktorlar da ipuçlarını izleyerek hastalığın nedenlerini araştırmaya koyulur. Ve her zaman ilk bulunan iz yanlıştır, tıpkı polisiye bir kurguda olduğu gibi.

Bu noktada House Hakkında Her Şey’in yaratıcılarına hakkını teslim etmeden geçemeyeceğim. Çünkü dizinin yönetmeni olan Davit Shore’un Sherlock Holmes’ten esinlendiğini ve önemli bazı ayrıntıları nasıl kullandığını ortaya çıkartmışlar. Örneğin Holmes’in arkadaşı olan Dr. Watson ile House’un en yakın dostu Dr. Wilson arasındaki isim benzerliği dikkat çekicidir. Sherlock Holmes en çetrefil vakaları çözen mükemmel bir dedektiftir. Her ihtimal vakanın çözümü için önemlidir ve mutlaka değerlendirilir. Aynı süreç, House’da da işlemektedir. Tıpkı bir dedektif gibi hastalığın izini sürer. Her ikisinin de ev kapı numaraları 221B’dir. Başka bir sokakta, başka bir şehirde ve hatta başka bir ülkede olmasına rağmen House’un yaratıcısı burada Sherlock Holmes’e gönderme yapmaktadır. Her ikisi de müziğe aşırı ilgi duyar ve uyuşturucu kullanırlar.

House’u diğer televizyon dizilerinden ayıran bir diğer özellik ise tamamen gerçeklere dayanmasıdır. Hatta o kadar gerçekçidir ki, bu durum zaman zaman izleyiciyi rahatsız eder. Dizinin başrol oyuncuları bile ağır hastalıklara yakalanır. Bazı bölümlerde hastalar ölür ya da sakat kalır. Mekanlar da olaylar da gerçekçidir. Olaylar kimsenin bilmediği bir adada geçmez, olmadık mucizeler gerçekleşmez. Bilimin kabul etmediği hiçbir şeye müsaade edilmez.

House hayranı birisi için bu kitabı okumaya ne gerek var diyebilirsiniz. İzlemenin yeterli olduğunu düşünebilir ve kitaba ilgisiz davranabilirsiniz. Ancak kitabın da kendine göre üstün yanları var. Bence en önemlisi, zeka dolu ve çarpıcı replikleri çok iyi yakalaması. Bir de şunu söylemeden bu yazıyı bitiremeyeceğim sanırım. Diziyi izlerken House’u zaman zaman masanın altında yere uzanmış bir şekilde, soyunma odasında kulağında bir kulaklıkla ya da evinde koltuğuna oturup ayaklarını uzatmış bir şekilde müzik dinlerken görürüz. İşte House Hakkında Her Şey’in bir diğer üstünlüğü de burada. Her bölümde House’un dinlediği ya da fonda duyduğumuz müzikleri “House Müziği” başlığıyla okura sunuyor. Kitabı okuyan herkes aynı zamanda iyi bir müzik arşivine de sahip olmuş demektir.

 

Salih Yavuz



Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.