Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki yıldan fazla süren restorasyon ve tefrîş çalışmasının ardından açılan Türk Edebiyatı Vakfı binasının açılışını yaptı. Başbakan Erdoğan, açılışta yaptığı konuşmada "hizmet binasının ve edebiyat kıraathenisinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum" dedi. Erdoğan, vakıf için "Edebiyatçılar için bereketli bir sohbet zemini oluşturması" temmenisinde bulundu.
Başbakan Erdoğan, "Bu törenle birlikte bir büyük üstadı, bir gönül insanını merhum Ahmet Kabaklı hocamızı vefatının 10. yılında rahmetle hürmetle yad ediyoruz" diye konuştu. Erdoğan şöyle konuştu : "Allah'ın rahmetini merhametini esirgemesin. Mekanı inşallah cennet olsun. Geride bıraktığı onca eser, onca şiir için bize miras bıraktığı vakıf ve dergi, Kabaklı'nın hatırasanın yaşatılmasında en güzel vasıtalar olacaktır. Türk Edebiyat Vakfının 448. sayısında kendisi için kullanılan sıfatları geride nasıl bir eser, nasıl bir iz bıraktığını gayet güzel bir şekilde koyuyor. Gençlik döneminde olmak üzere kendisinden çok istifade etmiş yakından tanışma şerefine tanışmış biri olarak bugün burada birkez daha kendisi için birkez daha şehadet ediyor, iyi bilirdik diyorum. İmam hatip yılllarında yastık altı kitabım oldu Türk Edebiyatı Ansiklopedisi. Her an müracat ettiğim kaynak oydu". Açılışta bazı bakanlar, milletvekilleri, mülkî âmirler, ilim, sanat ve edebiyat dünyasından pek çok önemli şahsiyet de katıldı.
Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı, vefatının 10. yıldönümü haftası münasebetiyle yapılacak bu açılışın ardından, İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü ve Türk Edebiyatı Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği faaliyetler çerçevesinde Cemal Reşit Rey’de bir “Ahmet Kabaklı Fotoğrafları Sergisi” açıldı. Ayrıca “10. Vefat Yıldönümünde Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’yı Anma Programı” adıyla Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir toplantı yapıldı.
Sultan II. Mahmut tarafından Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi adıyla yaklaşık iki asır önce yaptırılan ve uzun yıllardır Türk Edebiyatı Vakfı’nca kültür hizmetinde kullanılan bina, bir restorasyon çalışmasıyla ilk yapısına uygun hâle getirildi. Kubbelerindeki sıvayla kapanmış süslemeler gün yüzüne çıkarıldı; Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun ve ilim adamlarının denetiminde aslına uygun bir şekilde restore edildi.
Binanın restorasyonu İstanbul İl Özel İdaresi’nce gerçekleştirildi. Restorasyon çalışmasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kiptaş A.Ş. ve Fatih Belediyesi yardımcı oldu. Binanın ve özellikle de zemin katta açılan “Edebiyat Kıraathanesi”nin tefrîşine İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, Fatih Belediyesi, ayrıca kültüre değer veren iş adamları önemli destek ve katkılarda bulundu.
Binanın geçmişi neydi?
Bu tarihî binanın adı Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi/Cevrî Kalfa İlkokuludur. Cevrî Kalfa, 1808’de Şehzâde İkinci Mahmud’u cellâtların elinden kurtaran hanımdır. Âsiler Sultan III. Selim Han’ı şehit ettikten sonra Şehzade Sultan Mahmud’u aramaya başladılar.
Her şeyin bittiği sanıldığı anda, sahneye Cevrî Kalfa çıktı. Uzun boyu ve dev cüssesiyle çok kuvvetli biri olan bu Çerkez kadını entarisinin eteklerini belindeki kuşağa soktu ve yalınayak, âdetâ bir dişi kaplan gibi yerinden fırladı. Eline içi kül dolu büyük bir çömlek geçirdi. Ellerinin yanmasına aldırmaksızın, çömleğindeki kızgın külleri, basamakları çıkmaya çalışan, gözleri kararmış katillerin yüzlerine avuç avuç savurmaya başladı. Gözlerine sıcak kül dolan ve neye uğradığını şaşıran canilerin duraklamasıyla, birkaç dakika kazanıldı. Zenci ağalar, Şehzade Mahmud'a omuz vererek tepe penceresinden çıkarmaya çalışıyordu. Bu arada Cevri Kalfa'nın hem gücü, hem de külü tükendi; adım adım geri çekilmeye çalışırken, karnına yediği tekmeyle yuvarlanarak bayıldı.
Bu arada Alemdar Mustafa Paşa’nın adamları imdâda yetişti. Sultan Selim'in katilleri, gürültülerin çoğalması üzerine can kaygısına düşüp sarayın dört bir yanına dağıldılar. O karışıklık içinde hem Şehzade Mahmud, hem de Cevrî Kalfa kurtuldu.
. II. Mahmud Pâdişah olduktan sonra bu kadına çok saygı gösterdi ve onu hazinedarbaşı yaptı. Şükrânının bir ifâdesi olarak da Hicrî 1235, Milâdî 1819–20 arasında bu mektebi ve Üsküdar’daki bir çeşmeyi onun rûhu için yaptırdı.
Daha sonra ilkokul çağına gelmiş çocuklara bina kâfi gelmeyince cennetmekân İkinci Abdülhamid Hân hemen yanına üç katlı ek binayı yaptırdı ve bu bina ile bütünleştirdi.
İstanbul’un sıbyan mektepleri arasında hacim bakımından en büyüğü olan Cevrî Kalfa Mektebi, mîmârisi, plan düzeni ve bilhassa cephesi bakımından Batı’dan gelen sanat akımlarının izlerini taşıyan kendi türü içinde değişik bir eserdir. Sıbyan mektebi olarak bir süre kullanıldıktan sonra burada 1858’de Kız Rüştiyesi açıldı. 1929–1930 arasında Devlet Basımevi’nin Matbaacılık Okulu oldu. 1932’de Adliye Sarayı yangınından sonra bazı mahkeme dâireleri bir müddet buraya yerleşti. Bir süre Başbakanlık Arşivi deposu olarak kullanıldı. 1945–1946 ders yılında 59. ilkokul olarak tekrar mektep hâline getirildi. 1955–1956 arasında adı yeniden Cevrî Kalfa Okulu adını aldı ve 1970’lere kadar böyle kullanıldı. 1980’den sonra bir süre boş kaldı, 1985’te Türk Edebiyatı Vakfı’na tahsis edildi.
Yeni Türk harflerinin kabulü günlerinde bir kısım memurlar hizmet verdikleri binâların üzerindeki kitâbeleri kırdırmak, söktürüp attırmak gibi taşkınlıklar yaptılar. Cevrî Kalfa Mektebi’nin idârecisi de hemen iskele kurdurarak kitâbeyi kazıtmaya başladı, fakat yine hemen o gün müze müdürü Halil Ethem’in müdâhalesi üzerine tahribat durduruldu.
Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı tarafından 1985’te harap hâlde Vakıflar’dan kültür hizmeti için kiralanan bina o dönemin imkânlarıyla sınırlı bir onarımdan geçirildi. Aylık Türk Edebiyatı dergisinin çalışmaları ve gelenekli “Çarşamba Sohbetleri” bu binada yapılmaya başlandı. Ayrıca değişik toplantılara ve kurslara da ev sahipliği yapıldı.
Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı Vakfı’nın zemin katında bir “Edebiyat Kıraathânesi” açılmasının hep hayalini kurdu. Fakat o zamanki imkânlarla bu hayalini gerçekleştiremedi. Restorasyon sonrasında Ahmet Kabaklı Hoca’nın bu hayali de ete kemiğe büründü. Artık Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’nın tam da istediği gibi bu “Edebiyat Kıraathânesi”nde kütür ve sanat adamları ve bu alanlara ilgi duyan gençler bir araya gelecekler. Karşılıklı sohbet ve tartışmalarla zihinlerini açacak ve geleceğin kültür ve sanatının tohumlarını burada ekecekler. Bu mekânda kitap ve her türlü kültür ürünlerinin yanı sıra okuma ve sohbet salonları da bulunacak; imza günleri ve kültür faaliyetleri düzenlenecek. “Edebiyat Kıraathanesi”nde çay, kahve, meşrubat, pasta, tatlı ve şekerleme çeşitleri de sunulacak. “Edebiyat Kıraathanesi”, sâkin ve seviyeli bir sohbet yeri arayışındaki bütün fikir, sanat, kültür ve edebiyat adamlarımız ve bu konulara duyarlı gençlerimiz için vazgeçilmez bir buluşma ve görüş alış verişinde bulunma yeri olacak.
Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı kimdir?
Harput’ta (Elâzığ) 24 Mayıs 1924’te dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Elâzığ’da tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1948 yılında mezun oldu.
Diyarbakır Lisesi ve Aydın Lisesi edebiyat öğretmenliklerinde bulunduktan sonra, 1957 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Paris’e staja gönderildi. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu ve Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde hocalık yaptı. Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı’nda da edebiyat dersleri verdi.
Öğretmenlik yıllarında Ankara Hukuk Fakültesi’ni de bitirdi ve kısa bir müddet avukatlık mesleğini yürüttü.
Tercüman gazetesinin açtığı (1956) bir yarışma neticesinde basın dünyasına girdi ve yaklaşık yarım asır, “Gün Işığında” başlığı altındaki köşe yazılarıyla, konferansları ve sohbetleriyle geniş kesimleri aydınlattı, nesillerin “Kabaklı Hocası” oldu.
Genç yetenekleri edebiyatımıza kazandırmak, kültürümüzü yaşatmak ve zenginleştirmek gayesiyle 1970’te Edebiyat Cemiyeti’ni, 1972’de Türk Edebiyatı dergisini ve bundan altı yıl sonra da (1978’de) Türk Edebiyatı Vakfı’nı kurdu.
Edebî ve fikrî eserleriyle ve Türk insanının duygularına tercüman olan yazılarıyla her zaman hatırlanacak olan Ahmet Kabaklı hoca, 8 Şubat 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Kabaklı Hoca, neredeyse her evde, her okulda bulunan ve 14 baskı yapan “Türk Edebiyatı” adlı 5 büyük ciltlik eserini; “Milletime, milletimin gençlerine hocalık borcum” diye tarif etmişti. “Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletleri’nin kuruluşundaki iman temellerinin aynı olduğunu” tespit ettiği; milletimizin kültürü, din ve vicdan hürriyeti üzerine kâbus gibi çöken Batı emperyalizmi, despotizm, istismarcılık, yobazlık ve hırsızlığı açık açık anlattığı “Temellerin Duruşması” adlı 27 baskı yapan ve büyük yankılar uyandıran 2 ciltlik eserini yazdıktan sonra da “Cenab-ı Hakk’a verilmiş hesabımdır.” demişti.
Yeni yorum gönder