

Hikaye bulamayan dizi yapımcıları için edebiyat dünyası okyanus gibi hiç kuşku yok ki. Üstelik, Türkiye gibi ‘telif hakları’ meselesinin çok da dert edilmediği bir memlekette özellikle dünya edebiyatının bir tür ‘yağma’ya tabi tutulup; hikayelerinin yerelleştirilerek dizi haline getirilmesi vaka-i adiyeden sayılıyor artık. Monte Kristo Kontu’ndan tutun da Babalar ve Oğulları’na kadar birçok önemli edebi eser bu yağmadan nasibini aldı. Bu o kadar ‘kanıksanmış’ bir durum ki, arada sırada ben bile “Falanca yazarın, filanca romanından şahane dizi olur” derken yakalıyorum kendimi. Hangisi olduğunu söylemeyeceğim tabii, gün gelir lazım olur!
Aynı şekilde Türkiye edebiyatının önemli kalemlerinin kilometre taşı eserleri de birbiri ardına dizi olarak ekranlara geliyor. Bunda bir sorun yok. Sonuçta ‘görsel hikaye anlatıcılığı’nın en beslendiği en önemli kaynak yazılı metinler. Ama Türkiye’de giderek sorun olmaya başlayan şey; yazılı metnin duygusunun yeniden üretilerek beyazcamdaki yeni ürüne dolgu malzemesi haline getirilmesi, yani bir anlamda ürünün ‘ruhu’nu kaybetmesi.
Bugüne kadar Bereketli Topraklar Üzerinde, Suçlu, Devlet Kuşu, Vukuat Var, El Kızı, Eskici ve Oğulları, Kaçak ve Tersine Dünya kitapları sinema filmi; Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği, Yalancı Dünya romanları ise dizi olarak çekilen Orhan Kemal buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir pekala. Şu sıralarda Evlerden Biri ve Kötü Yol adlı iki romanı dizi olarak ekranlarda boy gösteren Orhan Kemal metinlerinin ‘entrika’ya açık olay örgüsü, Yeşilçam melodramlarını aratmayan hikayeleri ile diziler için biçilmiş kaftan olduğunu söylemek gerek.
Zaten Oğlu Işık Ögütçü, 9 Ağustos’ta Radikal gazetesinden İpek İzci’yle yaptığı söyleşide babasının eserlerinin neden bu kadar çok tercih edildiğini şu cümlelerle açıklıyor: “Orhan Kemal eserleri görseldir. Her kitabı aslında bir film, bir dizidir. Siz okuduğunuzda onun dışında kalmaz, her kahramanın, mekanın içinde olursunuz. Bu kadar canlı yazabilen sanatçı azdır. Tabii yapımcıların bir diğer tercihi de diyalogların bol olmasıdır. Üstadımız pek çok olayı uzun uzun cümlelerle yazmamış, yarım sayfalık diyalogla insanı karakterize etmiş, ruh halini vermiş. Yeter ki bunu görebilin. Metinleri hep çok büyük bir dünya taşıyor. Yapımcılar da buna önem verdikleri için tercih ediliyor. 50 kitabının hepsi dizi olabilecek şekilde hazır.”
Bir dizi olarak Kötü Yol, Orhan Kemal'in romanı 'Kötü Yol'dan yola çıkıp bir anlatı kurmak yerine, kendi anlatısına kitabı dolgu malzemesi yapmayı tercih ediyor.
Sınıflar nereye gitti öyle
Öğütçü’nün tarifi Orhan Kemal kitaplarının ‘estetik’ özelliklerini mükemmel bir şekilde özetliyor aslında. Ama ne yazık ki eksik. Orhan Kemal, bütün bu olay örgüsü içinde, yaşarken gadrine uğradığı iktidarın tabiriyle söylersek ‘sinsi sinsi’ sınıf farklarının yarattığı sonuçları ve ‘alt sınıfların’ biriken öfkesinin çeşitli biçimlerde yansımasını da anlatır ustaca. Zaten onu yaşarken ‘sakıncalı’ kılan da budur. Bakıldığında her bir romanı için ‘Yeşilçam Melodramı’ deyip geçebilirsiniz. Metinlerin arasına, karakterlerin öfkesine sinen o sınıf vurgusu Orhan Kemal’i çağdaşlarından ayırıp bugünlere kadar taşıyan en önemli özelliğidir oysa. İşte, Orhan Kemal kitaplarının filmlere değil ama diziye aktarılırken kaybettiği ‘ruh’ tam da budur. Hikayelerinin sınıfsal karakterinin iğdiş edilip, ‘kof’ bir melodrama dönüştürülmesi; ağalar ve ırgatların yerini iyiler ve kötülerin alması.
Bu yazıyı kaleme almadan önce ilk üç bölümünü izleme fırsatı bulduğum Kötü Yol da daha önceki uyarlamalar gibi bu uygulamalara tabii tutulmuş. Orhan Kemal’in 1966 yılında kaleme aldığı roman, Adana’da başlar. Üçkağıtçılıkla geçinen evin erkeği öldükten sonra anne, oğlu ve kızıyla birlikte yaşamaktadır. Kadın zenginlerin çamaşırlarını yıkayarak eve ekmek getirirken, İhsan’ın tek derdi anasına bir ev almak ve kardeşini telli duvaklı gelin etmektir. Romanın esas kahramanı Nuran ise sanat okulunu bitirdikten sonra aklını Yeşilçam hayalleriyle bozmuş, İstanbul’a gidip artist olmanın derdine düşmüş güzeller güzeli bir kız. İhsan’ın yakın arkadaşı olan ve aynı zamanda şoförlüğünü yaptığı patronunun karısıyla iş pişiren Reşat, binbir numarayla Nuran’ın kanına girip onunla birlikte olunca işler kontrolden çıkar ve ‘kötü yol’a giden kapılar da ardına kadar açılır. Reşat’ın peşine takılıp İstanbul’un yollarına düşen Nuran’ın ‘artist’ olma hayalleri bu kentin batakhanelerinde hazin bir biçimde son bulur. Kitabı henüz okumayanlar için uzun uzun anlatmayalım.
Kötü Yol’dan uyarlanan dizi de ise özelikle karakterler açısından değişikliklere gidilmiş. Örneğin Nuran ve İhsan’a 15-16 yaşlarında bir küçük kız kardeş daha eklenmiş. Kitapta hiç olmayan bir rejisör karakteri ilk bölümden itibaren diziye monte edilmiş ve Nuran’ın artist olma hayallerini diri tutması için özel bir görev yüklenmiş. Ama asıl büyük değişiklik, romanda iyi kalpli annesi ve kardeşinden başka hiçbir şey düşünmeyen ağabey İhsan burada içi ‘saf’ kötülük ve çıkarla dolu bir resim olarak çizilmiş. Öte yandan romanda her haliyle kötü olan Reşat ise daha çok ikiyüzlü ama söz konusu Nuran olduğunda ise ‘vicdanlı’ olarak tasarlanmış. Aslında bütün bu değişikliklerin yapılmasında hiçbir sakınca yok. Sonuçta bu bir uyarlama ve anlatıyı kolaylaştıracak yeni karakterler eklemek, bazı karakterleri çıkarmak uyarlayıcının hakkı. 226 sayfalık bir romandan belki de onlarca bölüm sürecek bir dizi çıkarmak için bazı teknik müdahaleler yapmak zorunlu olabilir. Ama sorun şu ki, Kötü Yol da tıpkı daha önceki uyarlamalarda olduğu gibi Orhan Kemal’in anlatı ruhuna sadık kalmıyor.
Kötü Yol'dan uyarlanan dizide ise özellikle karakterler açısından değişikliklere gidilmiş.
İyi ile kötünün arasında
Yukarıda da belirtildiği gibi, Orhan Kemal’in sınıfsallığı burada da titiz bir çalışmayla ayıklanmış. Örneğin anne karakterinin her gün zenginlerin çamaşırlarını yıkıyor oluşuna duyduğu öfkenin, çamaşır makinelerinin evlere girmeye başlamasıyla birlikte yaşadığı işini kaybetme korkusunun zerresini göremiyorsunuz. Reşat’ın bütün kötücüllüğüne rağmen, patronun karısını ayartmasında, kadına karşı tavırlarında ‘lümpence’ olsa da sınıfsal bir kin var ki dizi bununla hiç ilgilenmiyor. Üç kuruş paraya çalışan İhsan’ın annesinin nasırlaşan elleri ve kardeşinin genç kız hayalleri karşısındaki çaresizliğini görmek ise imkansız.
Peki neler bulabiliyoruz bu yorumda. Geleneksel formlara sıkıştırılmış bir anne ve kötülükle donatılmış bir ağabey. Normalde çok fazla anlamı olmayabilir ama dizide Nuran’ın ‘para karşılığı’ zengin ve yaşlı bir adama satılması gibi bir eklemenin; İstanbul’a kaçış gerekçesi olarak sunulması da işin tuzu biberi oluyor. Zira romandaki Nuran, Reşat ile birlikte olduğu için evi terk etmek zorunda kalıyor. Yani Orhan Kemal’in 1966’da yazmaya cesaret edebildiğine, dizinin yapımcıları 2010’da cesaret edemiyor. Orhan Kemal’in sanat okulu mezunu, az çok aklı çalışan bir kadının Yeşilçam rüyasının peşine takılıp hayatını alt üst edişini anlattığı romanı; görünen o ki, okuma-yazma bilmez yapılan Nuran’ın bir süre badire atlattıktan sonra ‘ar ve namusuyla’ hayatının aşkına kavuşacağı bambaşka bir formatla hayat bulmuş.
Toparlarsak, Kötü Yol kendisinden önceki Orhan Kemal uyarlamalarının yolundan giderek yazarın hikayesinin içindeki sınıfsal refleksleri bir tarafa itiyor ve melodramı öne çıkartıyor. Hikayenin kurgusunda ve karakterlerinde yaptığı değişiklikleri de romanın duygusunu daha güçlendirmek yerine seçilen yeni yola malzeme olarak döşüyor.
Bir dizi olarak Kötü Yol, Orhan Kemal’in romanı ‘kötü yol’dan yola çıkıp bir anlatı kurmak yerine, kendi anlatısına kitabı dolgu malzemesi yapmayı tercih ediyor.
Büyük usta Neşet Ertaş'ı da anarak; Kötü Yol'a "dost aynası" tuttuğunuz için teşekkür ediyorum...
Sınıfsal yan ihsan'da çok fazlasıyla hissediliyordu... oyuncunun o çaresizliği yansıtması da çok güzeldi.... bunu sevgili Ferit Kaya'ya uzunca bir mesajla da iletmiştim... ama son iki bölümdür... o "ruh"tan uzaklaştırıp "kötü yol" düşürdükleri ilk karakter maalesef O oldu... Reşat lumpen olduğu için hikayenin bir yerinde her an bunu belirtebilir/verebilir... zaten mavi bilyeli bir gizi var... Ama İhsan gibi son derece çaresiz bir karakteri ve bunu sürekli sorgular bir duygusallığa sahip karakteri sınıfsal vurgu dışına atmaları açıkçası beni de üzdü... yani dizinin en" toplumsal sorun"lu karakteriydi bana göre... kim bilir 68'lere doğru gelindiğinde... o kuşaktan etkilenen bir karakter yapabilirler... dizi bu bellim'olur:)
Nuran'ı ise masumlaştırdıklarını.. Romandaki kendi dik başlılığı ve hayallerinin bedeli olarak yaşadığı olayları; "Senaryo romandaki Nuran'ı cesaretle savunamamış" diye mesaj atarak altını çizmiştim sevgili Şükran Ovalı'ya... "ben savunurum" demişti espriyle cevap olarak..:) oysa artık yavaş yavaş düze çıkıyor gibi gözüküyor Nuran...ve yine "Umarım Kenan Nuran'ı kurtaramaz... 'başrol karaktere tecavüz edilmemiş bir kadın kahraman' mantığı ülkenin şu an son sürat tırmandırıldığı kadına bakış açısına destek olur" demiştim yine Cansel Elçin'e çektiğim mesajda... çünkü tecavüz edilmesine rağmen amacına ulaşan kadınlar lazım artık ülkem dizilerine... 'bakın erkek egemen zihniyetten kaynaklı sorunlara sahip bir sürü kadın var bu dizide' demekle yetiniyor KY senarayosu.. oysa bir uyarlama olarak çok daha geniş hareket alanına sahip... Orhan Kemal'e rağmen... çünkü okuduğum Orhan Kemal romanları içinde en vasat bulduğum roman oldu Kötü Yol ne yazık ki... Nuran bir sürü kişinin tecavüzüne uğruyor... batakhanelere düşüyor... tesadüf bir kavga olayı sonucu ağabeyisiyle karşılaşıyor ve O'nun kanatları altına sığınıp "akıllanmış" kız olarak bir zamanlar kafa tuttuğu feodaliteye teslim ediyor ne yazık ki Orhan Kemal... ama uyarlama kadın sorununa çok daha cesurca sahip çıkabilirdi... Ayten'in hikayesi, Güllü'nün hikayesi, Bedia'nın hikayesi, Ayşe kadının hikayesi, Canan'ın hikayesi... çok çeşitli kadın sorunları var KY'de... ama bunların derinleştirileceğine dair bir ışık henüz göremedim... belki olabilir....
Kısacası Şenay bey bir Kötü Yol izleyicisi olarak biraz derinlik bekledim diziden.. umdum... 1. dereceden muhataplara eleştirilerimi ve değerlendirmelerimi yaptım... dizi sektörünün ne olduğunu da anlamaya ve sorunlarını da gözardı etmemeye çalışarak artık keyifli olmasıyla yetiniyorum dizinin...:)
Yeni yorum gönder