Romantizm nedir? Yaşamımızın daha sade boyutunda sıkça kullandığımız, çiçek, böcek, sevgili, “romantik bir akşam yemeği” gibi imgelerle süslenmiş anlamından söz etmiyorum. Onun kökenlerini de içermekle birlikte asıl sanat, felsefe, siyaset gibi alanlarda romantizmin ne anlama geldiği yanıtını aradığım. Ne zaman bir ansiklopedinin, edebiyat akımları ile ilgili bir kitabın, veya sanat tarihi kitabının romantizm maddesine baksam kafam daha çok karışır. O kadar çok farklı ve çelişik tanımlardan, özelliklerden söz edilir ki, herhalde ben bunu anlayamıyorum dediğim olmuştur: Kimi romantik akımlar ya da yaratıcıları “gericilik”le damgalanır, burjuvaziye karşı feodal düzenin geri gelmesini isteyenler olurlar, bazıları faşizmin beslendiği yatak olarak tanımlanır, vesaire. Michael Löwy ve Robert Sayre'nin ortak çalışması İsyan ve Melankoli, Moderniteye Karşı Romantizm 'in tam da “Romantizm nedir?” sorusu ile başladığını görüp, ilk sayfayı da okuyunca, tamam bu sefer meseleyi halledeceğiz diye düşündüm. Üstelik Işık Ergüden çevirmişti. Çevirmeni Işık Ergüden olan bir kitaba hem çeviri hem kitabın niteliği açısından güven duyabilirsiniz. Çok yeni bir kitap değil, 2007 baskısı ama özellikle kuramsal kitaplar için bir “okuma zamanı” olduğuna inanırım: bir derdiniz, probleminiz, sorunuz olacak, o sorulara yanıt arıyor olacaksınız ve doğru kitaplarla karşılaşacaksınız. Demek ki bu kitabın benim için zamanı şimdi imiş. Bir araştırma için Löwy'nin Walter Benjamin: Yangın Alarmı kitabını okuduktan sonra yol işaretleri bu kitabı da gösterdi.
Evet, Löwy ve Sayre tam da benim yarama (demek ki herkesin yarası) parmak basarak ilk bölüme “Romantik Muamma ya da “Fırtınalı Renkler” başlığını koymuşlar ve romantizmin inanılmayacak kadar çelişik karakteri deyip sıralamışlar: “hem (ya da kâh) devrimci ve karşı devrimci, bireyci ve ortakçı, kozmopolit ve milliyetçi, gerçekçi ve hayalci, geçmişe dönük ve ütopyacı, âsi ve melankolik, demokratik ve aristokratik, eylemci ve müteffekür, cumhuriyetçi ve monarşist, kızıl ve beyaz, mistik ve nefis düşkünü.”
Yazarlar farklı düşünürlerin romantizm konusundaki incelemelerini değerlendirdikten sonra kitap boyunca test edecekleri kendi hipotezlerini ortaya atarlar: “Romantizm, modernitenin, yani modern kapitalist uygarlığın, geçmişteki (prekapitalist, premodern) değer ve idealler adına eleştirisini temsil eder. Romantizmin başından beri ikili bir ışıkla, isyan yıldızının ve “melankolinin kara güneşi”nin (Nerval) ışığıyla aydınlandığını söyleyebiliriz.” “Modernite” kavramı ile “modernizm”in arasındaki farka özellikle dikkat etmemiz istenir. Modernite ile kastedilen “sanayi devriminin yarattığı modern uygarlık ile pazar ekonomisinin genelleştirilmesidir.” Tanımdaki kritik sözcükler “geçmişteki değer ve idealler”dir. Zira romantik bakış açısının oluşmasındaki en önemli bileşenler bir “yitim deneyimi”nin yaşanmış olması, yani toplumsal ve tinsel yaşamda geride bırakılanların, yitirilenlerin araması, nostalji ve melankolik özlemdir. Ancak romantiğin bir ayağı da bugündedir: romantizm modernitenin modern bir eleştirisidir. Romantik bugünü eleştirirken bugünden beslenir de.
Romantizm olgusunun doğuşu, Aydınlanma düşüncesi ile etkileşimi ve ilişkileri irdelendikten sonra Weberci anlamda “ideal tip”lere uygun bir romantizm tipolojisi geliştirilir. Bu tipoloji bu yazının başında belirttiğim romantizm konusundaki kafa karışıklığının neden oluştuğunu gösterdiği gibi, aynı zamanda bu karışıklığın silinmesini de sağlıyor. Yazarlara göre şu tür romantizmler söz konusudur: onarıcı, tutucu, faşist, mütevekkil, reformcu, devrimci ve/veya ütopyacı. Devrimci-ütopyacı romantizm ise kendi içinde şu eğilimlere göre sınıflandırılabilir: Jakoben-demokratik, Popülist, Ütopik-hümanist sosyalist, Liberter, Marksist. Metin bundan sonra bu eğilimlerin tek tek tanımlanması ve örneklenmesi ile ilerler.
Bütün bu değerlendirmelerden çıkaracağımız sonuç, moderniteye karşı bir eleştirel bakış olan romantizmin çok farklı sanat dallarında, düşünce akımlarında, siyaset felsefesinde çok farklı biçimlerde etkisini hissettirebileceği, başka akım ve yaklaşımlarla bir arada olabileceğidir. 19 yüzyıl romantizminin iki önemli figürü, yüzyılın iki önemli devrimi ile birlikte irdelenir: Fransız Devrimi-Coleridge ve Sanayi devrimi-John Ruskin. Romantizm ateşi 20. yüzyılda da devam eder: Dışavurumculuk, özellikle de Gerçeküstücülük çok güçlü romantik hareketlerdir. 1968 isyanı da bu romantik gelenekten, özellikle gerçeküstücülükten esaslı bir şekilde etkilenir. 68 Mayıs'ının duvar yazıları, gerçeküstücü manifestoların açılımları gibidir.
Löwy ve Sayre “Romantizmin, modernitenin doruklarında, tüketim toplumunun merkezinde, kitlesel “medya” denen toplumun yaşamsal düğüm noktasında bulunduğunu varsaymak – bizim romantizm anlayışımızı sorgulatacak denli – paradoksal gelebilir” diyerek çağdaş popüler kültür ürünleri, sinema endüstrisi, yayın endüstrisi, çok satanlar gibi alanlarda üretilen güçlü romantik temalara sahip ürünlerin varlığına dikkat çekerler. Romantizm, reddettiği bir toplumsal yapının ürünleri içinde yeniden üretilmektedir. Bu da “yabancılaşmış çağdaş toplumun yok edemediği insani ihtiyaç ve özlemlerin” varlığının ve tatmin arayışının bir göstergesidir. Elbette kültür endüstrisi tematik ögeleri kullanırken bunları yumuşatıp, evcilleştirecek, manipüle edecektir. Yirminci yüzyıl'da romantizmin iki önemli temsilcisi olarak Charles Peguy'in mistik sosyalizmi ve Ernest Bloch tartışıldıktan sonra son bölümde günümüzde romantizmin durumu irdelenir. Çevreci-Ekolojik hareket romantizmin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi olarak ortaya çıkar.
Sonuç olarak İsyan ve Melankoli, akademizmden ve entelektüalizmden uzak, anlaşılır dili ve yazarların konuya hâkimiyeti ile son derece rahat ve keyifle okunan bir metin olarak romantizm konusunu merak eden okuyucu için biçilmiş kaftan. Bunun da ötesinde bugünden hoşnutsuz olan, farklı bir dünya mümkün diyen herkesi zenginleştirecek bir metin.
Yeni yorum gönder