Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Fotoğraf // Doğu’nun ışığıyla...



Toplam oy: 662
Haluk Çobanoğlu
Espas Kuram Sanat Yayınları
Ülkemizde fotoğraf düşüncesinin oluşturulması konusunda yayımlanmış az sayıdaki çalışmadan biri..

Bilgi, günümüzde her ne kadar dijital platformun malzemesi gibi görünse de, insanın yeryüzünde binlerce yıllık serüveninin kanıtı olan kağıdı ele alarak bilgiye ulaşmak bambaşka bir güzellik hiç kuşkusuz. Kitapların insan zihninde açtığı yolu ve kurduğu bağlantıları sözle betimlemek neredeyse olanaksız. Tasarımları, ciltleri ve farklı teknikteki baskılarıyla kitaplar bugün hâlâ okuma eyleminin temel malzemesi olarak hayatımızda önemli bir yer tutuyorlar. Özel kağıtlara basılmış sınırlı sayıdaki kitapların değeri ise çok daha fazla. Kitap, bu bağlamda, bilgilenme işlevinin ötesinde aynı zamanda sadece okuyucusuna ait olan fetiş bir objedir, diyebiliriz.


Fotoğraf kitapları söz konusu olduğunda da, içerikteki her bir görüntünün okuyucuya daha kaliteli ulaşabilmesi için titizlikle yapılmış yapılmış baskılara gereksinim var. Bazen grafik tasarımları ve baskı kaliteleriyle sergi fotoğraflarının kalitesini de aşan kitaplara denk gelmek olası. Önemli olan orijinale en yakın tonlarda ve estetik bir biçimde fotoğrafların okuyucuya iletilmesi. Peki, ya düşüncenin iletimi…


Yazının özü edebiyat olduğu için, fotoğrafa ait kuramlar ve düşünceler de okuyucuya nitelikli, anlaşılır ve özenli bir biçimde kullanılan dil aracılığıyla ulaşabilmelidir. Bunun okuyucunun kafasını karıştırmadan yapılması gerekir ki, konu, hitap ettiği alanda etkili olabilsin. Geçmişi unutulmayacak biçimde günümüze getiren ve bugünü de geleceğe taşıyacak olan, biçimle içeriğin tutarlı yolculuğudur. Bu nedenlerden dolayı, hedeflediğimiz alana yeni düşünceleri kabul ettirmek ve yeni bir okuyucu kitlesi oluşturmak hiç de kolay değildir. Hele kendine özgü pratikleri olan ve çıkış noktası görselliğe dayalı olan fotoğraf gibi konularda, bu, bir kademe daha zorlaşıyor. Ama yine de, neredeyse fotoğrafın bulunuşundan beri paylaşılmakta olan bu düşünceler Charles Baudelaire’den Walter Benjamin’e, John Berger’dan Roland Barthes’a kadar önemli sanatçılar üzerinden otoritelere sunulmuş ve zaman içinde kabul görmüşlerdir.

 

Neden fotoğraf kuramlarına ihtiyacımız var?


Fotoğrafçı ve eğitmen Halûk Çobanoğlu’nun Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz? kitabı, kendisinin ilk kuramsal yapıtı olma özelliği taşıyor. Titiz bir araştırmanın ve yoğun bir yazım sürecinin ürünü olduğu anlaşılan bu kitapta, birçok konu, farklı bir kurgusal bütünlük içinde ele alınmış. Jack Kerouac, Henri Cartier-Bresson, Daidō Moriyama, Allen Ginsberg, Jack London, Sergio Larrain, Werner Bischof ve Şahin Kaygun’un da içinde olduğu, çağımıza iz bırakmış önemli isimleri satır aralarında bir kez daha hatırlıyoruz.


Kitabı okurken, zihnimizde sorular da beliriyor: Fotoğrafçı kimdir; elinde fotoğraf makinesi ile yaşamın akışını belgesel bir biçimde saptayan gözlemci mi, yoksa zihninde sanata ait olguları fotoğraf düzlemi üzerinden kalıcı ve nitelikli yapıtlara dönüştüren kişi mi? Fizik, optik ve sayısal teknolojiyi kullanmak ve bir fotoğraf makinesi ile zamanın durdurulmasına aracı olmak, bir fotoğrafı oluşturmak için yeterli mi acaba? Ya da, hangi konular fotoğrafın kanatları altında daha fazla önem derecesine sahiptir?


Bilindiği üzere bazı anlar, görüntüler tarihimizde öncelikli olarak yer alırlar. Sanat hem bir ifade aracı hem de güzel sanatların ortak başlığı olarak kendi sistematiğini içinde barındırmaktadır. Estetik ilmi, bireysel beğeniye bağlı tartışmaları hafifletmek, sanat üzerine düşünenleri ve konuşanları biraz olsun ortak paydada toplamak üzere vardır. Sanat sanılanın aksine bir tartışma ortamından çok, bir uzlaşma alanı, bir ortak plazma olarak varlığını sürdürmek zorundadır.


Fotoğraf sanatı ve dolayısıyla da fotoğrafçı, sinema sanatı kadar olmasa da, kendine özgü yapısı nedeniyle, diğer sanatların uygulama alanlarına fazlasıyla gereksinim duyar. Başka bir bakış açısı üzerinden gidersek, fotoğrafçının en önemli sorunsalı olan “Neyi çekmeliyim?” ve “Nasıl çekmeliyim?” sorularının cevabı burada yatmaktadır. Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz? kitabı da, tahmin edilebileceği gibi, çok kültürlü bir okumayı gerektiriyor. Edebiyat, kuram ve bilginin ustalıkla harmanlandığı, fotoğraf konusunda çalışmalar yapan kişilere yeni bakış açıları ve düşünce biçimleri kazandıracak, keyif için okuyan okuyuculara da eşsiz bir fotoğraf yolculuğu sunacak bu kitap, fotoğraf çekme ediminin arka planını bizlerle paylaşıyor. Ülkemizde fotoğraf düşüncesinin oluşturulması konusunda yayımlanmış az sayıdaki çalışmadan biri olma özelliğini taşıyan Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz?’da kesin kurallar ve formüllerden uzak durulmuş. Halûk Çobanoğlu, hiçbir kalıplaşmış düşüncenin ya da görüşün arkasından sorgusuzca gitmemiş.


Genelde Batı düşüncesine dayandırılan fotoğraf kuramı, Çobanoğlu’nun kitabında Doğu’nun ışığıyla farklı bir açıdan aydınlanıyor. Özellikle Zen düşüncesi, tıpkı bir “leitmotif” gibi kitabın farklı bölümlerindeki konuları bir arada tutan plazma görevi görüyor; Jack Kerouac ile Robert Frank arasında kurulan bağlantı ise kitabın doruk noktalarından biri.


Neden fotoğraf kuramlarına ihtiyacımız var? Fotoğraf üzerine düşünmek, fotoğrafın yapısı üzerinde ne gibi değişikliklere yol açar… Çobanoğlu, kitabına adını veren soruyu önce kendine, sonra da bize sormakta; “Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz?” başlığı, aslında bizi felsefi bir problemle karşı karşıya bırakıyor. Bu nedenle, kuramsal bir yaklaşımda bulunmadan önce, neden bu fotoğrafları çekmek zorunda olduğumuzun açıklamasını yapmak durumundayız.


Kısacası Halûk Çobanoğlu, fotoğrafın modern tarihi üzerinden, değişik disiplinlerden beslenerek oluşturduğu kendi bakış noktasını kerteriz alarak okuyucusuna yepyeni ufukların varlığını hatırlatıyor ve farklı önermelerde bulunuyor. Bu kitap, fotoğrafın kısa tarihi üzerine yeniden ve çok boyutlu düşünmek için iyi bir fırsat. Fotoğrafa ilgi duyan herkesin kitaplığında bulunmalı.

 

 


 

 

 

Görsel: Servet Kesmen

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.