Eleştiri Arşivi
Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Son dönemde okuduğum “durgun” ama “çarpıcı” romanlara bir yenisi daha eklendi. Dünyanın anaforlarından uzak yaptığım bu sakin okumaların ruhuma sunduğu iyilik bir tarafa, her seferinde bir okur olarak en çok durağanlığın o gizli gücüyle karşılaştığıma seviniyorum.
//php print_r ($fields); ?>
Rus klasiklerini aşağı yukarı üç nesildir okuyoruz Türkçede. Bulgakov ya da Leskov gibi geç keşfedilen yazarların eserlerini de artık klasiklerden kabul ediyoruz, fakat Sovyet bilimkurgu eserlerinin gölgede kaldığı bir gerçek.
//php print_r ($fields); ?>
Fikret Adil, “bohem” kelimesiyle yan yana anılan bir isim. 1930'lu yıllardaki Türk bohem hayatının inceliklerini yazdığı Asmalımescit 74 adlı eseriyle bu döneme dair oldukça ilginç bilgiler veriyordu.
//php print_r ($fields); ?>
Mehmet Eroğlu’nun son kitabı Mermer Köşk, her kelimesine kötücül bir dünyanın işlendiği tutkulu bir aşkı anlatıyor. Eski zamanları andıran ancak “modern” atmosferiyle, “aşka düşmenin” yarattığı umarsız acıyı ve sürekli çalmakta olan tehlike çanlarını betimliyor.
//php print_r ($fields); ?>
Edebiyatın nerede bittiği, gerçek hayatın nerede başladığı, hem okur hem de yazar için zaman zaman netliğini yitirebiliyor. Hem yazan hem de okuyan biri olarak bazen metnin içinde kaybolduğum, bazen de gerçek hayatın içinde kaybolup tam tersine metnin içinde kendimi –ve yolumu– bulduğum oluyor.
//php print_r ($fields); ?>
Edgar Allan Poe’nun ünlü “Oval Portre” öyküsü, sanat eserinin canlılığının karşısına insan hayatının ölümlülüğünü koyuyordu. Daha sonra Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi romanında ve H. P. Lovecraft’ın çeşitli öykülerinde sanat-hayat ilişkisi bağlamında izlerini sürebileceğimiz bu ölümlülük meselesi, birçok doğaüstü korku eserinin omurgasında yer alacaktı.
//php print_r ($fields); ?>
Kitaplarla belli bir zamandır iyi kötü haşır neşir olduktan sonra farklı ve şaşırtıcı şeyler aramaya başlıyorsunuz. Aslında bu garipsenecek bir durum değil. Çünkü bir şekilde ve belki istemsizce gelişiyor.
//php print_r ($fields); ?>
İnsanın tamamlanmışlık duygusuna kavuşabilmesi, çoğu zaman aile üyeleri ve değer verdiği diğer insanlar ile kurduğu bağla doğru orantılı. Sevgiden, ilgiden, aile olma hissinden yoksunluk, yetişkinlik döneminde farklı olaylar ve ilişkiler vasıtasıyla kişinin karşısına çıkabiliyor.
//php print_r ($fields); ?>
Javier Marías’ın Yarın Savaşta Beni Düşün romanı şu cümleyle açılıyor: “Hiç kimse bir gün kollarında yüzünü bir daha asla göremeyeceği fakat adını hiç unutmayacağı bir kadının cesedini tutacağını aklından geçirmez.” Yeni tanıştığı evli kadınla akşam yemeği için buluşan Victor, hikayesine yaptığı bu başlangıçla daha ilk cümleden merakımızı uyandırmayı başarıyor.
//php print_r ($fields); ?>
Bir kitaplık düşünün, şimdilik yalnızca bir rafını görebildiğiniz. Bu raf alfabetik olarak ya da içeriğine göre sınıflandırılmış kitaplardan oluşmasın. Örneğin orada ne 19. yüzyıl Fransız şiirinin tüm ağır toplarını, ne Cézanne tabloları üzerine yazılmış deneme kitaplarını ne de Bilge Karasu’nun külliyatını bulabilelim.