Palahniuk: "Pigme'yi kasten yanlış yazdım"
Palahniuk: "Pigme'yi kasten yanlış yazdım"
Chuck Palahniuk bir rock yıldızı değil ama o ışığa sahip. Bağdat'ta bir konser salonunda yaptığı okumalarda izleyenlere şişme sex oyuncakları fırlatan, Dövüş Kulübü, Tıkanma ve Görünmez Canavarlar gibi çok satan kitapların yazarını, fanları 'Chuck Palahniuk' adını kollarına dövme yaptıracak kadar çok seviyor.
Yazara duyulan hayranlık bu kadarla sınırlı değil. Yazarın resmi fan sayfasında 47,000'den fazla aktif fanı var ve kitabın tanıtım turları kapsamında yapılan etkinliklerde satılan t-shirtleri giyen Palahniuk-severler kendilerine 'Cult' adını veriyorlar.
Ama ne yazık ki Palahniuk ülkemizde yargıçlar tarafından edebiyatçı olarak kabul edilmiyor; müstehcenlikten yargılanıyor. Yazarın yayıncısı ve çevirmeni hala mahkemede ve duruşmalar bilirkişiden rapor beklendiği için bir türlü karara bağlanamıyor. Palahniuk ise bu esnada yargılandığı Türkiye'ye gelmeyeceğini açıklıyor.
Ama neyse ki konumuz bu değil!
Palahniuk geçen günlerde yeni bir kitap yayımladı: Pigme. Orta Amerika'yı yıkmak üzere ülkeye giriş yapan ergen bir değişim programı öğrencisinin kurduğu sanılan bir terör komplosunu konu alan kitabı ülkemizde yine Ayrıntı Yayınları basıyor. Çevirmen ise bu kez Gökçe Çiçek Çetin.
Yazar, kitabını Time dergisine anlattı, biz de sizler için Türkçeleştirdik.
Bu kitabı yazma fikri nerden çıktı?
Dövüş Kulübü filmi çekilmeye başlandığında tam zamanlı yazabilmek için işi bırakmıştım. Beni sabahları erkenden yataktan kaldıracak bir uğraşa ihtiyacım vardı, bu yüzden evsizler için kurulan bir aşevinde gönüllü olarak çalışmaya başladım. Kimse benim kim olduğumu ya da neden orada olduğumu bilmiyordu, sonra benim hakkımda hikayeler uydurmaya başladılar. Önce cinsel suçlu olduğumu ve hapis cezamın kamu hizmeti cezasına dönüştürüldüğü için aşevinde çalıştığımı düşünüyorlardı. Sonra ise katil ya da kundakçı olduğum yönünde söylentiler başladı. Tabi bunların hepsi kimse beni tanımadığı için üzerimde kurulan 'projeler'. Beyaz adamın biri her sabah 5'te geliyor ve evsizlere tost yapıyor, pek de normal değil açıkçası.
Ve siz böyle devam mı ettiniz? “Aslında ben bir katil değilim,” demediniz mi?
Hayır. Onların hikayelerini gerçek nedenimden daha çok sevdim ve bu oyunu öylece sürdürdüm.
Pigme nasıl oldu?
Tanıştığınız anı bile hatırlayamayacağınız, silik bir karakteri yazma fikri bana güzel geldi. Bu onu tanıyan herkesin onunla ilgili önyargılara sahip olmasına, kendini ondan üstün görmesine ve bağnazlığa neden oluyor. Hatta hangi ırktan olduğunu bile bilmezler. Adı bile gerçekten Pygmy (Pigme) değildir.
Kitaptaki karakterler ya Amerika'nın dünyadaki en mükemmel ülke olduğunu düşünüyor ya da en berbat yer. Aslında kitap biraz politik bir çizgiye sahip.
Bana göre bu zaten yeni dönem edebiyatının ürünü değil, politik bir roman. 10-11 yaşlarındayken ait olduğunuz kültürün, dünyanın en iyi kültürü olduğunu düşündüğünüzü hatırlıyor musunuz? Bunlar tamamiyle ilahi bir bakış açısıydı ve buna bütünüyle inanılırdı. Sonra büyürsünüz, o korkunç çağları atlatırsınız, birden ona inanan herkes gözünüzde canavarlaşır ve aslında onlar da neye inandıklarını bilmiyorlardır. Pygmy'nin yanında kaldığı aile ona Amerika'nın her şeyiyle mükemmel bir yer olduğunu düşünmesi konusunda baskı uygularlar. Pygmy ise Amerika'nın bu baskıcı, korkutucu sindirmelerine karşı eğitimlidir. Nihayet bütün bunların ötesinde ailesindekilerin de insan olduğunu ve kimsenin mükemmel olamayacağını kabul eder. Bundan sonraki yaşamına onların hiçbir şeyden haberi olmayan tatlı insanlar olduğunu kabul ederek devam eder.
Pigme, benzersiz ve parçalanmış bir dille yazılmış. Kitabı okuduktan sonra bu dilde düşünmeye başladım. Böyle yazmak nasıl bir tecrübeydi?
Büyük bir bombaydı, düz yazı yazmaktan çok şiir yazmaya benziyordu. Kasten yanlış yazıyordum ve bununla ilgili birçok kural uydurdum, onlara uydum. Örneğin, un- önekini kullanmıyordum -unhappy (mutsuz), unconscious (bilinçsiz). Pygmy bunları "no happy" ya da "no conscious" olarak kullanıyordu. Sonra ben de sıklıkla kendimi "no conscious" derken buldum. Bu dili kullanmayı bıraktığınızda baş ağrısı gibi kafanıza yerleşiyor ve her şeyi bu dille düşünmeye başlıyorsunuz. Wall-Mart gibi, büyük kiliseler gibi, liseler gibi günlük ve sıradan şeyleri yeni bir yolla düşünmeme izin veriyor.
Kitabınızda Tanrı'nın cezalandırması için insanın neler yapması gerektiğiyle ilgili birçok satır var. Bu çok ilginç bir kavram, biraz bundan bahsedebilir misiniz?
Bununla ilgili Berlin'de bir Alman radyosuna berbat bir röportaj vermiştim. Bir yerde şöyle demek istemiştim “Sieht so aus als haettest du all dein Deutsch vergessen.”Yani, “Almancayı büyük ölçüde unuttuğumu düşünüyorum.” Sadece vergessen fiilini vergast olarak bağlayamadığım için röportaj bittiğinde gazeteci bana kızgındı çünkü kelimeleri yanlış kullanmıştım. "Vergast" , “insanların ölümüne sebebiyet verecek şekilde gaz sıkmak” anlamına gelen bir fiilin geçmiş hali. "Deutsch" derken de araya bir r harfi koymuşum bu da“Alman insanlar” anlamına gelir. Yani aslında ben böylece “Alman insanları öldürecek kadar gaz sıktığım için çok üzgünüm” demiş oldum. Çok küçük düştüm.
Sonra ne oldu? Polemik yaşadınız mı?
Hayır, kaçtım. Bir trene bindim ve ordan uzaklaştım, kendimi çok kötü hissetmiştim. Binlerce insan tarafından aşağılandım. Nasıl söyleyebildim böyle bir şeyi? Ve sonra belki de bu bizim suçumuz, korkunç şeyler yapıyoruz, belki Tanrı hayatımızı sonlandırmamıza izin verir, diye düşündüm. Belki de Tanrı bu günahlarımızın tesellisi olarak bize kanser belasını veriyordur.
Aşırı bir hayran kitlesine sahipsin. Cult'le ilişkiniz nasıl?
Yaklaşık 10 yıl önce New York'taki okumalarımdan birine geldi ve resmi bir fan sayfası kurup kuramayacaklarını sordu. “Sizin bir şey yapmanıza gerek yok, sadece bunu bildirmek için size geldik” dediler. Omuz silktim ve “Olur” dedim. Daha sonra inanılmaz büyüdüler. Yazma konusundaki kritiklerine ve derslerine katkıda bulundum. Bana ayda 6-8 tane öykü gönderdiler, ben de onlara geribildirimde bulundum.
Kitap okumalarınız normal kitap okumaları gibi değil. Genelde konser ya da etkinlik gibi oluyorlar. Bütün bu kaçık işleri neden yapıyorsunuz?
Yaklaşık 7 yıl önce kitap okumalarımın beni sıktığını fark ettim. Oraya çıkıp bir pasaj okuyordum, ardından uyur gibi yürüyordum, ilginç bir şeylere ihtiyacım vardı. Koşmak, zıplamak, etkinliği ilginç kılacak bir şeyler yapmak istiyordum. Her seferinde eğlenceli vakit geçirmek için kendimi tetiklemek zorundaydım. Otel odalarını ya da havaalanlarını hatırlamıyorum ama etkinliklerin hepsini hatırlıyorum.
Etkinliklerde insanların üstüne plastik vücut parçaları attığınızı duydum.
İnsanlar vücutlarına imza atmamı istiyordu ve daha sonra gördüm ki imzamı dövme yaptırmışlar. Artık insanların üstüne imza atmak istemediğime karar verdim ve kol, bacak parçaları aldım, onları imzalayıp fırlattım. 1-2 yıldır imza isteyen insanların üstüne imzalı şişme kol, bacak, el ve ayak parçaları atıyorum. Geçen yıl bir yenilik yapıp gerçekten çok ucuz olan sex oyuncaklarından binlerce aldım. Yarışmalar yapıyoruz, kim sex oyuncağını daha hızlı şişirirse ona kitabın bir kopyasını hediye ediyoruz.
Sırada ne var?
Penguenler.
Gerçekten mi?
Bütün kışımı 2.000 şişme pengueni şişirerek ve dans ederek geçirdim. Bu yıl her etkinlik için 250 penguen ayarladım. İnsanları hareketlendirmeyi, zıplatmayı seviyorum. Daha fazla duygu ve kaos yaratmak için bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.
Çeviren: Ceren Kavak
bu adamı seviyorum, Allahın kaçığı.
Yeni yorum gönder