Dosya Arşivi
Dosya
//php print_r ($fields); ?>
Dünya edebiyatı, bu taraftan bakınca bir kaçak, sürgün, mülteci edebiyatı. Yazarlık zaten bir tür ruh kaçağı olmak ama savaşlar, siyasi çekişmeler, ideolojik çatışmalar nice yazarı yerinden yurdundan ediyor, hepsinin hikayesini sonsuza dek değiştiriyor.
//php print_r ($fields); ?>
Ev dediğiniz şey hatıra kumbarası. Kumbarada ne kadar hatıra varsa o kadar uzağa gidebiliyor, uzaklaştıkça biriktirdiklerinizi harcıyorsunuz. Harcadıklarınızı yerine koyacak imkana sahip değilseniz, ev bilgisini gittiğiniz yollarda tüketiyorsunuz. Evden uzaklaşmayı heyecanlı olduğu kadar hazin kılan da bu.
//php print_r ($fields); ?>
Bazı anlarda öyleymiş gibi gelebilir; ama adaleti, insanca yaşamayı savunan öyle çok sayıda insan yok dünyada. Türkiye’de de durum farklı değil. Bir turnusol kağıdı olarak Suriyeli mülteciler meselesini ele alabiliriz.
//php print_r ($fields); ?>
Suriye'nin 2001 başından beri yaşadığı iç savaşın neticesi olarak yerlerinden olan birçok Suriyeli, çok geçmeden civar ülkelere göç etmeye başladı. İlk gelenler Esad rejimine karşı mücadele edip can güvenliği tehlikeye giren aktivistlerdi. Akabinde Suriye ordusunun bombaladığı yerleşim yerlerinden kaçan sivil halka geldi sıra.
//php print_r ($fields); ?>
Ece Ayhan, o çok bildik “Yort Savul” şiirinde, “en geniş zamanlı tarihi yazmak” için tarih atlaslarını istiyordu.
//php print_r ($fields); ?>
Bazılarının asıl mesleklerini icra ederlerken para kazanmak için başka işler de yapmaları gerekmez, bazıları ise bir süre iki işi bir arada sürdürmeye mecbur kalırlar. Bu ikinci gruba girenlerin büyük çoğunluğunu sanatçılar oluşturur ne yazıktır ki. Ressamlar, oyuncular, yazarlar, şairler, fotoğrafçılar, müzisyenler...
//php print_r ($fields); ?>
"Çetin, o gün masamdan kalkıp, kutsal kitabım diyebileceğim, sayfalarını meyve lekeleriyle doldurduğum bir kitap vermiştim Nihal'e. Ama keşke vermeseydim! Beni zayıf düşüren, algılarımı çarpıtan bir ilişki böyle başlamıştı. Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!" (Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz, İletişim Yayınları, s. 31)
//php print_r ($fields); ?>
Sabah uyandığımda yanı başımda kelebek, onun gözlerinde de yaş vardı. “Düş gibi bir kitap okudum, kitabın içinde bir düşe yattım,” dedi bana. Söz konusu kitap Hacer Yeni’nin Turnalar Sıcak İklimlere Geçiyordu’suymuş. “Orada çok hüzünlü bir kadın vardı. Ne zaman hüzünlense gökyüzüne, bulutlara, yıldızlara ve bazen de gökte uçan turnalara bakıyordu. Bir de kuzusu vardı.
//php print_r ($fields); ?>
Antoine de Saint-Exupéry, 1944 yılında Nazi Almanya’sının belki de sonsuza dek sürecek bir feci kırılma olduğuna dair yoğun kaygılarla ABD'den savaşın Avrupa’sına geri dönüp de Akdeniz'de yittiğinde, Küçük Prens'in nasıl bir fenomene dönüşeceğini hayal edemezdi tabii.
//php print_r ($fields); ?>
Dublin’de bir pub’dayız, tanıdık birilerinin sohbetine kulak misafiri oluyoruz: Yıllar önce “The Commitments” adlı grubun menajeri sıfatıyla aşina olduğumuz Jimmy Rabbitte, onun mahalleden en yakın dostu ve The Van romanında eninde sonunda batacak bir karavan- restoran işleten babası Jimmy Rabbitte konuşuyor...