Bazen ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kelimeler parmaklarınızın ucundan bir türlü dökülmez. Hiç durmayacakmışçasına çalışan hayal gücünüz de bir anda kuytu bir köşeye çekilmiş, sizi yarı yolda bırakıvermiştir. En ilham aldığınız kitaplara göz gezdirirsiniz, oturup biraz daha yazmaya çalışırsınız ancak başaramazsınız. Merak etmeyin, bunu yaşayan bir tek siz değilsiniz tabi ki. Yazı yazmayı seven hemen hemen herkesin en az bir defa başına gelmiş bir hadisedir “yazar tıkanması.” Bakalım aynı yollardan geçmiş bazı yazarlar bununla nasıl başa çıkmışlar?
“Yazmaya çabalarım. İki hafta boyunca tek yazabildiğim şey bir cümle dahi olsa, yazarım. Dünyanın en bunaltıcı iki haftası olabilir bu, ancak denemekten yılmam. Yazma işiyle uğraşırken başka hiçbir şey görmez gözüm. Ve sonunda esin perimi de ikna ederim bu konuda ciddi olduğuma, “Tamam, tamam, sana yardımcı olacağım,” der ve sorun çözülür.”
“Yazar tıkanması için çözüm önerisi mi? Ne yazıyorsanız onu bir köşeye bırakın, yalnızca birkaç günlüğüne ama, daha fazla değil. Ve onunla ilgili düşünmemeye çalışın. Daha sonra oturun ve yazdıklarınızı baştan sona tekrar okuyun, sanki onları başka biri yazmış gibi. En baştan başlayın ve değiştirmek istediğiniz yerler varsa değiştirin. Sonlara geldiğinizde muhtemelen bir sonraki sözcüklerin ne olması gerektiğini bulmuş ve yeniden oturup yazmak için hevesinizi yeniden kazanmış olacaksınız.”
“Böyle durumlarda öğrencilerimi yalnızca oturup bir sayfa yazmaya teşvik ediyorum, yalnızca anılarını, hayallerini, bilinçakışı tekniği ile kağıda dökmelerini. Bu şekilde, yazamadıkları günler ve haftalarda en azından hala bir şeyleri kağıda geçirebilirler. Eğer bilincinizi rahat bırakmazsanız, bir yere varamazsınız.”
“İnsanların aklında şu sorular var: “Eğer yazar tıkanması başımıza gelmişse ve bunun farkına bile varmamışsak ne yapmamız gerekir? Bir anda yazarken tıkanırsak buu nasıl çözeceğiz?” Aslında cevap basit değil mi? Muhtemelen yanlış yoldan ilerliyorsunuz. Oturmuş yazı yazarken bir anda zihniniz duruyor ve “Bu kadar,” diyor. Tamam, uyarıyı aldınız, öyle değil mi? Bilinçaltınızın size “Yeterli,” dediği an bu. Bu sayede ben hayatımın bir gününü bile “çalışarak” geçirmedik. Yazı yazıyor olmanın verdiği tatmin beni gün be gün mutlu etti. Bana ve benim mutluluğuma özenmenizi istiyorum şimdi. Kendinize bir sorun “Yazı yazmak beni mutlu ediyor mu?” Ve eğer yazar tıkanmasından muzdaripseniz, yazmakta zorlandığınız şeyi derhal bir köşeye koyarak ve başka bir şeyle uğraşarak bunu tedavi edebilirsiniz. Demek ki yazmak için yanlış konuyu seçmişsiniz.”
“Devam etmenin yolu yeniden başlamaktan geçer. Başlamanın sırrı ise aklınızdaki o büyük amacı küçük parçalara bölüştürerek, ilk küçük parçayla uğraşmaya çalışmaktır.”
“İyi gittiğiniz ve devamında da ne yazacağınızı bildiğiniz sırada durmak en iyi yöntemdir. Eğer her gün bunu yapabilirseniz hiçbir zaman bu tıkanmayı yaşamazsınız. Rahat rahat yazabiliyorsanız durun ve ertesi gün yazmaya başlayana dek hiçbir şeyi dert etmeyin. Böylece yazı üzerinde farkında olmadan daha mantıklı düşünürsünüz. Ancak bilinçli olarak bu konuyu kafanızda evirip çevirirseniz ya da ertesi gün devam edemeyeceğinizi düşünürseniz, daha yazmaya başlamadan zihniniz yorulmuş olur.”
“Yazar tıkanması aslında bilinçaltımın bana yanlış ya da önemsiz bir şey yazmakta olduğumu fısıldamasından başka bir şey değil. Bunu da geri giderek ve o bölümü baştan yaratarak çözebilirim. Ta ki yazdığım şey içime siner ve ilgi çekici görünene dek.Yazar tıkanmasının yazdığın şeyin üzerinde uğraşıp durarak aşılabileceğini düşünmüyorum, bu, bilinçaltımızı yazdığımız yazı ile sürekli çatışma halinde tutar ve ne okurun, ne de yazarın hoşuna gidecek bir şey değildir bu.
George Plimpton, John Steinbeck'in ona verdiği tavsiyeyi anlatıyor:
“Uzun yıllar önce, bir partide John Steinbeck ile karşılaştım ve ona yazar tıknamasından muzdarip olduğumu söyledim. Bana hiç unutamadığım bir şey söyledi ve işe yaradı. “Editörüne ya da okurlara değil de, yakın hissettiğin birine, kardeşine, annene, hoşlandığın kadına yazıyormuş gibi yap.” O zamanlar Jean Seberg'e ilgi duyuyordum ve yazmam gereken yazıya “Sevgili Jean,” diye başladım, her şey çözülmüştü. Daha sonra bu yazım bir dergide yer aldığında Jean Seberg buna epeyce şaşırmıştı.”
“Yıllarca yazdıktan sonra, tek bir kural buldum. Yazı ile ilgili konuşurken de verebileceğim tek tavsiye bu. Oldukça basit. Eğer kendinize ertesi gün o masada oturup yazacağınıza dair bir söz verirseniz, bilinçaltınız gün içinde o materyali hazırlayacaktır. Bana inanın, şu sözler sizi hazırlayacaktır: Yazmak için orada olacağım.”
“Eğer yazı yazarken bir yerlerde tıkandıysanız, masadan kalkın. Yürüyüş yapın, uyuyun, kek pişirin, çizim yapın, müzik dinleyin, meditasyon yapın, spora gidin; ne yaparsanız yapın, o sorunu düşünmeyin. Ama telefon görüşmeleri yapmanızı ya da partilere gitmenizi önermem, başka insanların konuşmaları kaybettiğiniz cümleleri doldurabilir. Bunlar için bir boşluk bırakın, o alanı yaratmaya bakın. Ve sabırlı olun.”
“İstesem de istemesem de üretebilmeyi öğrendim. “Ay, yazar tıkanması yaşıyorum,”, “Ay, ilham perimi bekliyorum,” demek kolay. Ben o ilham perisini masaya bağlıyorum ve işimi bitiriyorum.”
Yukarıdaki alıntıları gösterdiğim bir yazarın eleştirisini aktarmak istiyorum (eleştirinin sivri dilini lütfen hakaret olarak yorumlamayın):
... buradaki alıntıların hepsi de 'yazar tıkanması'nı, 'yazaken tıkanma'yla karıştırmakta. Gerçi ikisi de bilinçten çok bilinçaltının bir oyunu; bu bakımdan bir ortak noktaları yok değil ama bok sineğiyle de Neil Armstrong arasında en az bir ortak nokta var diye...
Yeni yorum gönder