Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Terskarga




Toplam oy: 294
Bir bilmeceyle başlasak ya bu ay… Pandemi sebebiyle pek rahat hareket edemiyoruz malum… Tüm hayatımız boyunca; çoğunlukla en çok bayramlarda ve misafir geldiğinde kullandığımız, şu an onsuz dışarı çıkmadığımız, yanımızdan ayırmadığımız, evimizin baş tacı, ayılana, bayılana… Evet, bildin! Kolonya…

Limon ağırlıklı olmak üzere, lavantalısından muzlusuna bin bir türü var ama benim son yıllardaki favorim zeytin çiçeği kolonyası. Harika bir kokusu vardır. Denemediysen mutlaka tavsiye ederim. Reklamlar bu kadar! Ama zeytin çiçeğinin açmaya başladığı mevsimdeyiz, böyle güzel bir ürünün reklamı yapılmaz mı? Zeytin çiçekleri nisandan hazirana kadar yavaş yavaş büyüyecekler. Çiçeğinden kolonya yapıladursun, peki ya zeytin! İşte o da çiçeğinden olmuyor mu zaten hem de çiçeklerin yüzde 1-2’sinin meyve tutması iyi bir ürün elde etmek için yeterliymiş üstelik. Zeytin, anemofil bir bitkiymiş, yani çiçeklerinin tozlanması genellikle rüzgâr ile gerçekleşiyormuş. Maksimum verim için somak başına 1 tam çiçek yeterliymiş. Çiçek tozları rüzgârda 7 km’ye kadar taşınabilmesine rağmen ticarî yetiştiricilikte iyi bir tozlanma için çeşitlere bağlı olarak tozlayıcı ağaçlara ihtiyaç olabiliyormuş.

 

 

Kahvaltılarımızın baş tacı zeytin, en sağlıklı yağ olan zeytinyağını da elde etmemizi sağlar. Yaklaşık 5-6 yaşlarında ürün vermeye başlayan ağacın 35 yaşına kadar verimliliği artar sonra azalırmış. 100 yaşında yenilenmesi gerekirmiş. Ama bu yenilenme ağaçları sökme, yenilerini dikme şeklinde olmazmış, bilgin olsun(!) Ortalama ömürleri 300 – 400 yıl civarındayken 1.000 – 2.000 yıl yaşayanları da varmış. Yaşları bini geçen ağaçlara Sicilya, Girit, Kıbrıs dâhil Akdeniz’in birçok yerinde rastlanıyormuş. Öyle ki Girit’teki Kavusi ağacının 3.000 yaşın üzerinde olduğu Yunanistan devletince tescillenmiş ve ağaç milli hazine olarak koruma altına alınmış. Ve bu ağacın dallarından 2004 yılında yapılan Atina Olimpiyatlarında maratonu kazanan ilk kadın atlete taç yapılıp takılmış.

 

Sağlığa iyi geldiği uzmanları tarafından söylenedursun, sofralık zeytin üretiminde dünyada 3. ve yağında da 4. sırada olmamıza rağmen ülkemizde kişi başı tüketim hâlâ ortalama yıllık 1,5 / 2 kg civarındaymış. Komşumuz Yunanistan’da bu oran yaklaşık 12,5 / 13 kiloymuş ve dünyada kişi başına en çok tüketim onlardaymış. Bunda ABD tarafından 1947 yılında oluşturulan ve 1948 – 51 yılları arasında bizim de bulunduğumuz 16 Avrupa ülkesine soğuk savaşın etkilerini kırmak için oluşturduğu yardım paketinin etkileri olduğu söylenmekle birlikte, hiç tartışmaya girmeden zamanının meşhur türküsünü buraya bırakıyorum:

“Zeytinyağlı yiyemem aman
Basma da fistan giyemem aman
Senin gibi cahile
Ben efendim diyemem aman”
kızartma sırasında oluşan serbest radikallerden ve toksik maddelerden bünyemizi koruyor işte… Oldu mu? Merak eden Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatnamesi’ndeki Bursa’dan başlayıp Trabzon’u da içine aldığı 2. cildinde, Trabzon kısmında anlattığı zeytinyağında hamsi kızartma (Hamsi Pilaki) tarifini okuyabilir!
Ayrıca içinde zeytinyağı olan bu tarif, dünyanın en büyük gezgininin yazdığı bu dev eser içinde anlatılan binlerce yemek ve yüzlerce besin arasındaki tek yemek tarifidir! Evliya Çelebi’den söz açılmışken edebiyat tarihinden diğer örneklerle devam edelim o zaman… Sağlığa faydalarını saydık ama kozmetik olarak da ayrı bir yeri bulunuyor mesela. Okuduğun, eski zamanları anlatan kitaplardan hatırlarsın... Güçlü savaşçıları zeytinyağı ile ovarlardı hem güçlü olmaları hem de heybetli görünmeleri için ya da güzel kızları zeytinyağı ile parlatırlardı daha da güzel gözükmeleri için… Homeros’un anlattığı Odysseia’da sıklıkla geçer zeytin ve zeytinyağı… Hatta yıllar sonra evine dönen Odysseus’un, kocası mı yoksa yerine geçen bir başkası mı olup olmadığını anlamak için karısı Penolepe bir oyun oynar.
Dadıyı çağırıp yatağı gelin odasından çıkartmasını ister. Bunu duyan Odysseius çok kızar ve yatağın bir ayağının yaşayan bir zeytin ağacından kendisi tarafından yapıldığını ayrıntılarıyla anlatınca karısı Penolepe onun gerçek kocası Odysseius olduğunu anlar. Birçok yerde çeşitli şekillerde anlatılan versiyonu olmakla birlikte bu ay doğum günü olan Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu Tanrıları kitabında anlattığı Atina hikâyesine kulak verelim: “Tanrıça Athena’ya ait bir efsane, zeytinin Yunanistan’a nasıl geldiğini ima etmesi bakımından önemlidir. Tanrıça Athena ile Denizler Tanrısı Poseidon, Atina kentinin koruyuculuğu için yarışmaya girişirler. Kente en faydalı şeyi getiren, muzaffer sayılacaktır. Poseidon atı, Athena ise zeytin ağacını getirir. Athena kazanır ve kentin koruyucusu olur. O zamanın Megaron denilen, iki gözlü evlerinin alt odalarında pencere yoktu. O karanlıkta Poseidon’un atını oynatacak değil, kandil yakacaklardı. Zaten Yunanistan’da zeytin, azlığı yüzünden, kutsal bir hal almıştı. Yarışlarda kazananların alınlarına, zeytin dalı çelengi konulurdu.”
Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Adem, Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını diler. Oğlu Şit’i cennet bahçesine gitmesi için görevlendirir. Cennet bahçesinin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine ona üç tohum verir. Melek, bu tohumları babası Adem öldüğünde onu toprağa gömmeden ağzına yerleştirilmesi gerektiğini söyler. Adem kısa süre sonra ölünce, Hebron Vadisi’ne gömülürken ağzına bu üç tohum konulur ve gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir; zeytin, sedir ve servi. Bu ağaçlar Tanrı ve insan arasında barışı sağlamıştır. Ama belki de onca hikâyenin arasında bilginin gücünü göstermesi açısından da kuvvetli yönüyle, en etkileyici olanı modern düşünürlerin ilki olarak kabul edilen Thales’in hikâyesidir.
Soyut kavramlarla fazla ilgilendiği için eleştirilen Fenikeli düşünür, maddenin temel taşının su olduğunu söylemiş; geometriden astronomiye felsefeden coğrafyaya birçok bilim dalı üzerinde çalışmış. Yüksek yapıların boyunun gölgeleri aracılığı ile hesaplanması, uzaktaki bir geminin kıyıya olan uzaklığının üçgen ile belirlenebilmesi gibi daha pek çok konu ile de ilgilenmiş. Ama kendisine yapılan eleştiriler, paran yok ki çok bilgiliysen para kazanmayı da bilirdin, mealine bürününce bunun yapılabilir bir şey olduğunu göstermek istemiş. Astronomi ve coğrafya zaten ilgi alanıymış. Bir yıl sonra zeytin hasadının fazla olacağını hesaplayarak zeytin sıkma makinelerinin hepsini tüm parası ile satın almış ve hasat döneminde pres makinelerini fahiş fiyattan kiralayarak halka istediği zaman para kazanabileceğini göstermiş. Ve çok para kazanabileceğini gösterdikten sonra da işi bırakmış. Güzel hikâye, değil mi?
Şarkılara, romanlara, deyimlere konu olmuş zeytinin türlü özellikleri ve hayatımızdaki yeri saymakla bitmez. Tüm kutsal kitaplarda bahsedilen zeytin; “barışın simgesi” dalları, “altın suyu” yağı ve 40 bin yıla uzanan öyküsü ile ağaçların kralı kabul edilir. İlk zeytin koruyucu kanunlar çıkaran Solon’dan tıbbın babası Hipokrat’a kadar daha birçok konudan bahsedemedik bile… Olsun… Merak eden araştırsın. Sözümüzü Homeros’la bitirelim o zaman… Anadolu’nun Ege kıyılarını ziyaret eden Homeros bir gün zeytin ağaçlarının altında dinlenir ve ağaç Homeros’un kulağına fısıldar: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.