Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Rüyalarda Gezen Adam



Toplam oy: 1917
Dost Körpe
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

 

Dost Körpe dendiğinde akla önce çeviri geliyor. Çoğu okur onu, Edgar A. Poe, Howard P. Lovecraft, Philip K. Dick gibi kült olmuş yazarlardan dilimize kazandırdığı kıymetli eserlerle tanır. Üstelik bir hayli üretken bir çevirmendir de Körpe. Özellikle gerilim, bilim kurgu, fantastik edebiyat tutkunu okursanız, onun çevirdiği bir kaç metne muhakkak gözünüz değmiştir. Clive Barker’dan J. M. Coetzee’ye, Joyce Carol Oates’ten Frank Herbert’a, Peter Straub’dan José Saramago’ya değin uzanan oldukça geniş bir alanda çeviriler yaptı, yapıyor Körpe. 

Ancak tüm bunlarla birlikte, gözlerden biraz uzak kalmış bir dil uğraşı daha var.  Uzak kalmış diyoruz, çünkü bu uğraşı alanında okurla bir şey paylaşmayalı on iki yıl olmuş... 1991 yılında yayımlanmamış öykü dosyasıyla Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazanabilecek kadar yetenekli bir öykücü Dost Körpe. 1993’te ilk öykü kitabı Zaman Sona Ermeli basılmış. Ardından 1997’de Günah Yiyen adlı ikinci öykü kitabı gelmiş. Bir sene sonra bir de şiir kitabı, Kıyı’yı yayımlamış yazar. 1998 ile 2010 arasında çevirmenliğiyle öne çıktığını görüyoruz. Uzun yıllar, yazarı olduğu bir metin yayımlamamış.

 

SENE 106

Kısa bir süre önce İş Bankası Kültür yayınlarından çıkan Nötralizör adlı bilim kurgu romanıyla bu suskunluğuna son verdi. Türkçede çevirisi bol ama telifi çok sık karşılaşmadığımız bir tür bilim kurgu. Bu nedenle daha baştan ilgiyi hak ediyor Nötralizör. Öte yandan Körpe’nin öykü kitaplarını sevmiş okur için Nötralizör daha da dikkat çekici bir haber kuşkusuz.  Peki nasıl bir dünya konuluyor önümüze romanda?

Sene 106... Ama Dünya takvimleri temel alınarak değil. İnsanoğlu, yok olmanın eşiğine geldiği bir salgın yüzünden Dünya’yı terk etmek zorunda kalmış ve Mars’ı kolonileştirmiş. Yeni milat Mars’a göçün tarihi... Bu olayın üstünden de her biri 1.88 Dünya yılına tekabül eden 106 Mars senesi geçmiş...

Romanın ana karakteri I Khan Shun Lee’nin bir gününün etrafında dönüyor her şey... Onu, Innovative Mars Technologies (IMT) bünyesinde kurulmuş bir kafeteryada, Jack adlı birini beklerken görüyoruz. Khan’ın Jack’ten fazla hazzettiği söylenemez. Ancak kendisine getireceği bir diske ihtiyacı var. Günün ilerleyen saatlerinde diskteki yazılımın ölümcül bir değeri olduğunu öğreniyoruz. Jack diski getiriyor ve Khan onu memnun edecek bir ödeme yapıp zamanının büyük bir kısmını inziva içinde geçirdiği çalışma mekânına, gözlem evine dönüyor.

Gözlem evi Khan’ın insanlarla kurduğu mesafeli ilişkinin bir sembolü gibi aynı zamanda. Mars’taki en yüksek yer... Khan yıllar içinde daha da uzaklaşmış çevresinden. Yakın ilişki kurmaktan dikkatle kaçınıyor. 

Dünyadaki yaşamın tamamen yok olup olmadığı biraz muallâk. Mars’ta yüksek teknoloji ürünü kubbe şehirlerde yaşanıyor. Dünya’daki gibi yine bir doğu – batı ayrımı söz konusu... İçinde Khan’ın da yaşadığı New New York adlı şehrin etrafında Amerikalılara, İngilizlere, Fransızlara ve Almanlara ait şehirler bulunuyor. Çinlilerin, Japonların, Rusların, Hintlilerin yaşadıkları şehirlerse daha başka bir bölgede...

Khan gözlem evine gelip bilgisayarındaki mesajları kontrol ederken biz de iki önemli şey öğreniyoruz. Birincisi eski okul arkadaşı Mark Berkowitz’ten yüksek güvenlikli bir kilit sistemine dair bilgi istediği... Berkowitz’e roman yazdığını ve teknik bilginin bunun için gerekli olduğunu söylemiş.

İkinci önemli bilgi ise akşam Mars’ın en pahalı restoranlarından Real Deal’de, Profesör Walter Graves ve Jen Baynes’le akşam yemeği yiyeceği... Graves ve Baynes, Khan’ın misafiri olacaklar ve öyle görünüyor ki, bu görüşme Khan için son derece önemli...

Khan gözlem evi kulesinden bir daha oraya dönmemeyi umarak ayrılıyor ve akşam yemeğine değin iki kişiyle daha tanışmamızı sağlıyor. Biri, uzun zaman önce, Mars yasaları dışında ilişkiye girdiği için cezalandırıldığı Anna Phasia... Anna ilişki sayesinde hamile kalıyor ama kürtaj yoluyla hamileliğine son veriliyor. Khan suçunun bedelini Mars yüzeyindeki maden çalışmalarına katılarak, Anna ise taşıyıcı şoförlüğü yaparak ödüyor.  Ancak tüm bunların üstünden uzun bir zaman geçmiş. Khan’ın Anna ile görüşmek istemesinin nedeni Mars’ı terk etmeden (başarabilirse tabii) önce bir veda...


GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN  BİR YOL


Dean, görüşmek istediği ikinci kişi... Onunla maden kazılarına katıldığı süreçte tanışmış. Konuşmalarının en dikkat çekici kısmı, Khan’ın, Dean’e “Rüyalarda gezen adamı,” görüp görmediğini sorması. Dean bu sorudan bir şey anlamıyor. Kazılar sırasında birlikte buldukları tabuta benzeyen siyah bir nesneden söz ediyorlar. Tabut sözcüğünü birkaç kez vurgulamış yazar. Sonra Khan’ın akşam yemeği için Real Deal’e doğru harekete geçtiğini görüyoruz. 

Walter Graves aksi mizaçlı bir profesör ve bekletildiği için de sinirli. Khan profesörü sakinleştirmek için elinden geleni yaparken restorana giriyorlar. Diğer müşterilerden ayrı bir kabinde, üçü, şaraplarını yudumluyor. Dakikalar ilerlerken Khan’ın akşam yemeğinden ve özellikle Profesör Graves’ten beklentileri ortaya seriliyor. Graves, Khan’dan uzaklaşmak istiyor ama içtiği şaraptaki yatıştırıcı nedeniyle bunu beceremiyor. Khan’ın elde etmek istediği bazı bilgiler var ve yarı zorla Graves bunları ona veriyor... Khan’a tamamen zorla verdiği şeyse laboratuarının giriş kartı!

Bu noktadan sonra Khan’ın günün ilk saatlerinden itibaren neyin hazırlığını yaptığını anlamaya başlıyoruz. Geri dönüşü olmayan bir yola hızla giriyor. Tüm bunları, Graves gibi bilim adamlarının Nötralizör, kendisininse tabut dediği nesneye ulaşmak için yapıyor. Profesörü konuşturmak için kullandığı özel bir kozu var. Bu, Dean’e de kısaca sözünü ettiği “Rüyalarda gezen adam.”

Dost Körpe, Vladimir adını verdiği bu gizemli adama dair fazla bir bilgi vermemiş. Öyküdeki önemi düşünüldüğünde Vladimir karakterinin fazla örtük kaldığı  söylenebilir. Neredeyse öykünün tüm yükü Khan’ın omzunda. Yazar sık sık, bizi Khan’ın iç dünyasında yolculuğa çıkararak bu geniş alanı doldurmuş. Kimi aksiyon sahnelerini, örneğin Khan’ın yatıştırıcıyı Graves fark etmeden şarap kadehine atması ya da Nötralizör’e ulaşmak için güvenlik görevlisiyle girişilen fizik mücadele, daha itinayla düzenlenebilirdi diye düşünmeden edemeyebilirsiniz. Yahut öykünün kısa mı tutulduğu sorusu akıl kurcalayabilir. Ancak bu detaylar, Körpe’nin Nötralizör’le sıra dışı bir bilim kurgu öyküsü kurmuş olduğunu değiştirmeyecektir.

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.