İkinci Dünya Savaşı tarihiyle yeni ilgilenmeye başlayanlar için iyi bir Türkçe kaynak. Yazarın anlatımı başta biraz farklı gelse de sayfalar geçtikçe alışıyorsunuz. Kitabın en güzel yanı tarafsız bir anlatıma sahip olması. Hatta öyle bir an geldi ki kitabın sonlarında Hitler´den son bir kez daha bahsedilir ve bazı başarıları övülür, hakkı verilirken "Yazar bu kadar iyi şey söyledi acaba şimdi ne kötü şey diyecek?" diye bekledim ama yanıldım.
İşlediği konu bakımındansa savaşların çoğu yüzeysel anlatılmış. Genelde Avrupa cephesine öncelik verilmiş. Pasifik savaşından kısaca bahsedilen bölümlere sahip. Aynı şekilde Atlantik savaşlarına da çok yüzeysel değinilmiş hatta o kadar ki kitapta Alman savaş gemisi Bismarck´ın adı geçmiyor. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı kitabı konuya yeni ilgi duyanlara veya yeteri kadar bilgisi olup konu hakkında okumadığı kitap kalmasın isteyenlere önerebilirim. Daha detaylı ve mutlaka okunmasını önereceğim Türkçe İkinci Dünya Savaşı konulu kitap Bay Liddell Hart´ın İkinci Dünya Savaşı Tarihi´dir.
Üye Eleştirileri
Üye Eleştirileri
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Üye Eleştirileri Yazıları
Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.
Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.
Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.
'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.
Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.
Yeni yorum gönder