Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

A-7713'ün romanı



Toplam oy: 975
Elie Wiesel // Çeviri : Renan Akman
Helikopter
Sürgün Çağı için bir arayış romanı diyebiliriz; ana kahraman çocukken barışı, büyüdüğünde ise iyi bir yazar olmanın yollarını arıyor.

Elie Wiesel, Romanya doğumlu, soykırım mağduru Yahudi bir yazar. Annesi ile kardeşinin büyük ihtimalle yaşamlarını yitirdikleri Auschwitz Toplama Kampı kabusunu bizzat yaşamış. Sol koluna yapılan ve onu kimliksizleştiren dövmeyle A-7713 numaralı esire dönüşmüş. Babasını başka bir toplama kampında kaybetmiş, savaştan sonra bir Fransız yetimhanesine yerleştirilmiş. Felsefe eğitimi almış, gazetecilik yapmaya başlamış. 1958’de François Mauriac ile tanışana kadar savaş sırasında yaşadıkları hakkında yazmayı reddetmiş. Mauriac onu yazmaya ikna edince, Wiesel’i Nobel Barış .dülü’ne kadar götürecek uzun yol açılmış. Elbette bir yazarın yaşam öyküsü ve kurmaca metni arasında bağ kurmaya çalışmak, bu bağı bulmak için haddinden fazla çaba harcamak çoğu zaman doğru değil. Lakin Wiesel’in edebiyatı, yaşam öyküsüne sıkı sıkıya bağlı. Bu yüzden “edebiyatını” tanımadan önce, “onu” tanımakta fayda var, diyebiliriz.

 

Yakın bir zaman önce Türkçede yayımlanan Sürgünler Çağı romanının başkahramanı Gamaliel, Macar faşistlerin elinden kurtarılmaya çalışılan Yahudi bir çocuk. Ruhen ve fiziken soykırım coğrafyasının tam ortasında ve bu coğrafyada ebeveynlerinden uzakta yaşamak zorunda. Babasından nasıl ayrıldığını bilsek de, bu sahnenin “hüznü” romanda canlandırılmıyor. Fakat giriş b.lümünde uzun uzadıya anlatılan, kü.ük kahramanımızın annesi tarafından İlonka’da bırakılmaya çalışıldığı sahneler, 20. yüzyıl edebiyatının savaş, göç ve soykırım temaları üzerinden yaratmaya çalıştığı katharsisin başarılı bir örneği.



 

Yazar, “roman zamanı” ile sıklıkla oynuyor. Bu sayede Gamaliel’in çocukluğuna şahit olduğumuz gibi, 50’li yaşlarını da görüyoruz; ki o yaşlarda göç etmek zorunda kaldığı ABD’de “Gizli Kitap” adını verdiği kitabını yazmakla meşgul. Aynı zamanda para kazanmak için yeteneksiz yazarlara “gölge yazarlık” da yapıyor. Romanın bu bölümünde kahramanının ağzından Wiesel’in söylediği sözler, “yazma” düşüncesi üzerine yeni yollar da öneriyor sanki. Bir yazar metnine nasıl yaklaşmalıdır? Anlatacaklarını çok sayıda okura ulaştırmaya mı çalışmalıdır, yoksa metnine mi yoğunlaşmalıdır?

 

Çocukluktan 50’li yaşlara, tüm bu geniş zaman içinde Gamaliel’in, haliyle romanın, değişmeyen tek teması arayış. Çocukken barışı, büyüdüğünde annesi, babası ve bakıcı İlonka’yı, yetişkinliğinde ise iyi bir yazar olmanın yollarını arıyor o.

 


 

* Görsel: Onur Atay

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.