David Mitchell: 'Bildiklerini unutan' Moriori halkı ilham verdi
David Mitchell’in yeni bir sinema fenomeni olması beklenen ve aynı adla sinemaya aktarılan 'Cloud Atlas'ı, Cannes Film Festivali'nde gösterilmiş ve çok konuşulmuştu. Wachowski Kardeşler ve Tom Tykwer’ın yönettiği, Tom Hanks, Halle Berry, Hugh Grant gibi isimlerin yer aldığı film, 100 milyon dolar bütçeyle çekildi. Tüm dünyada olumlu eleştiriler alan; çok beğenilen Bulut Atlası ise ülkemizde Bilge Nur Gündüz’ün çevirisiyle, Doğan Egmont tarafından yayımlandı.
Bugüne değin kaleme aldığı beş romanının ikisi dünyanın en prestijli edebiyat ödüllerinden Booker’a aday gösterilen Mitchell; ilham kaynaklarından mizah anlayışına, en çok etkilendiği yazarlardan Japonya'daki 'yabancılık' yıllarına yazarlığını anlatıyor.
Bulut Atlası’nı yazma fikri nasıl doğru? Nelerden nelerden ilham aldınız?
Benim için romanlar parçaların zamanla bir araya gelmesiyle vücut bulur, bütün bir halde ortaya çıkmazlar. Yani, klasik anlamıyla bir ilham, bir aydınlanma anından söz edemem. Ancak, kitabı şekillendiren üç önemli kaynaktan bahsedebilirim. Birincisi Italo Calvino’nun birden fazla anlatıcının birbirinin ardına söz aldığı deneysel romanı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu. Bu kitabın sonuna bir ayna yerleştirirsek; yani hikâyeler tersten akarsa nasıl bir roman ortaya çıkar, merak ettim.
Bunun yanı sıra, Jared Diamond’ın disiplinlerarası kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik’te Moriori halkından bahsetmesi, beni Chatham Adaları’na bir yolculuğa ve Yeni Zelanda tarihçisi Michale King’in A Land Apart eserini okumaya yöneltti. Onun medeniyetle ilgili vazgeçilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını öne sürmesi merakımı cezbetti. Bilgi edinildiği kadar kolay, belki de edinildiğinden daha kolay unutulabilirdi. Moriori halkı, kendileri dışında insanların ve kendilerinki dışında bir ülkenin varlığını “unutmuşlardı”. Bunu öğrendiğim zaman roman sayacım çalışmaya başladı.
Üçüncüsü, Frederick Delius’un katibi Eric Fenby’nin yazdığı Delius: As I Knew Him kitabı, Moriori halkından çok farklı bir dünyayı anlatıyordu. Ama bana Fenby’nin kötücül ikizi fikrini verdi ve sömürenle sömürülen arasındaki ilişkiye dair ilham kaynağım oldu.
Bulut Atlası’nı yazmak size neler kattı? Neler öğrendiğinizi söyleyebilirsiniz?
Sanatın insanlarla ilgili olduğunu öğrendim: Fikirler iyidir, ama onları üzerinde taşıyacak insanlar olmadığında, edebiyat topal kalır. Işık için spektrografi ne ise, dilin de insan deneyimi için o olduğunu anladım: Her kelime küçük bir nüanslar sonsuzluğuna, bir şecereye, olası kullanıcılarından oluşan bir toplumsal takımına tekabül ediyor. Bir yazar bazen dili hafif bir şekilde kullanıyormuş gibi yapıyor olsa bile, gerçekte asla öyle yapmaması gerek. Çünkü malzemesi neredeyse kutsal sayılır. Bunu öğrendim. Zamanda ne kadar geriye giderseniz o kadar araştırma gerektiğini öğrendim. Ve bir dahaki sefere daha düz bir anlatım tarzı seçersem daha iyi olacağını biliyorum artık!
İlhamınızı sorduk. Peki karakterlerinizi yaratırken neleri model olarak aldınız?
Altı bölümün her biri başka bir modele sahip. Ewing karakterim, daha kısa cümleler kuran bir Melville’di. Frobisher, Christopher Isherwood’du, özellikle Lions and Shadows’daki haliyle. Luisa Rey, herhangi bir havaalanı gerilimi. Cavendish yine Cavendish’di; ilk romanım Ghostwritten’ın Londra bölümünde kısa bir bölümde görünmüştü. Sonmi için söyleşi formatını kodaman ünlülerle yağ çekilen röportajların yapıldığı magazin dergilerinden ödünç aldım. Zachary, bazı eleştirmenler Mad Max 3'ü işaret etseler bile, esas Russell Hoban’ın Riddley Walker’ına çok şey borçlu. Don DeLillo’nun Yeraltı’sının Bulut Atlası için bir model olduğunu iddia edemem ama onu okumak edebi riskler almak konusunda beni her zaman cesaretlendirdi; içki içmek gibi.
“Nasıl daha iyi yazabilirim?”
Uzun bir süre kaldığınız Japonya’da bir 'yabancı'ydınız. Bulut Atlası’nda pek çok karakter kendini aynen böyle yabancı ortamlarda buluyor. Karakterleri bu durumlara kasıtlı olarak mı sürüklediniz?
Muhtemelen değil. Kitapta, karakterler yalıtılmış ve kapana kısılmış durumlara düşüyor, Japonya’da bulunduğum zamanın ilk birkaç yılı gibi. Bilinçli bir tercihten çok sanırım belli oranda bilinçaltından gelen bir şey bu.
Japonya’da bulunmak sizin ve yazınınızın üzerinde nasıl bir etki yaptı?
İç monologlar. Sadece bir kere üçüncü şahıstan yazdım. Sanırım bunun bir nedeni de, bir yıl Japonya’da dolaşmak ve akıcı bir biçimde iletişim kuramamak.
Kitaplarınız tüm dünyada çok övgü alıyor. Bu ilgiyi tahmin ediyor muydunuz? Kitaplarınız üzerinde çalışırken, bu durumun üzerinizde nasıl bir etkisi oluyor?
Yazarken, hayır olmuyor. Yazdıklarımın nasıl algılanacağı üzerine düşünmüyorum. O, yazım sürecine dahil olmayan bir lüks benim hayatımda. Yazarken düşündüğüm tek şey, ‘Nasıl daha iyi yazabilirim’ oluyor. Tüm okurlarım bir anda benim (ve biraz da karımın) bedeninde birleşiyor ve kitabı elime alıp bakıyorum: eğer benim süzgecimden geçerse, tüm okurlarımın süzgecinden de geçecektir diyorum.
Bir yazar olarak sıradan bir gününüz nasıl geçiyor?
Ben bir yazar olduğum kadar, bir baba, koca, evlat ve de abiyim. Bu ailevi ilişkiler elbette belli sorumluluklar getiriyor ve ben de yazma işini bu sorumlulukların etrafında kuruyorum. Ortalama olarak şöyle bir programım var: Sabahları çocuğumu okula bırakıyorum, hemen ardından 3-4 saatliğine bir şeyler yazma vakti buluyorum. Öğle yemeği yiyorum ve bir saat daha çalıştıktan sonra, yine okula gidiyorum.
Elbette bu saatler, yayınlanma sürecinin hangi noktasında olduğumuza göre değişiyor. Yatağa gitmeden önce birkaç saat daha çalışırım ama tercihim 7 saatten fazla çalışmamak.
Tuhaf yazma alışkanlıklarınız var mı peki?
Evet. Yalnızca kafamın üstünde dururken yazı yazabiliyorum. Tabii bir de Queen’den Bohemian Rhapsody çalması lazım... Elbette böyle değil. Herhangi bir yazma ritüelim yok, aslına bakarsanız bir ritüele bağlanamayacak kadar değişken bir psikolojiye sahibim yazı yazma konusunda.
Biraz da metinlerarasılığa değinmek istiyorum. Birkaç romanınızda birden boy gösteren karakterleriniz var. Bulut Atlası’nda da böyle karakterlerden söz etmek mümkün mü?
Evet, mümkün. Örneğin, Hayalet Yazılar’daki bir karakterin atası var Bulut Atlası’nda. Ya da Siyah Kuğu Parkı’ndaki dört ayaklı bir kahramana da rastlıyoruz Bulut Atlası’nda. Benzer birkaç örnek daha var, ama şimdi hepsini hatırlayamıyorum.
Bu romanı sizin için diğerlerinden ayıran nedir?
Daha bilinçli. Sanırım şimdi bir baba olduğumdan. Artık dünyanın sadece benim mutlu şekilde yaşlanmama olanak tanımasına değil, en azından 150 yıl daha yaşamasına ihtiyacım var.
Kitaplarınızda zaman zaman mizahi öğelere rastlanabiliyor. Ancak siz daha çok “ciddi” bir yazar olarak tanınıyorsunuz. Sizce, insanlar ciddi kurmaca yapıtlardaki mizahı anlamakta zorlanıyor mu?
Ciddi sanatın içinde mizahın bulunamayacağı yargısına katılmıyorum. Tüm ölümsüz yapıtlarda, yüzyıllardır hala okuru tatmin edebilen tüm büyük edebiyat eserlerinde mizahın var olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bu kadar iyiler zaten. Mizah olmasa bugün ne halde olurduk?
Peki bu ölümsüz yazarlardan sizi en çok etkileyenler kimler?
Çehov, Melville, DeLillo, Nabokov, Austen ve Marilynne Robinson diyebilirim.
Bu yazarların hepsinin mizahi bir yanı olduğunu söyleyemeyiz herhalde, değil mi?
Mizah denilen olgu, çoğunlukla konsantre bir halde, espri ya da şaka formatında sunuluyor bize. Oysa bence, cenazelerde de mizah bulabiliriz, boşanmalarda, başımıza gelen en kötü olaylarda da bulabiliriz mizahı. Sizi anlıyorum, elbette Marilynne Robinson ciddi kitaplar yazıyor. Ama mizah katmadan yazılan ciddi yapıtlar, su kullanmadan yapılmış bir ekmeğe benzer. Çiğnenmez, yutulmaz. Belki Marilynne Robinson komik anektodlarıyla tanınmıyor, ancak yapıtlarında bir hafiflik olduğundan, gülünç detayların kendini gösterdiğinden söz edebiliriz.
Peki bize okumamız için 5 kitap önerecek olsanız, neler olurdu?
J.D. Salinger – Esme İçin – Sevgi ve Sefaletle
Mark Twain – Huckleberry Finn
Michel Faber – Günahkar Kırmızı, Masum Beyaz
Alain Fornier – Le Grand Meaulnes
Junichiro Tanizaki – The Makioka Sisters
Derleyen ve çeviren: Mehmet Onur Doğan
İyi yazıyor, ama bana biraz fazla dağınık gibi geldi. Sanki daha ne olacağına karar verememiş gibi.
Yeni yorum gönder