Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Cemal Süreya'nın Nefesi




Toplam oy: 193
Perihan Bakır’ın çizdiği Cemal Süreya portresi tıpkı şiirlerindeki gibi; zeki, muzip, hazır cevap, merhametli, yaralı ve kalbi ile düşünen bir adam. Bir gün elinizden bir Cemal Süreya şiiri tutarsa şairin hayatının sizin hayatınıza dâhil olduğunu fark edeceksiniz…

“Şairin hayatı şiire dâhildir” sözünü kullanan Cemal Süreya ise bunu poetik bir tespit olarak okuyup geçmek mümkün değil. Eserleri kadar hayatı da okuyucusunun her zaman ilgisini çekmiş, edebi kamunun konusu olmuş bir şairden söz ediyoruz. Hal böyleyken hakkında anekdot, hikâye hatta bir tür modern söylenceler yaratılan Cemal Süreya, İkinci Yeni şiiri içinde elbette en geniş okur kitlesine sahip şairlerden biri haline geldi. Onun şiirinin kederli yanı da muzip tarafları da ironik atmosferi de fena halde yaşanmışlık içerir. Edebiyat ilgisi nispeten zayıf sayılabilecek bir okur türünü dâhi kendisine çekebilecek ve entelektüel yetkinliği su götürmez yazarları da şiirinden istifade ettirebilecek bu geniş anlam yelpazesine ulaşan büyük bir şairin hayatı her türden ilgiyi hak ediyor. Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in ünlü Cemal Süreya biyografisinden sonra geçtiğimiz aylarda Everest Yayınları şairin kız kardeşi Perihan Bakır’ın Size Nefesimi Bırakıyorum adı ile şairin hayatına dair mühim tanıklıkları içeren bir eser yayınladı.

 

Perihan Bakır’ın dilinden abisinin hayatını okudukça ilk kapıldığınız izlenim kesinlikle şu olacaktır; “Evet, şiirlerindeki Cemal Süreya tam olarak bu adam”. O şiirlerin kanımıza neden ve nasıl bu kadar hızlı karıştığını bir kez daha anlıyoruz. Birçok şiirini- belki sizin için anlam arafında kalan bazı mısraları- bu kitabı okuduktan sonra bir yerden alıp başka bir yere koyabiliyorsunuz. Annesizliği, sürgünü, fakirliği, yalnızlığı, merhameti… Cemal Süreya’nın şiir dünyasını meydana getiren duygunun kaynağına inebilmek kesinlikle müthiş bir okur deneyimi.

 

“Dostoyevski’yi okuduktan berihuzurum yoktur”

 

Cemal Süreya TRT’de katıldığı bir programda “1931 yılında doğdum. 1937 yılında annem öldü. 1944 yılında Dostoyevski’yi okudum. O gün bugündür huzurum yoktur. Biyografim bu kadar.” Diyerek kendini anlatır. Bunu ilk izlediğimde şaşırmıştım. Geriye dönüp baktığımda bu sözlerin aslında kardeşi Perihan Bakır’ın Cemal Süreya’yı anlattığı Size Nefesimi Bırakıyorum kitabını da özetlediğini fark ettim.

 

Seber kardeşlerin yani; Cemal, Perihan ve Ayten’in doğumlarından hatta daha geriden aile köklerinden başlayarak anlatılan yaşam öykülerini, Süreya’nın hayatının en yakın tanıklarından kardeşi Perihan’ın samimi ve sade anlatımı ile okuyoruz.

 

Şairin hayatı şiire dâhil

 

Mütevazı bir Anadolu ailesi olan Seberler; Pülümür, Erzincan, Bilecik, İstanbul arasında sürgün, varlık, yokluk, ölümler, hastalıkları içeren bir trajedinin kendimizden parçalar bulabileceğimiz gerçek kahramanları. Şairin aile tarihi üzerinden aslında bir kısa Türkiye tarihi ile karşılaşıyoruz. Süreya’yı en çok etkileyen olay ise şüphesiz henüz altı yaşında annesini kaybetmesi oluyor. Bundan sonrası onun da tabiri ile hep bir “şefkat arayışı”dır. Bütün insani ilişkilerini ve hatta aşklarını etkileyen bu büyük kayıp onun şiirinde şöyle tezahür eder; “Önce öp, sonra doğur beni.”

 

Perihan Bakır’ın çizdiği Cemal Süreya portresi tıpkı şiirlerindeki gibi; zeki, muzip, hazır cevap, merhametli, yaralı ve kalbi ile düşünen bir adam. Bir gün elinizden bir Cemal Süreya şiiri tutarsa şairin hayatının sizin hayatınıza dâhil olduğunu fark edeceksiniz…

 

Bir şeyiniz olayım sizin,

Hani nasıl isterseniz,

Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz,

Dünyanın bir ucuna

Birlikte gider miyiz?

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.