Türkçede Beyaz Zenciler, Tavandaki Kukla ve İnsan Postuna Bürünmüş Köpek gibi kitaplarıyla tanınan Ingvar Ambjornsen, bu kez Gece Gündüzü Düşlüyor romanıyla karşımızda. Özellikle genç okurların ilgiyle takip ettiği yazar, “otoritelerce” sert ve “kötü örnek olabilecek” bir anlatım benimsemekle eleştiriliyor. Ambjornsen'in, her türlü idealist ve ideolojik söylemi yererek oluşturduğu anlatım, bilindiği zannedilen ile bilinmeyen dünya arasında kalan insanda ve onun kurduğu ilişkilerde yoğunlaşıyor. Toplumsal sözleşmelerle oluşturulan riyanın peşine düştüğünden, Ambjornsen için, arı kovanına çomak sokan bir isim denebilir. Yazar, Gece Gündüzü Düşlüyor'da da yine bu yoldan ilerleyerek kıyıdaki hayatları ve aykırılıkları işlerken bizi göçebe Sune'yle buluşturuyor.
Sune, dağlarda serseri mayın gibi gezen, bulduğu yerde konaklayan ve konfor merakı olmayan biri. Acıktığında, sızdığı mekanlardan yiyecek aşıran ama kırıp dökerek girdiği kulübe veye evlerden gerekli onarımları yaparak ayrılan bir gezgin aynı zamanda. İlkgençlik yıllarından bu yana doğaya büyük bir keyifle adım atan Sune, yabancılaşmanın hüküm sürdüğü ilkel dünyayı (kentleri) geride bırakıp dağda yalnız ve özgürce “morfin uykusuna” dalıyor. Çocukluğundan beri, çevresindeki her şey altüst olduğunda, zamandan koparak dağlara sığınıyor. Fakat bu kopuş pek uzun sürmüyor; kendisi gibi maceraya atılmış motosiklet tutkunlarına, sanatçılara ve hippilere denk gelmesiyle ortam “şenleniyor.” Toplumun kıyısındaki idealistlerden oluşan “kalabalık” karşısında, “başka gezegenden gelen bir yabancı gibi” duran Sune, o ilişki ağını ve rastlantıyı anlamaya uğraşıyor. Ambjornsen'in o anlara değinen satırları, hayalle gerçek arasında salınıp duruyor.
Ambjornsen, Sune'nin dalıp gittiği ormanı hayatla, ormanın dışını da yabancılaşmayla eşleştiriyor. Kahramanın, ormanda hem kendisiyle hem de kendine benzer insanlarla yüzleşmesi ise kitabın ilk kırılma anı. İkincisi, Sune'nin karşılaştığı ve onu ne kadar atlatmak istese de adeta gölgesine dönüşen yaralı kadın. Sune, bu karşılaşmanın, yaşadığı hayat ile yeni başlayacak hayatı arasındaki bir geçiş aşaması olduğunun farkında. Başka birine bakma veya göz kulak olma alışkanlığı bulunmayan Sune, bu Vale'yle birlikte göçe devam etmek durumunda.
Vale'yle yolculuğu, daha önce gördüğü rüyaların bir benzeri; onunla gittiği yerlerde başına gelenlerin ardından Sune'nin ağzından “dünyanın dışındayım” sözcükleri dökülüyor. Bahsi geçen dünyanın dışında olma durumu, Ambjornsen tarafından romanın fütüristik ve fantastik öğelerle donatılmasını simgeliyor aynı zamanda. Yazarın, Sune ile Vale'nin yaşadıklarını ve konuşmalarını öne çıkararak yaptığı bir başka şey, romana kaybedilmiş sessizlik ve şiddetle beslediği yitik bir hava katmak. Üstelik söz konusu durum, uykuyla uyanıklık arasında olduğu gibi bulanık bir havada seyrediyor.
Ambjornsen, ikilemler, ikilikler ve yabanıllık üzerinden yürüyor. Gece Gündüzü Düşlüyor, yalnızlığın ve yabancılaşmanın sınırlarını genişletip daraltan bir roman.
Görsel: Cihan Dağ
Yeni yorum gönder