Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Masal kurdu



Toplam oy: 684
Aleksandar Prokopiev // Çev. Doğacan Dilcun Doğan
Pinhan Yayıncılık
Peri masalı denince akla ilk gelen o mutlu sonları bir köşeye bırakmış Prokopiev, onun yerine gerçekle gerçeküstünün iç içe geçtiği, sonsuza giden masallar yazmış.

Masal insanın ruhuna kehaneti fısıldar. Herkes kendi yolunu bulmaya çalışırken başka şeyler öğrenir o kehanetin anlatısından. Okunan bir şifadır çoğu zaman, görülmeyenin görülmüş halidir anlatılan. Masallar evreni anlamlandıran anlatılardır, kandırmaz inandırır.


Günümüzde bir hayli anlam kazanan, anlatma eğitimleri verilen, dinleme akşamları düzenlenen ve birkaç sene içerisinde saklandıkları yerden bir şekilde hayatımıza sızan sözlü canlılar haline geldi masallar. Varlıklarını nasıl bu kadar unuttuğumuzu bize hatırlatırcasına işler her gün biraz daha kötüye giderken bir pencere aralığından kısaca bir nefes alış misali içimize işler oldular yeniden. Bu yenilik sayesinde unuttuğumuz kitapların arasına yenileri eklenir oldu. Bunlardan biri de bu yaz Pinhan Yayıncılık tarafından yayınlanan Aleksandar Prokopiev  Homunkulus Yetişkinlere Peri Masalları kitabı.
Belgrad Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat eğitimi alan Prokopiev, 1953 yılında Üsküp’te doğmuş. Yayımlanmış on üç öykü kitabı ve bir uzun öyküsü bulunan yazar aynı zamanda çeşitli film, tiyatro ve radyo oyunu senaryoları da yazmış. Eserleri birçok dile çevrilen Aleksandar Prokopiev, Homunkulus ile 2012 yılında Balkanika Ödülü’ne layık görülmüş. Homunkulus’u Pinhan Yayıncılık için Doğacan Dilcun Doğan Türkçeleştirmiş.


Homunkulus için yetişkinler için masallar demek doğru olsa dahi bu masalların bildiğiniz masallardan olmadığını belirtmekte fayda var. Prokopiev’in masal niyetine yazdıkları ruhunuza kehaneti fısıldamanın yerine aklınıza soru işaretleri ve biraz bulanıklık bırakıyor. Yazarın daha önce yoğun olarak öykü ve senaryo yazmasının izlerini görüyorsunuz masallarının arasında. Peri masalı denince akla ilk gelen o mutlu sonları bir köşeye bırakmış Prokopiev, onun yerine gerçekle gerçeküstünün iç içe geçtiği, sonsuza giden masallar yazmış. Geçmiş ve gelecek kavramlarıyla oynayarak, an’ın durduğu hali bozan yazar olağanüstü kurgunun tadını değiştirmeye çalışmış.

 

Masalın nerede karşınıza çıkacağı belli olmaz


Homunkulus’un içerisinde yetişkinler için on altı peri masalı var. Her masalın başına nerede okunması ya da okunmaması gerektiğine dair kısacık reçeteler bulunuyor. Bu yerlerin hiçbiri masal anlatmak için aklınıza gelecek yerler değil. Aslına bakarsanız bu bile bence Prokopiev’in masalla ve dünyayla kurduğu ilişkiye dair bir dipnot. Yazar, masalın nerede karşınıza çıkacağı belli olmaz demek istiyor adeta sıradan bir günün içerisinde yanından ve hatta içerisinden geçerken göremediğimiz bir sürü fotoğraf karesinin içerisinden bambaşka hikâyeler çıkabilir.


Prokopiev’in masallarının içerisinde ebeveynler, çocuklar, kardeşler ve aile travmaları var. Siyaset, iktidar ve halk var. Erotizm var. Çok üstün ırklar ve insanların yerine sıradan ve kusurlu insanların olduğu masallar bunlar. Bazısının sonunda devasa dönülmez değişiklikler olurken bazısının sonunda hayat olduğu gibi devam ediyor. Masalların ortak özelliklerinden bir diğeriyse tamamıyla sonlanmamış olmamaları. Ucu açık bir yerde kalıyor masallar bir varmış bir yokmuştan ziyade devam eden bir var oluştan bahsediyorlar. Bu yüzden de aklınız sonlanmayan bir masaldan bir diğerine geçerken havada kalıyor.


İnsanların zaaflarından, zayıflıklarından, iktidar ve güç arzusundan bu arzunun içerisindeki kayboluşlardan, hevesten, aruzdan, evrenin oluşturduğu kendi adalet mekanizmasından ve aslında insanlar farkına varmadan etrafta olup bitenlerden, biatlar, alt ve üst kültürlerden bahsediyor Prokopiev. Çok bilindik bazı masalları o masalların içerisindeki başka bir karakterin gözünden bambaşka bir şekilde anlatıyor Prokopiev, masalların yeniden yazımına da başka bir yerden yaklaşıyor.


Homunkulus
, okuyucusuna bir bakış açısı sunuyor. Bu bakış açısı size bir süre boşluğa bakmak gibi gelse dahi aslında öyle olmadığını sonrasında fark ediyorsunuz. Düz ve durağanın içerisinde mutlaka bir hareketlilik olduğunu, çok hareketlinin içerisindeyse mutlaka bir dingilliğin olduğunu fark ettiriyor. İyinin içerisinde kötü ve kötünün içerisindeki iyinin anlatımlarından farklı olarak size sadece doğru yolların değil bazen yanlış yolların ve yanlış sonlarında bir masal olduğunu göstermeye çalışıyor. Bir kitabın içerisindeki kurt gibi masallarının içerisine yerleştirdiği kurtçuklarla aklınızı kemiriyor Prokopiev.

 

 

 


 

 

Görsel: Nora Yeksek

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.