Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Hepimiz güve yenikliyiz



Toplam oy: 1130
Gökçe İspi Turan
Yitik Ülke Yayınları
Hiçbir kalıpla bağdaştırmadan, kimin dinleyip kimin dinlemeyeceğine çok kafayı takmadan, hepimizin tanıdığı o kadınları anlatmanın derdine düşmüş Gökçe İspi Turan.

Film analizleriyle tanıdığımız yazar ve radyocu Gökçe İspi Turan, kısa süre önce yayınlanan üçüncü kitabı Güve Yeniği’nin 20 öyküsüne, 20 kadın karakteri konuk ediyor. Hepsi de zaman zaman karşımıza çıkıveren, ucundan kıyısından tanıdığımız karakterler. Öyle gerçekler ki... Ağanın oğluyla evlenen ve ilk geceden oğlan doğurmayı düşünen gelin Zeynep, altı yıllık evini terk eden bıkkın Esra, imam nikahlı kocasının erkekliğini bağlamak için büyücüye giden Sevcan, yumurtlama dönemi geldiğinde horul horul uyuyan 15 senelik kocasını terk eden, çocuk için kıvranan Hande. Oğlu intihar eden, dindar Gülsüm. Ruhu, kendisini yetimhaneye bırakan annesinde, aklı, başka bir kadınla evlenen babasında ve kalbi, o kadının doğurduğu kardeşinde kalsa da kazandığı bursla ABD'ye giden Yağmur. Bahçenin ortasında kendisini asarak iki çocuğunu ardında bırakan Yunus'un hayata karşı dirayetli ve çalışkan karısı Asiye. Evli sevgilisinden gebe kalan ve ciğerleri öksürükten parçalansa da karnındaki "ciğerparesi" zarar görmesin diye antibiyotik içmeyen Banu. Haydi, itiraf edelim! Hepimiz onları tanıyoruz. 

 

 

Peki ya, güveye ne demeli?.. Evet, şu "odun, kumaş ve kürk gibi şeylere musallat olan çeşitli cinsten böcek ve kurtçuklara verilen ortak ad". Kurtçuk gibi büyüyüp, daha sonra da kelebek gibi kanatlanır. Kitaptaki her öykünün kurgusunda mutlaka güveye yer veriliyor. Güve, bazen kütüphanedeki kitapların arasında, bazen tozlu cam kavanozlarda, bazen bal kovanı ya da kozada karşımıza çıkıyor. Ama her seferinde, ince ince hayatı kemiriyor bu güveler. "Ne zaman ki ardında şekilsiz ve çirkin bir iz bırakmaya başlıyor, işte ancak o zaman ayılıyoruz, başımıza gelenlere."

 

Bir simyacı titizliğinde çalışan Gökçe İspi Turan, kitabın son öyküsünde, -sanki kendisinden de tüyolar veren- bir öykücüyü anlatıyor. Ne mühendis, ne de kimyager gibi yazmak istiyor... O, bir simyacı gibi yazmanın peşinde. "Kelimeleri altına çevirmek kolay iş değil" tabii ki... Aslında tıpkı Dadaistler gibi; "hiçbir kalıpla bağdaştırmadan, kimin dinleyip kimin dinlemeyeceğine çok kafayı takmadan", sadece kadınları anlatmanın derdine düşmüş Gökçe İspi Turan. Film analizleri ve film eleştirileriyle tanınan yazar, bir film şeridi gibi akan sahneler kuruyor. Bu denli kısa metinlerde böylesine vurucu karakter, olay kurgusu ve diyaloglar yaratan Turan'a "kalemini kamera gibi kullanan kadın" diyenler de var. Yazar, 62 sayfalık bu kısa öykü kitabıyla sanki hepimizin –tüm kadınların- güve yenikli olduğunu hatırlatıyor bize...

 


 

* Görsel: Seda Mit

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.