Cenk Gündoğdu’nun daha yeni çıkan ikinci şiir kitabı Harap’a baktığımızda, şairin bir toplum ve toplumsal yapının içinde yaşadığının fakında olduğunu görüyoruz. Şair, toplumun, insanların içinde ve onların etkisine edilgin bir tepki vermekten çok, eleştirel bir karşılık veriyor. Yoksa düz anlamda toplumcu şiir geleneğimize bağlayamayız bu şiiri. Daha çok bir geleneği dönüştürüyor; ırmağın yatağını değiştirmeye yelteniyor. Bunu yaparken belki teknik ve biçimsel olanakları pek zorlamıyor ama bakışı yeni bir tür eleştirellik barındırdığından, şiiri kendiliğinden anlamlı hale geliyor. Nereden çıktı bu şiir şimdi, demiyoruz; onu toplumsal dönüşümlerle ilişkilendirebiliyoruz.
Gündoğdu, büyük bir toplumsal söyleme haklı olarak bel bağlamıyor. Soldan ya da sağdan ideolojik bir payanda aramıyor kendisine. Şair şunun kesinkes bilincinde, zira onu varlığında hissediyor: Ben her ne kadar varoluşsal bir sıkıntı çekiyorsam da, bunu toplumun, insanların içinde çekiyorum. Onlarla karşılıklı ilişkim var. Bu karşılıklılık Gündoğdu’nun şiirine hacim katıyor. Onu tek boyutlu bir şiir olmaktan kurtarıyor.
Kitabın en başarılı şiirleri kanımca uzun şiir “Ölü Yaz” ile şair Serdar Koçak için yazıldığı anlaşılan “Rüyası Serdar” adlı şiirler. Kitabın ilk şiiri olan ve çok boyutlu seslenen “Arkadaşım Yalan” da başarılı bir şiir. Kitapta bulunmasa iyi olurdu dediğim üç şiir ise: “Klarnetin Kanı”, “Evine Dönmeyen Ağaç” ve “Kan” adlı şiirler. Sözünü ettiğim bu şiirler oldukça başarılı olan kitabı zayıflatıyor.
Aynı zamanda güçlü bir şiir okuyucusu
“Ölü Yaz” şiirinin başarısı, şiiri okuduğumuzda hissettiğimiz sahicilik hissi. Öyle ki, şairin şiiri yazarken nasıl da büyük bir iç bunaltısı yaşadığını doğrudan hissedebiliyorsunuz. Şiir, yazlıkçı orta sınıf ailelerinin plajdaki hallerini anlatıyor. Ve orta sınıf kişiliksizliğinin, kısa erimli hayallerinin ve ölgün duyarlılıklarının eşsiz bir yansıması kimliğine bürünüyor. Şiirin ismi de mükemmel: Bu sınıfın renksizliğini yansıtma istercesine başlığını buluyor.
“Rüyası Serdar” şiiri ise şiirimizin kimyageri, efsuncusu Serdar Koçak’ın şiirinin kilit noktalarına vurgu yapıyor; onları açığa çıkarıyor. Hem söyleyiş, hem imge tutumu ve hem de yapı olarak. Bu şiiri okuyunca Gündoğdu’nun aynı zamanda nasıl da güçlü bir şiir okuyucusu olduğunu anlıyorsunuz.
Kitabın en “siyasi” şiiri, aynı zamanda ilk şiir de olan uzun “Arkadaşım Yalan” şiiri. Bu şiirde şair güncel olanı gözden uzak tutmadan tarih boyunca varolagelmiş lider tipini sorgulayıp bombardımana tutuyor. Şu anda ülkemizdeki yöneticileri düşününce, bu şiir daha da bir anlam kazanıyor. Burada da şair siyasal kavramlara, imgelere pek yüz sürmeyerek boyunduruk altında yaşayan birinin eleştirelliğini sergiliyor. Ülkemizde toplumcu olduğunu iddia eden şiirin bir Neruda yetiştiremediğini, Ahmed Arif’i aşamadığını düşünürsek bu şiirin öneminin daha da arttığını görebiliriz.
Bu kitabını ilkinden çok daha başarılı bulduğum Cenk Gündoğdu, toplumun içinde yaşadığının bilincinde olan bireyin şiirini yazacağını müjdeliyor; ki bu birey toplumcu değil, topluma karışmış, toplumsallaşmış olan bireydir...
Yeni yorum gönder