Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Şiir Arşivi

Şiir // En çok okunanlar



NE ÇOK EKSİK

hürmüz bir delikanlıya ağladım
ellerimi aldı
elleri çocuk
boynumdan öptü
mahçup
bizimdi gece

geçmişin perdesini aralar
her damla
hürmüz delikanlıya ağladım
ilk rengimi gördü
leylak
yaprak döktü gözlerimde
bir ağaç
sesim ağrıyla kafiyelendi
ve suçlu annem
başını öne eğdi
geç



gecesu

hüzün huzurevidir
bir amipe değdikçe soluğu
              çoğalarak
intiharkomandoları bayramlarımızı
              şenlendirir
geceye sağılır su

acıyı musallaya koyup
tapılır iki rekat
yas’landıkça ırmağa su

acı ıslahevlerinde



MAHLAS

Haritadan silinmeseydi Varto’ya da giderdim
Haritadan silinmiş nice yerlere gittim
 
Sözcüklerden bir yurt kurdum kendime
Ağır ağır inşa ettim
Her kitap bir bölgeydi
Leylâ İçanadolu
Gül Güney’di ve kendim
Taşları Efes’ten değil
Anadil’den getirdim
 
Ne Doğu ne Batı’ydım
Daha çok Anadolu
Gömleğim yerli kumaştan



MARE NOSTRUM

En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!



OĞUL KAPISI

yağmur yağacak gibi
şemsiyeyi açsan iyi olacak
dizlerinin ağrımasından belli ölü babanın
parmağı değdi değecek
ziline oğul kapısının
leylak diyorum sızdırıyormuş
gibi bir testi
 
her ölüm bir diriliş
terket bedenini ey kalp diyor çaresiz
bir ada ol, sen, sığınma dedim
ahh oğul oturuyor (mu) ölü baban
altında şemsiyenin



KÜRESEL KULELERİN ÇİRKİN DEMİRİ

Sanki nasıl gitseydik! belki, örtük sabahların yurduna.
Sonra, yağmurlar başlarken...
 
İşte orada, sevişecek zamanımız asla olmadı.
En mutena köşen ki, o deniz; durmadan öldüğümüz, kıyısında.
 
Şimdi bak ve gör!
Bizi adam eden o yaz, bir çıkrık gibi iniyor gecenin kuyusuna.
Köpeklerin taze kemiğini sıyırırken...



Dört Dönmeler 2

yenilendim. başladım. marifetmiş
ândır tozu alınmış sehpada
bana ak sabun kokusu söylendi
lavantanın en çingenesi: başla

açılmış çarşaf gibi intizamlı
buruştur, ölüyorum kokladıkça
benden kalan beni de terk edeyim
dokun bana itiraz açıldıkça

başlamak zor öğretilen hayatta
uzun boşluklar soğutur biz!i
birikirken yalana alışmaya



B O S T A N C I

1. İstasyon kahvesinde vakit orta-şekerli
    kahvesini içerken bile
    sürer insanın yalnızlığı …


2. Çınarların yaşları gölgelerinden büyük
    Birbirine karışmış mayıs serçelerinin sesleri
    ne erkeği belli ne de dişisi
    öyle içkenler ki sevişmelerinde



XVII-GECE OLUR, UD ÇALARDI YILDIZLAR

a
Gece olur, ut çalardı yıldızlar
Bakır renkli sularla akardı gök
Ay tülden giysisine bürününce

Sabah olur kaybolurdu hece hece
Çocukluğu elmasa çeviren gece
Düşünceleri soyunca giysisinden

Büyürdü kuşların ovası

Derin dağlar arasında

Ceketini sırtına atınca yollar

b

Geçmiş gelecek bugün, o sonsuz ürperti

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.