J.K. Rowling, başka yazarların kitapları üzerine pek konuşmaz. Buna rağmen Jessica Mitford'un mektuplarını bir araya getirerek, 2006'da basılan Decca için bir makale yazdı. Belli ki çarpıcı bir kitaba denk geldiğinde onu ayırt etmeyi iyi biliyor: "Jessica Mitford'un mektupları kesinlikle büyüleyici." Rowling, bu mektupların yazarı hakkında bir otobiyografiden daha iyi fikir verdiğini belirtip mektupların devrimci ruhunu, cesaretini ve alaycılığını kutladı.
Neredeyse iki yüzyıldır mektup sanatının yok oluşuna ağlıyoruz. Bu yasın kökleri telefondan, fakstan ve mailleşmeden çok daha önce atıldı aslında. Birçoklarına göre sorunlar 1840'larda pulun ortaya çıkması ve evrensel posta servisi sayesinde mektuplaşmanın yaygınlaşmasıyla başladı. Elitlerin gözünden düşen bu sanat, profesyonellere bırakıldı. Yozlaşma o zamandan beri devam etmekte.
Ocak 1919'da Yale Review, "Mektuplaşma sanatı yok oldu" dedi ve bunun sebeplerine değindi: "Bazıları telefonu, daktiloyu, telgrafı suçluyor. Başkaları da mektuplaşma sanatının tüy kalemler ile ortadan kalktığını söylüyor. Ama çoğunluk bu yok oluşu zevk toplumunun ortaya çıkmasına bağlıyor."
20. yüzyılın başında duymaya alıştığımız bu teze göre, işlerimizle o kadar meşguluz ki durup dinlenmek için gezileri ve modern hayatın getirdiklerini, oturup bir mektubun üzerinde düşünmeye ve sonra da onu cevaplamaya tercih ediyoruz.
Mektuplaşmanın altın çağı
Ama son zamanlara yeni bir gelişmeyle karşı karşıyayız: Mektuplar yeniden rağbet görüyor, hatta belki de bu bir altın çağ. Son aylarda Kurt Vonnegut, P.G. Wodehouse, Paul Cézanne, Ernest Hemingway ve Erasmus Darwin gibi isimlerin mektuplarından özel seçmeler yayımlandı. Paul Auster ve J.M. Coetzee arkadaşlık ve spor üzerine görüş alışverişi yaptıkları mektupları yayımladılar. Ve hatta internetin bile bu gelişmelere katkısı oldu. Lettres of Note adlı sitede yayınlanan mektuplardan bir seçki önümüzdeki günlerde kitaplaştırılacak. Romancı Jon McGregor ise yazarlardan mektupları The Lettres Page aracılığıyla üyelerine mail atmaya başladı.
Açmakta geç kalan bu çiçekleri neye borçluyuz? En sonunda sadece elektronik ortamda yazışarak birçok şeyi kaybettiğimizi mi fark ettik? Son birkaç senemi mektupları derleyen kitapçıklar toplayarak geçirdim. Mektup sanatı üzerine bir kitap yazdım. Ayrıca tarihi mektuplar olmadan nasıl düzgünce anlatabileceğimizi sorguladım. Yazdıkça ve okudukça yeni zevkler keşfettim. 12. yüzyılda Abelard ve Heloise'in aşkından tutun da yazar Leonard Woolf'a eşinin ölümünün ardından yollanan teselli mektuplarına kadar birçok mektup okudum. Emily Dickinson'ın çıkmaza girmiş düşünceleri ve Hemingway'in abartılı iyimserliği ile büyülendim. Napoléon'un Joséphine'ine yazdığı mektuplarla aşık oldum.
Elvis Presley'in Başkan Nixon'dan 1970'de uyuşturucu taşıyabilenlerin taktığı kol bantlarından istemesine şaşırdım. Presley zaten o sıralarda polisten alınmış başka izinler bulundurmaktaydı ancak bu son istediği ona sınırsız miktarda silah ve uyuştucuyla gezme hakkı verecekti. Elvis bu mektubu Los Angeles ve Washington arasındaki uçuşu sırasında yazdı. Amerikan gençliğinin kurduğu uyuşturucu imparatorluğuna başkaldırarak, bu akıma karşı savaşmak istediğini dile getirdi. Ayrıca başkana "Sizin de Amerika'nın en güçlü 10 adamından biri olduğunuzu düşünüyorum" deme cesaretini gösterdi. Mektup amacına ulaştı ve Nixon Elvis'i Beyaz Saray'da ağırlayıp talep ettiği kol bandını ona takdim etti. Maalesef o günden sonra Elvis çok daha fazla uyuşturucu tüketmeye başladı.
Mektuplaşma sanatının modern ustası ise Ted Hughes'dur. Editörü mailleşebilsin diye ona bir bilgisayar armağan ettiyse de asla bilgisayar kullanmadı. Ve şair her zaman kalemine ve daktilosuna sadık kaldı.
2007'de editörü Christopher Reid tarafından yayımlanan aydınlatıcı kitapta, tüberküloza yakalandıktan sonra İtalya'ya veda mektupları yazan şair Keats gibi Hughes'un da birçok şiirinin mektuplardan doğduğu söyleniyor. Mektupları yaratıcı bir hayatın, fırtınaların, arayışların ve hoşgörünün kapısını aralıyordu. 1975'teki bir mektubunda yatılı okuldaki kızı Frieda'ya sınavlarına, günlük aktivitelerine dair sorular sorduktan sonra:
"Yağmur biz tam saman balyalarını hazırlamayı bitirirken başladı. Onları korunaklı bir yere koymak için hemen atıldık. Balyalar Land Rover'da, balyalar at kutularında, balyalar gömleklerimizde, balyalar balyalarda... Onları eve kadar itmeye, döndürmeye, götürmeye çalıştık. Bu sırada önümüzden normal traktörlerin iki katı boyutunda gerçek bir gökdelen geçti."
Bütün bunları bir e-mailde yazabilir miydi? Hiç sanmıyorum çünkü bunlar pek düzenli olmayan, ince düşünülmüş şeyler. Bunlar otantik eserler, içten ve tanıdık, doğal olarak da şiirsel. Kim bir emailde edebi olmak ister ki? E-mailde edebi olmak teknoloji rüzgarına kapıldığımızdan artık demode hale geldi. Halbuki mektup yazmak, sanat ve roman hariç diğer bütün iletişim şekillerinden daha tanıdık bir insani duygu fırtınasını ortaya çıkarır. Ve internet de onun en büyük düşmanlarından biridir. Aranızda yakın zamanda güzel bir aşk e-maili alan oldu mu? Ya da Goethe'in el yazması bir mektubunda ifade ettiği gibi "Yazan kişinin nefesini" hissettiniz mi? Hiç sanmıyorum.
>>> Rüzgara yazı yazmak ya da mektup kağıdının sesi
* Simon Garfield'ın kaleme aldığı bu metni Nilhan Kalkan Türkçeleştirdi.
Simon Garfield: İngiliz gazeteci ve yazar. Garfield özellikle harita bilim, imla kuralları konusunda birçok kitap yazmıştır. Yakınlarda Domingo Yayınları'ndan Mektup (Yazışmanın Hayli İlginç Tarihi) isimli bir kitabı çıktı.
Yeni yorum gönder