Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Rönesans kadını Margaret Atwood




Toplam oy: 794
Faşizm bir kere yenildi, tekrar yenilebilir. Bu nedenle ABD’de distopya edebiyatı çoksatar listelerinde yükseliyor, elden ele dolaşıp teselli dağıtıyor...

Margaret Atwood okumak hayatınızı değiştirir. Feminist olursunuz, feminizmleri sorgularsınız, distopyaların gerçekleri ortaya çıkardığına inanıp daha az korkarsınız hayattan, “edebiyat kurmaca mıdır” sorusu önemsizleşir, gelecek kehanetleriyle ölümü yeneceğinizi düşünürsünüz, doğaya karşı insan hiyerarşideki yerini kaybeder, teknoloji geçmişi anlamlandırır, şaşarsınız.


Çünkü Margaret Atwood yaşlıdır. 78’lik dünyevi bedeninden söz etmiyorum. Hayatınızda bir yaşlınız varsa eğer, bu cinsiyetsiz bilge, mantıklı gotik, hiç zamanı kalmamış gibi acele etmeyen oluşu mutlaka tanırsınız. Doctor Strange’den sahneler gibi düşünün. Yaşlı kişi, şefkatli bir “insantraştır,” yontarak içinizdeki insanı çıkarır. Yaşlı kişi, detaycı bir “gerçektraştır,” olmuş olanla olacak olanın enkazında gezinir. Onun aydınlığına ihtiyaç duysanız da, hiçbir zaman kollarının sizin ağırlığınızı taşıyamayacağını bilirsiniz ve kendi kendinize ayakta durmanız gerektiğini hatırlarsınız.

 

Margaret Atwood ve Ursula Le Guin, bir edebi alt tür tanımı yüzünden, tartışmanın iki ayrı tarafında buldular kendilerini. Post-gerçekler, alternatif hakikatler, sahte haberler, ben inanıyorsam doğrudurlar güncel politik öykülemi oluşturmuşken, distopik roman okumak muhalif bir direniş eylemi sayılıyorken bu tartışma edebiyatı aşıyor. Atwood, kendi edebiyatını tanımlamak için “spekülatif kurgu” demeyi tercih eder. Bunu da Fransızca “roman d’anticipation”a dayandırır. Dünyaya ve insanlığa bakıp, bundan sonra başa gelecekleri hayal gücünde öngörür. Kendine göre realisttir bile diyebiliriz. 1984’ü spekülatif kurgu olarak sınıflandırmak okura saygıdır, doğru etiketlemedir Atwood’a göre. Çünkü 1984, olası bir geleceği değil, farklı isimler altında defalarca tekerrür eden ve edecek olan tarihi tespit eder, hiciv değildir. Bir de ütopya ve distopyayı birleştirerek “üstopya” kavramını ortaya atıyor Margaret Atwood. Kurgulanan “kusursuz” ülke, toplum ve akıl durumu mutlaka içinde kendi karşıtını barındırıyor demek için. Atwood üstopyaları, insanlığı bir mekan olarak ele alır ve insanlık halinin haritasını çıkarır. Kendisini “nitelikli edebiyat” ülkesinden, tür edebiyatı kenar mahallesine sürülmüş hissediyor olmalı ki savunmaya geçiyor. En azından Ursula Le Guin ile tartışma burada patlak veriyor. Le Guin, Atwood romanlarını da bütün bilimkurgular gibi hiciv olarak görür ve Atwood’un kendini hiyerarşinin tepesinde konumlandırmasına ve edebi ödül avcılığına yeltenmesine öfkelenir.

Le Guin öfkeli

 

İşin aslı şu: Jules Verne’den H. G. Wells’e, Orwell’den Huxley’e, Atwood’a ve Le Guin’e, oradan da ucuz romanlara ve uzay operalarına uzanan, inşa edilmiş bir kanon ve mitoloji var. Güncel politik ortamda, bu tür edebiyatı “hiciv” özelliğiyle değil, doğru çıkan “öngörü” özelliğiyle değer kazanmakta, genelde nitelikli edebiyata ait er meydanı olan politik analizlere kaynak gösterilmekte.

 

Le Guin ise öfkeli. “Alternatif gerçeklerin” gerçek sahibi politikacılar değil, edebiyattır. Alternatif evrenler, alternatif zaman, alternatif tarih bilimkurgu edebiyatçısının tekelinde olmalıdır. Le Guin diyor ki, gerçekçi olsa da ya da olası, bizim yazdıklarımız uydurmadır, adı üstünde kurmacadır. Edebiyatçıların kurguladığı romanlarının, politik “alternatif gerçek” söylem ile kıyaslandığı her politik/edebi analizi reddediyor. Edebiyatla bu politikalar olumlanmamalı çünkü.

 

Le Guin’in gözden kaçırdığı bir konu var bence. Baskıcı rejimler baş gösterdiğinde, yaşananları faşizm olarak damgalamak, edebiyatı kanıt göstermek, müthiş bir muhalif umut kaynağı aslında: Faşizm bir kere yenildi, tekrar yenilebilir. Bu nedenle ABD’de distopya edebiyatı çoksatar listelerinde yükseliyor, elden ele dolaşıp teselli dağıtıyor, kadınların direniş yürüyüşlerinde dövizlerin üstünde okuyoruz: “Margaret Atwood kurmaca olarak kalsın!” “Damızlık Kızın Öyküsü bir kullanım kılavuzu değildir!”

 

 

Atwood’un 1985’te yayımlanan romanı Damızlık Kızın Öyküsü, kadın ve üreme haklarına saldıran politikalar oldukça güncelliğini koruyacak. Kaçıncı dalga feminizmi yaşıyoruz belli değil ama gelinen nokta, kadın olarak hayat verme/hayatta kalma seçeneksizliğine indirgendi. Romanda teokratik askeri diktatörlük Gilead’da damızlık kölelere indirgenmiş kadınların hikayesi anlatılıyor. Harold Pinter’ın senaryosunu yazdığı bir film uyarlaması da olan romanın dizi uyarlaması yakında yayımlanacak, merakla bekleniyor. Kör Suikastçı romanında ise Atwood, belki “Damızlık Kız”dan daha da ilginç üreme sembolizmi kullanıyor diyebiliriz. Bir hizmetçinin gerçek hikayesine dayanan ve yakında diziye uyarlanacak olan Nam-ı Diğer Grace ise en az distopya kadar karamsar. Oryx and Crake, Tufan Zamanı ve Maddaddam’dan oluşan üçleme, genel olarak “cli-fi” alt türüne giren iklim ve çevre duyarlılığına dair romanlar. Doğanın dişi olduğuna inanıyorsanız, Atwood çok da uzaklaşmıyor bu temadan. Üçlemenin Darren Aronofsky tarafından uyarlanması ihtimali heyecanlandırmıştı herkesi ama olmayacak gibi görünüyor.

 

 

Margaret Atwood, Shakespeare’in Fırtına’sını Hagseed adıyla bir romana uyarladı, Angel Catbird adıyla bir çizgi roman serisi yazıyor. Wattpad üzerinden bir zombi romanı tefrika ediyor, uzaktan roman imzalamaya yarayan LongPen teknolojisinin icadına yardım ediyor. Şiir, yemek kitabı, tutuklu yazarlara mektup yazıyor. Amerikan yerlilerinin sözlü edebiyatının derlenmesine destek veriyor. Pen Pinter ve National Book Critics Circle yaşam boyu başarı ödüllerini kendisine verenlere teşekkürleri var. 

 

Sonu önceden bilmeye takıntılı hayatlarımız. Dünyanın, insanlığın, demokrasinin, özgürlüğün, izlediğimiz dizinin sonununu tahmin ve teşhis etmeye doğru bu yarıştan zevk alıyoruz. Bütün çaba, son denen olaya, hâlâ insani bilince hâkimken tanıklık etmek. Hikayeyi anlatacak birinin hayatta kalması. Ancak ve ancak hikaye anlatıldıktan sonra, kendi seçimimizle ve insani bir şekilde “bitmek.” Margaret Atwood, bu felsefeyi pratiğe döken proje Gelecek Kütüphanesi’ne katılan ilk yazarlardan. 2114 yılında bir orman oluşturacak ağaçlardan yapılacak kitaplara basılsın diye bir şeyler yazdı. Ne yazdığını görmeye ömür yetmeyecek ama birilerinin yazılanları okuyacağına ve zaman ötesi bir iletişimin olası olduğuna dair bir umut var.

 

 

 


 

 

 

 

Görsel: Onur Aşkın

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.