Edebiyat ve piyasa kelimelerini yan yana kullanmaktan imtina ediyorum. Lakin kitabın da, üzerine barkod konularak rafa yerleştirilen, rekabet içine giren, pazarlama stratejileri gözetilen, az yahut çok satılan bir piyasa ürünü olduğunu görmezden gelmek mümkün değil. Bir pazarı var bu işin ve bu pazarın da uluslararası bir boyutu. Bizdeki “okura satış yapmak” odaklı kitap fuarı anlayışından farklı olarak, sektörün bütün oyuncularını aynı çatı altında toplamayı hedefleyen dünya kitap fuarları, bu uluslararası boyutun görünür olduğu en önemli platformlar.
Türkiye bu yıl Londra Kitap Fuarı’nda, “market focus country” yani “odak ülke” olarak arz-ı endam edecek. Fuarda Türkiye’yi 1.500 civarında eserin temsil edeceği biliniyor. Türkiye’nin 2008 yılında dünyadaki bir başka önemli kitap buluşması olan Frankfurt Kitap Fuarı’nın “onur konuğu” olmasının ardından, bir başka önemli uluslararası buluşmada böyle bir sıfatla yer alması, elbette kıymetli. Türk edebiyatının bir kez daha gözleri üzerine çekecek olması, en azından bunun için fırsat yakalayacak olması açısından en çok.
2012 yılında Türk edebiyatından 900 eserin 44 ayrı ülkede yayımlandı. Bu büyük bir adım. Fuarların bu rakamlara katkısı nedir, tek çırpıda anlaması kolay değil. Mucizeler beklemek yersiz olsa da özellikle son 10 yıldır Türkiye’de edebiyat alanında yaşanan devinimin meyvelerinin zaman içinde toplanacağı kesin. Pazar yavaş da olsa büyümeye devam ediyor. Ve uluslararası fuarlar karşılaşmalara olanak sağlayarak bu büyümeye destek oluyor. Türkiye, Londra’nın peşinden 2014’te Pekin, 2015’te Madrid Kitap Fuarları’nın “onur konuğu” olacak. 2016 için bilinen o ki Budapeşte ve New York’tan teklifler var.
Fuar meselesi hakkında ne düşünürler, bir yazar, bir edebiyat ajanı ve iki yayınevi temsilcisine sordum. Görüşler farklı…
“BEKLENTİM BİRKAÇ YAZARLA TANIŞMAK”
Ece Temelkuran / Yazar
“Adı üzerinde, Türkiye Londra Kitap Fuarı’nın “market focus” ülkesi olacak. Yani bu pazarlama evreniyle ilgili bir şey. Edebiyatla dolaylı olarak ilgili. Hatta bazen fazla dolaylı. Ama iyi bir şey tabii. Bu, Türkiye'deki yazarın da dünyayı ölçek alarak düşünmesini, hayal etmesini sağlayabilir.”
“Londra Kitap Fuarı heyecan getirecek tabii. Bunu müstehzi bir gülümsemeyle söylediğimi belirtmeliyim. Benim beklentim birkaç yazarla tanışmak. Tanışmak istediğim ve birkaç meseleyle ilgili sohbet etmek istediğim birkaç İngiliz yazar var.”
“Türkiye’de eskiye göre daha çok kitap basılıyor. Bu "pazarın" geliştiğini gösteriyor elbette. Öte yandan bununla ilgili midir bilmiyorum ama Türkiye'deki edebiyat dünyası heyecan verici bana sorarsanız. Kültürel ve siyasi çatışmaların, karmaşanın çok olduğu yerlerden böyle canlı şeyler çıkar ancak. Bazıları pek popüler olmuyor belki ama bir yara kadar canlı edebiyat dünyası. Bir de insanlar birbirlerinin kitaplarını okusalar ve bu canlılığın farkına varsalar…”
"ANGLOSAKSON DÜNYA ÇEVİRİLER KONUSUNDA DAHA DİRENÇLİ"
Müge Sökmen/ Metis Kitap
"Frankfurt Kitap Fuarı konuk ülke programı, birçok açıdan başarılı geçti. İlk defa 16 farklı yazar, yayıncı ve çevirmen örgütü ortak çalıştı, gidecek yazarlardan programa kadar her detaya aralarında tartışarak karar verdi. Yazar ve yayıncıların yabancı yayıncılarla yüz yüze konuşma fırsatı bulması, Batı'daki yaygın kota ve önyargıları biraz kırdı. Nitekim Fuar yönetimi basın toplantısıyla Türkiye Konuk Ülke programının hem uluslararası basında en fazla sayıda olumlu gazete haberi, hem de en büyük fuar ziyaretçisi rekorunu kırdığını açıkladı. Ayrıca fuar öncesi ve sonrasında, klasiklerden genç yazarlara çok sayıda kitap Almancaya çevrildi. "
"Londra Kitap Fuarı daha farklı bir nitelik taşıyor, Anglosakson dünya da çeviriler konusunda daha dirençli. Aynı başarının tekrarlanması kolay değil, ama bir farkındalık gelişeceği de kuşkusuz. Fuar çalışmaları otomatiğe takmadan, her bir fuarın özgül şartları düşünülerek yürütülmeli. Önyargılarla yeterince boğuştuğumuz için sektörün birbirine destek vererek çalışması önemli. Yayıncı ve yazar örgütleri ortak çalışma konusunda ilerleme kaydetti, ne yazık ki bazı yaklaşım bozuklukları ajansların bir platform oluşturmasını engelliyor. Oysa sektörün tüm unsurları çirkin rekabetçilikten sıyrılıp ortak çalıştığında, herkes için çok daha başarılı sonuçlar elde edildiğini biliyoruz."
"ZAMANA YAYILAN BİR ÇALIŞMA LAZIM"
İrfan Sancı/ Sel Yayıncılık
"Uluslararası bir fuarda konuk ülke olmaya, başka anlam yüklememek gerekir. Konuk ülke olma hali, Türkiye için ihdas edilmiş değil. Her sene bir ülke konuk oluyor, 2013’te de Türkiye olacak.Bir fuara konuk ülke olmak, en başta belli bir “görünmeyi” sağlar. Bundan sonrasını ise sizin performansınız belirler. Bu da 3-4 günlük fuar süresinde değil, zamana yayılan bir çalışmayı gerektirir. Bunu başaran az da olsa yayıncı ve ajans var. Bizler kitap fuarı adı altında gerçekleştirilen etkinlikleri perakende kitap satışı olarak yaşayan bir ülke olduğumuz için sonucunu kitapları sergiledikten sonra alıyoruz. Oysa Frankfurt gibi uluslararası fuarlarda telif hakları satışı yapılıyor. Bu da sizin satacak telif kitaplarınızın olmasını gerektiriyor. Böyle bakınca da durum maalesef çok olumlu değil."
"Fuarda konuk ülke olma belirli bir görünürlüğe işaret eder. Oysa Türkiye, Frankfurt fuar alanına mini bir TÜYAP kurdu. Hiç olmazsa TÜYAP her yayınevinin farklı bir estetiğini sunarken orası estetikten yoksun tek tip bir yayıncı topluluğu şeklinde idi. Ayrıca Türkiyeli yayıncılar mesailerini telif satışına yönelik değil, telif satın almaya harcadılar."
"Nasıl hazırlanılırsa hazırlanılsın, birçok konuda olduğu gibi yayıncılık konusunda da ülkemizin en basit deyimle bir imaj sorunu var. Türkiye hala dünyaca saygın yazarların kitaplarını yayınladığı için yayıncıların, çevirmenlerin yargılandığı bir ülke. Biz böyle bir sorun yokmuş gibi davranarak olumlu bir tablo çizemeyiz."
"Örneğin John Steinbeck’in ajansı Amerika’dan bize soruyor “bizim yapabileceğimiz bir şey var mı” diye. Ben de buradan yetkililere soruyorum: Uluslararası yayın camiasına bu konuda söyleceğiniz bir şey var mı?"
"TÜRKİYE ARTIK KENDİ YAZARINI YURTDIŞINA TANITMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRENDİ"
Nermin Mollaoğlu/ Kalem Ajans
"Türkiye kendi edebiyatını dünyaya tanıtmaya başlamasının tarihi yaklaşık on yıl. Türkiye’de kitapçıya gittiğinizde o gördüğünüz çevirileri pazarlayan ülkeler ise bunu onlarca yıldır yapıyorlar. Onur konukluğunun sonucunu bilmem kaç milyon harcandı şu kadar kitap çevrildi ile hesaplayamazsınız. Türkiye artık kendi yazarını yurtdışına tanıtması gerektiği, tanıtabileceğini öğrendi. Birçok nitelikli çevirmenin varlığından haberdarız. Türk yayıncılar telif satışı için katalog hazırlamayı öğrenmesi gibi birçok gelişmeye tanık olduk. Geç kalmış durumdayız, hala gerideyiz ama bunun yapılan her girişimi desteklemek gerekir, tüh kaka diyerek iş gelişmez. Herkesin bildiği gibi Londra daha küçük ölçekli bir fuar, daha az yazar gidecek bu da daha çok şikayet gelecek demek. Biz Londra’ya 300 yabancı yayıncının katılacağı parti yapmaya gidiyoruz. Türkiye tanıtımı için söyleyecek sözü olanları bekleriz."
“TÜRK EDEBİYATI KLİŞELERİ ÇÖZÜLÜYOR”
Egemen İpek / April Yayınları
“Uluslararası kitap fuarları cennette kurulmuş bir karnaval benim için. Fantastik bir romanın içine düşüyorum her seferinde. Fuarlar uzun yıllardır dünyanın birçok ülkesinden edebiyat insanlarını bir araya getiriyor. Bu çok önemli.”
“Batı'nın ülkemizin sanatına ve edebiyatına bakışı belli. Yücelttikleri yazarlarımız tam da onların istediği gibi bu tarafta yaşanan acıları, adaletsizlikleri, ayrımcılığı ve cehaleti yazıyorlar kitaplarında. Batı'nın en saçma klişesini kimi bilerek, kimi bilmiyor gibi yaparak, kimi de bilmeyerek besliyor. Artık bu klişe çözülüyor. Ülkemizin tüm yazarlarına çok büyük saygım ve sevgim var ancak çok iyi biliyorum ki Alper Canıgüz, Murat Menteş gibi yazarlar sayesinde Batı insanı şaşkınlıkla tanık olacak; Türkiye'de eşsiz bir edebiyat var! Rahatlıkla söyleyebilirim; dünyanın yaşayan en iyi yazarlarının bir kısmı Türkiye'de, Türkçe yazıyor. Bu harikulade durumu dünyaya yaymak da bizim görevimiz. Londra Kitap Fuarı bu yüzden bu yıl daha da önemli.”
“TÜRKİYE HÂLÂ TAŞRALI BİR PAZAR”
Barbaros Altuğ / Edebiyat Ajanı
“Frankfurt ve Londra hem etkileri hem de uyandırdıkları ilgi açısından çok ayrı yerlerde. Dünya yayıncılık sektörü için hala Frankfurt vazgeçilemeyen tek fuar. Londra ise daha küçük ve her yayıncının mutlaka katılması gereken fuarlardan değil. Benim için çok da anlam ifade etmiyor Londra'da Türkiye'nin konuk olması. Çünkü prestijli Anglosakson yayınevleri zaten 2000’lerin başından beri temsil ettiğim yazarları yayınlıyor. Anlaşmalarını benim yaptığım pek çok yazar İngiliz okur için çoktan tanıdık yazarlar haline geldi. Bu fuar dolayısıyla iyi bir İngiliz yayıncı bulmak umudundaki Türk yazarların ise maalesef çok şansları olduğunu düşünmüyorum. Zira bu tür işler uzun soluklu çabalar ve profesyonel ilişkiler sonucu gelişir; kimse sadece bir bakanlığın beğeniyor diye bir yazarı listesine almaya gönül indirmez bu tür konukluklarda.”
“Sektöre Frankfurt'tan sonra gelen hareket neyse onun çok azı gelecektir. Yani nerdeyse hiç! Frankfurt'a ev sahibi ülke olarak katılmamız başarısızdı. Çünkü dediğim dedik çaldığım düdük bir yayıncı grubunun hegemonyası altında hazırlanmıştı program. Kendi yayınladıkları yazarların promosyonunu yapmak için hazırladıkları programla kimse ilgilenmedi doğal olarak ve neticede de o sene hasbelkader yayınlanan birtakım yazarların hepsi yolda döküldü; şu anda hala eserleri yayınlanmaya devam eden 3-4 yazar var Almanya'da ve bu isimler de o grubun seçerek götürdükleri değil, liste dışı bırakılanlar! Yani milyonlarca Euro harcanarak kocaman bir hiç elde etmişlerdi Frankfurt'ta. O zaman Londra sonrasını siz düşünün.”
“Daha geçen hafta dünyadaki en büyük yayıncılar listesi açıklandı. İlk 50 büyük yayıncı arasında Rusya'dan Brezilya'ya Kore'den Finlandiya'ya "küresel" yayıncılar var. Tek bir Türk yayıncı yok. Bu laflar peynir gemisini yürütmeye yetmiyor demek ki. Türkiye hala yayıncılık açısından dünya ölçeğinde küçük ve taşralı bir pazar. Afaki değerlerle değil verilerle konuşmak lazım. Yoksa "aman da ne şahaneyiz" türü Türk’ün Türk’e propagandası beni çok ilgilendirmiyor; bu tür kerameti kendinden menkul yayın erbabları kendi aralarında toplanıp akraba düğünü yapar gibi programlar da düzenleyebilirler, birbirlerini de övebilirler ki yapıyorlar, Londra'da ne kadar harika bir iş yaptıklarını anlatıp duracaklardır yine. Ama ben yerel değil dünya ölçeğinde düşünen ve çalışan biriyim. Böyle dar ve yerel görüşlerle yapılanları, söylenenleri ne ben ne de dünya yayıncılığı çok dikkate alacaktır.”
“SEKTÖRÜN TÜM OYUNCULARIYLA AYNI YERDE BULUNMAK”
Vahit Uysal / Doğan Kitap
“Frankfurt Fuarı’ndan sonraki zamanda kurulan ilişkiler, Türk yayıncılarının dünyaya daha çok açılma çabaları, dünya yayıncılarının Türk yayın dünyasındaki gelişmeleri yakından takip etmeleri gibi nedenlerle Türkiye, birçok ülkenin ve çok uluslu sermayenin odağına zaten yerleşti. Fuarlar bu işin tacının takıldığı yerler. Londra ve diğerleri gibi prestijli fuarlara katılım sadece yayıncılığımızı değil, hayatımızın her alanını ilgilendiren sonuçlar doğurur.”
“Dünyada neler olup bittiğini birinci elden görmek, sektörün tüm oyuncularının bulunduğu bir yerde bire bir ilişki kurmak işin en önemli tarafı. Her ne olacaksa bu ilişkilerden sonra olur. Sadece yayıncılığımızın değil Türkiye’nin de tanıtımına çok yarar sağlayacağını düşünüyorum. Yabancı sermayenin Türk yayın piyasasına daha fazla girmesini sağlayabilirsek büyük kazanç olur.”
“Türkiye, Frankfurt Fuarı’na tarihinde ilk kez Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yayıncı örgütleri, Yayıncılar, Ajanslar, yazarlar ve İTO gibi önemli ticaret örgütleri ile beraber katıldı. Devletin bu alanda ilk kez sivil kurum ve kuruluşlara büyük inisiyatif verdiği bir yapı oluşturulmuştu. Bütün bu kuruluşlar bir araya gelerek ciddi bir ön hazırlık yapmıştı. Ufak tefek eksiklerle iyi diyebileceğimiz bir sonuç çıkmıştı ortaya.”
“Daha alınacak çok yol var, çok ciddi bir potansiyel var. Yayın dünyamıza yerli ve yabancı büyük sermayenin girmesinde sonsuz fayda var. Yazarından çevirmenine, yayınevi çalışanlarından kitapçısına herkesin daha iyi imkanlara kavuşmasının tek yolu budur. Bu konuda hiçbir komplekse de kapılmadan ciddiyetle çalışmalıyız.”
Egemen İpek'in demek istediği hep kötü şeyleri yazıyorlar iyi olan şeyleri yazmıyorlar ama artık güzel şeyleri de yazacaklar umuduyla söylemiş gibi,kısacası.
Egemen İpek'in sözlerindeki tuhaflık sadece benim mi dikkatimi çekti? "Yücelttikleri yazarlarımız tam da onların istediği gibi bu tarafta yaşanan acıları, adaletsizlikleri, ayrımcılığı ve cehaleti yazıyorlar kitaplarında." Burada gördüğü sorun tam olarak ne acaba? Söz konusu "yazarlarımız" burada yaşanan acıları, adaletsizlikleri... yazmasınlar mı? Böyle şeyler yaşanmıyor mu ülkede? Yoksa Batılılar bunları öğrenmesin diye kitaplarda bunlardan bahsetmeyip saklamamız mı lazım? Bir Türk yazarı kitaplarında bu tür şeylerden bahsettiğinde neden hemen "Batılılar öyle istiyor, o yüzden yazmıştır" diye düşünülüyor? Bu muhabbeti kahvehanede duysam şaşırmam ama bir yayınevi yöneticisinden duyunca -daha doğrusu okuyunca- şaşırıyor insan. Bir de bahsettiği "dünya çapında" yazarlarımız var! Murat Menteş'le Alper Canıgüz'ü kastetmiyordur umarım! Tamam, zeki çocuklar, laf cambazlığında iyiler, ekşi sözlük'te falan çok popülerler ama bu yazarlardan hangisi bundan elli yıl sonra okunacak, kalıcı olacak, çok merak ediyorum.
Yeni yorum gönder