Ne zaman Camus’yle ilgili elimde bulunmayan ya da bulunmadığını sandığım bir kitap, belge ya da fotoğrafa rastlasam, hem kendimi hem de belgeyi ufak bir sorguya çekerim. Asıl soru şu olur elbette: Elime geçen bu şey bana Camus’ye dair yeni ne öğretti? Çoğunlukla sonuç hüsran oluyor, nadiren de şaşırtıcı. Yaklaşık on beş yıldır Camus üzerine iyi kötü araştırma yapan, bilgi ve belge toplayan, üzerine bir de tez yazan birinin yeni bir şeyle karşılaşma olasılığı azalıyor haliyle.
O nedenle açıkça yazmalı: Pierre-Louis Rey’in Camus: Başkaldıran İnsan adlı kitabının bana kattığının fazla olduğunu söyleyemem. Ama yiğidi öldürüp hakkını verelim, kitap, Camus’ye başlangıç için iyi bir malzeme sunuyor. Tabii, reçeteye mutlaka yazılması gerekenler var: Rey’in kitabıyla beraber Sisifos Söyleni, Yabancı, Veba, Başkaldıran İnsan, Doğrular ve İlk Adam da okunmalı.
2010, Camus’nün 50. ölüm yılıydı, 2013 ise 100. doğum yılı. Tüm bu tarihsel kesişmelerden mi, daha çok anlaşılmak istenmesinden mi yoksa mezarcı lider Sarkozy’nin Camus’nün küllerine sarılmasından mı bilinmez ama bu öncü yazar epey bir konuşuldu son zamanlarda. Dünyanın dört yanında etkinlikler düzenlendi; anmalar, toplantılar ve tartışmalarla Camus kitapları yeniden gündeme oturdu.
Rey’in kitabı da Camus üzerine yazılmış ve konuşulmuş kitaplardan biri: Gallimard tarafından Fransa’da 2006’da yayımlanmış ve dört yıllık bekleyişin ardından Elif Gökteke tarafından Türkçeye çevrilmiş.
İçinde Camus’yle ilgili bilinen her şey var: Çocukluğu, gençliği, tutulduğu verem, veremin onu nasıl engellerle yüzleştirdiği, Yabancı’nın (absurde felsefesinin) oluşumu, denemeleri (elbette en başta Tersi ve Yüzü ile Sisifos Söyleni), Veba ve Başkaldıran İnsan’a yolculuk (başkaldırı felsefesinin doğuşu), Sartre’la arkadaşlığı ve kavgası, direniş (Combat günleri), tiyatroya duyduğu büyük aşk ve aşkları, çocukları, Nobel Edebiyat Ödülü, ölüm ve ölümünün ardından keşfedilen otobiyografik bir roman taslağı: 1994’te yarım haliyle yayımlandığında dünyayı sallayan İlk Adam’ın Camus’nün hayatını nasıl anlattığı…
Rey’in kitaba aldığı hemen her şeyi başka pek çok kaynakta bulmak mümkün. Bu kitabı önemli kılan iki özellik var: Birincisi Camus’ye dair ülkemizde neredeyse hiçbir yerde bulunmayan kimi fotoğraflar. Bunun yanında, el yazmaları ve defterlerinin sayfalarından örnekler. İkincisi, sona iliştirilen “Tanıklıklar ve Belgeler” bölümündeki mektuplar. Camus’yü bilenler büyük oranda bu iki özelliğe odaklanacak gibi.
Rey’in çalışması, Camus üzerine bildiklerimizin bir dökümünü yapıyor. Birkaçını arka arkaya sıralamalı: Absurde felsefesini kuran ama absurde’ü yok etmeye çalışmadan onu anlamaya, hatta başkaldırıyla aşmaya çabalayan biri. “Ben” yerine “Biz”, “mutlak evet” yerine “kuşkucu bir hayır”ı benimseyen bir kişi. Tiyatroya tutkuyla bağlı olan ama en az ilgiyi yine o yapıtlarının gördüğü bir yazar. Akdenizli bir Fransız, “güneşin tek serveti” olduğunu kavrayan bir bilge. Felsefe öğretmeni Jean Grenier’nin deyişiyle “insanın acı ve yalnızlık olarak kaldırabileceği ne varsa köküne kadar yaşayan, onda merhamet uyandıran acımasız bir zihin berraklığıyla pek çok insandan ayrılan” bir kişilik… Rey’in Camus: Başkaldıran İnsan kitabı, Camus’nün bu ve birçok özelliğini yeniden hatırlatıyor bize.
Yaşamı boyunca zarı hep insandan yana atan Camus’nün “çağının vicdanı” şeklinde nitelendirilmesi boşuna değil. Şimdi o vicdanın, Camus’nün, özellikle ülkemizdeki takipçilerinin sabırsızlıkla beklediği birkaç şey var: İlki, henüz dilimize bütünüyle çevrilmeyen Albert Camus-Jean Grenier ve Camus-Pascal Pia mektuplaşmaları.
Öbürü, doğumunun 100. yılında, yani 2013’te, dünyayla eş zamanlı olarak Türkiye’de de doyurucu Camus etkinliklerinin düzenlenmesi…
Yeni yorum gönder