Hagop Baronyan'ın adını ilk kez, bundan birkaç sene önce İstanbul'da Şehir Tiyatroları’nda Engin Alkan rejisiyle izleme fırsatı bulduğum Şark Dişçisi oyunuyla duymuştum. Gerek oyunun sahnelenişi gerekse oyuncuların unutulmayacak performanslarıyla zihnimde yer eden bu oyunun hikayesini ve metnini de çok beğenmiştim. Baronyan'ın kaleminin gücünün bu vesileyle farkına varmıştım.
Şark Dişçisi oyunundan...
Osmanlı Ermeni toplumunun oldukça hareketli olduğu bilinen basın-yayın faaliyeti içinde Baronyan'ın önemli bir yeri var. Döneminde "Ermenilerin Molière'i" diye anılan Baronyan, bu namını keskin kalemi ve hicivdeki ustalığına borçlu kuşkusuz. Ermenilerin "Büyük Felaket" öncesi toplumsal hayatının tüm yönlerini, yazarın nükteli ve pervasız dilinden izleyebilmek mümkün. Ancak söz konusu metinlerin büyük çoğunluğu Ermenice olarak kaleme alınmış ve daha çok da Ermenileri ilgilendiren ortak meselelere dair "kapalı devre" metinler elbette.
Ne mutlu ki, Türkçe okuyan okuyucunun da yararlanabilmesi adına önemli gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. Hagop Baronyan'ın Şark Dişçisi (Aras Yayıncılık, çev. Boğos Çalgıcıoğlu) ve İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti (Can Yayınları, çev. P. Hilda Teller Babek) eserleri Türkçeye aktarıldı. Geçtiğimiz günlerde ise Baronyan'ın Adabımuaşeretin Zararları adlı şahane kitabı da Ararat Şekeryan ve Nıvart Taşçı çevirisiyle yayımlandı. “Baronyan Külliyatı” oluşması yolundaki üçüncü adım da böylece atılmış oldu.
Adabımuaşeretin Zararları, geç Osmanlı döneminin Batılılaşma ve muasırlaşma dalgasından nasibini alan bütün unsurlar gibi Ermenilerin de geçirmekte olduğu dönüşümü gelenek penceresinden bakarak ele alan bir hiciv başyapıtı. Adabımuaşeret denen "zorba”nın toplum hayatını nasıl kendi keyfince eğip bükebilecek görünmez bir güç olduğunu dönemin kabuk değiştiren toplumunu hicvinin merkezine yerleştirerek anlatan incelikli bir eser. Bununla birlikte elimizdeki metni, yalnızca, şimdilerde mazide kalıp eskimiş görünen birtakım mizahi öğeleri bir araya getiren bir gündelik hayat eleştirisinden ibaret olarak görmek de pek doğru olmaz. Baronyan, her şeyden önce bize oldukça ayrıntılı bir panoramik bakış açısı sunuyor. Bu panoramada Büyük Felaket öncesi İstanbul Ermenilerinin sosyal, kültürel ve dinsel hayatının yanı sıra, Osmanlı yaşamının da hassasiyetle işlenerek okuyucuya taşınmış ayrıntıları bulunuyor. Baronyan her bölümde kendine Ermeni toplumu mensuplarından birer "ağa" seçiyor. Ağa deyince feodal bir paye anlaşılmasın, "ağa" burada yalnızca bir hitap, bir saygı ifadesi; "bey" gibi. Baronyan'ın hikayesinin temelini işte bu Ermeni ağacıklarının başına, adabımuaşeret yüzünden gelenler oluşturuyor. Her biri birbirinden komik, karakterlerin ustaca derinleşebildiği, çok güzel anlatılmış güzel hikayecikler.
İnsanın nezaket ve adabımuaşeret kurallarıyla çizilen yapay bir sınır içerisindeki çaresizliklerini içten ve içeriden bir anlatımla yazıya döken Hagop Baronyan, kuşak çatışmasından Ermeni dini kurumlarının toplum hayatındaki yer ve etkisine, zamanın ekonomik-sınıfsal hayatının ana hatlarından bayram ve özel günlerin idrak ediliş biçimlerine birçok başka konuyu da işliyor. Metni ve anlatımıyla hicvetmek istediği konuları birer birer önümüze koyarken aslında hakkında çok az şey bildiğimiz rengarenk bir dünyayı da günümüz okuruna ulaştırmayı başarıyor.
Doğal bir dil
Baronyan'ın eserini ortaya güzel bir hiciv metni koyması ve dönemin toplumsal hayatını tüm yönleriyle okuyucuya sunması dışında da başarılı kılan bazı başka özellikler var. Bu çalışmada çevirmenler, metinde geçen, Ermenice dışındaki dillerden olan kelimeleri orijinal halleriyle olduğu gibi bırakmışlar. Bu kelimelerin büyük çoğunluğunu Ermenicenin içine sızmış Türkçe ve biraz da Fransızca kelimeler oluşturuyor. Bunun okur açısından bir kazanca dönüşen yanı ise metinlerin tıpkı toplumsal hayatı resmettiği gibi, dönemin dili hakkında da fikir vermesi. Zamanın Türkçesinde yaygın şekilde kullanıldığı halde artık tarih rafına kalkmış kimi kelimelerin yanı sıra, çağın birincil uluslararası dili olan Fransızcanın günlük dil üzerindeki etkisini de bu metinlerden en doğal haliyle izlemek mümkün. Burada, bahsi gelmişken bir şeyi de belirtmekte yarar var. Kitabı Türkiye Ermenilerinin konuştuğu Batı Ermeniceden Türkçeye kazandıran çevirmenler, ortaya çıkan çeviri metinde de dile büyük özen göstermişler. Bu yanıyla metinler Ermeniceden daha bugün çevrilmiş gibi değil de sanki gerçekten o zaman yazılmışlar ve o zamanın Türkçesiyle kaleme alınmışlar gibi doğal bir dil sunuyorlar. Bunu yakalamak konusunda çevirmenlerin hassasiyetle çaba göstermiş oldukları hikayeleri okurken kendini gösteriyor.
Hagop Baronyan, verem illetiyle sonlanan kısa ömrünü yazmaya vakfetmiş bir yazar. Ermenilerin Molière'i namıyla anılan Baronyan, gazete ve mecmua yazılarıyla, kitaplarıyla okurlarına oldukça bereketli bir külliyat bıraktı. Adabımuaşeretin Zararları ile birlikte elimizde Türkçeye çevrilmiş Baronyan eseri sayısı üçe ulaşmış oldu. Her açıdan nefis bir eser olan Adabımuaşeretin Zararları, Baronyan'ın daha nice metniyle karşılaşmak, onlara bir an önce erişmek konusunda okur iştahını oldukça artıran bir eser. Dileğimiz, devamının gelmesidir.
Görsel: Seda Mit
Yeni yorum gönder