Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Adeta bir Gezi manifestosu



Toplam oy: 1472
Oscar Wilde
Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık
Wilde'ın metninin Marksizmden ziyade liberter-anarşist hareketin mirası içinde değerlendirilmesi gerekir.

Wilde'ın anarşizme meyletmesinin arkasındaki neden ise bizzat tanıştığı Rus anarşist düşünür Pyotr Kropotkin'e olan hayranlığıdır: "Rusya'dan gelen, o güzel İsa'nın ruhuna sahip adam."


Oscar Wilde'ın Sosyalizm ve İnsan Ruhu başlıklı kitapçığının yeni baskısının yapıldığını öğrendiğimde, aklıma Roll dergisinin 2000'de yaptığı ilk baskı geldi. Sanırım sonraki yıllarda da farklı kapak tasarımlarıyla bir iki baskı daha yapmış, hatta belki Roll eki olarak da dağıtılmıştı.


1854-1900 yılları arasında yaşayan Dublin doğumlu bir İrlandalı olan Wilde'ın ömrü tam da Viktorya dönemiyle örtüşür (1837-1901). Büyük Britanya'nın bir yandan endüstri devriminin tüm sonuçlarını yaşadığı, öte yandan uluslararası planda Pax Britannica'nın, yani barışın, toplumsal yaşamda da koyu bir muhafazakarlığın egemen olduğu bir dönem. Wilde'ın aykırı kişiliği, yenilikçiliği, uçarılığı, dandiliği elbette bu toplumsal örüntü ile bir noktada çatışacaktır. Nitekim eşcinsellik suçlamasıyla karşılaşır, bu suçlamaya karşı açtığı davayı kaybettiği gibi, peşi sıra gelen ikinci bir dava sonucu meşhur baladını yazacağı Reading zindanında iki sene kalacaktır. Bu mahkumiyet süreci Wilde'ı maddi ve manevi olarak bitirir. Artık Britanya'da kalmak istemez, Paris'e gider ve orada sefalet ve yoksulluk içerisinde ölür.

 

Wilde, yaşamı süresince daha çok tiyatro oyunlarıyla ekmeğini kazanmıştır. Tek romanı ve en bilinen eseri Dorian Gray'in Portresi, taraftarı olduğu dekadanlık ve estetizm akımlarının bir uygulaması gibidir. Roman 1890'da ilk yayımlandığında milli ve manevi değerlere zararlı bulunarak eleştirilmiştir.


Wilde ile bir şekilde tanışıp da Sosyalizm broşürünün varlığından haberdar olmayanlara konu biraz tuhaf gelebilir, zira Wilde'ın cemiyet hayatında politik bir aktivitesi görünmez. Ancak aslına bakılırsa konu bugün anladığımız anlamda (zaman içinde oturmuş anlamıyla) sosyalizm değildir. Tekrar Roll baskısına dönecek olursak... Roll dergisi o zamanlar plandığı kitap yayıncılığına başlangıç olarak bu eseri seçer, bir "Başlama Vuruşu" ile takdim eder,  ardından Murat Belge'nin bir sunuşu gelir. O baskıda sol taraftaki sayfalarda sağdaki Wilde metniyle ilgili çok çeşitli alıntılar yer alır. Diyelim Wilde hapishaneden mi bahsediyor, solda da bir Foucault alıntısı, gibi. Çok özenli, emek verilmiş bir çalışmadır, çevirisi de Fatih Özgüven'e aittir. Yalnız o baskının kusuru Murat Belge'nin çalakalem yazısıdır. Sanırım Belge kendi bilgi dağarcığına güvenerek ve sadece Wilde'ın metninden yola çıkarak, metin ile Marksizm ve sosyalizm arasındaki paralelliklere işaret etmeye çalışır. Oysa ki Wilde'ın kendisi hakkında yaptığı bir iki ender tanımlamada kullandığı deyim anarşizmdir. Yani Wilde'ın metni Marksizmden ziyade liberter-anarşist hareketin mirası içinde değerlendirilmesi gereken bir metindir. Zaten metnin başından sonuna kadar özenle vurgulanan ve kutsanan bireysellik ile başka türlüsü de düşünülemez. Wilde'ın anarşizme meyletmesinin arkasındaki neden ise bizzat tanıştığı Rus anarşist düşünür Pyotr Kropotkin'e olan hayranlığıdır: "Rusya'dan gelen, o güzel İsa'nın ruhuna sahip adam." Kropotkin'in kişiliğinden etkilenip onu örnek bir birey olarak kutsarken, düşünsel gelişiminde anarşist literatürün bir diğer önemli ismi, aynı zamanda romancı olan kendisinden önce yaşamış William Godwin'in izleri görünür.


Sanırım ciddi yayıncılığın sorumluluklarından birisi de, baskısı yapılan kitapların daha önceki baskılarını ve çevirilerini araştırmak, incelemek olmalı. Aylak Adam (yayınevi) biraz “aylaklık” yapmış gibi geldi. Çeviri idare eder ama Fatih Özgüven'in çevirisi kadar yetkin değil. Ayrıca Wilde'ın orijinal baskısında kimi cümlelerde vurgusunu belirtmek için kullandığı italiklerin çoğu es geçilmiş. Umarız okuyucu kitaba ilgi gösterir, Aylak Adam da yeni baskılarda hem çevirinin üzerinden bir daha geçer hem de italikleri ekler. Ayrıca kitabı doğru konumlandıracak bir kısa sunuş eklenmesinde de yarar olacaktır.

 

 

Çok önemli bir miras

Wilde, metinde ölümünden kısa bir süre sonra hayat bulacak olan sosyalizme yönelik olarak can alıcı uyarılarda bulunur. Ve maalesef uyardığı noktaların hepsi de zaman içinde bir sorun olarak karşımıza çıkar. Bu çerçevede Wilde'ın metni hâlâ tüm canlılığı ve içtenliği ile geçerliliğini koruyan çok önemli bir mirastır. Sanat ve edebiyat konusundaki değerlendirilmeleri de hâlâ güncelliğini korur ve dünyanın herhangi bir yerinde mevcut sanat ortamını betimlemek için kullanılabilir. Şimdi sözü adeta bir Gezi manifestosu olabilecek cümleleri ile Wilde'a bırakalım:

 

"Tarih okumuş herkesin bildiği gibi, itaatsizlik insanın asıl erdemidir. İlerlemeler itaatsizlik yolu ile gerçekleşir, itaatsizlik ve isyan yoluyla."


"Toplumda para üzerine zenginlerden daha fazla kafa yoran birileri varsa, bunlar yoksullardır. Yoksullar başka hiçbir şey hakkında düşünmezler. Yoksul olmanın sefil tarafı budur."


"Bir zamanlar demokrasiye epey büyük umutlar bağlanmıştı ama basitçe demokrasi insanların, insanlık adına, insanlar tarafından dövülmesi demektir. Bu anlaşılmıştır. Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim ki; tüm otoriteler oldukça onur kırıcıdır. Otorite, onu kullananları da, otoriteye maruz kalanları da alçaltır."


"Otorite, acımasızca, abartılı bir şekilde ya da zalimce kullanıldığında, kendisini ortadan kaldıracak olan isyan ruhunu ve Bireyselliği ortaya çıkararak aslında faydalı olur."

"İlerleme Ütopyaların gerçekleşme sürecidir."

"Aslında, bir sanatçı diğer insanların isteklerini dikkate almaya başladığı ve talebi karşılamaya çalıştığı anda sanatçı olmaktan çıkar ve sıkıcı ya da eğlenceli bir zanaatkâr, dürüst ya da yalancı bir tüccar olur. Artık bir sanatçı olduğunu daha fazla iddia edemez."


"Sanat, dünyanın bildiği en yoğun Bireysellik şeklidir. Hatta dünyanın şu âna kadar tanıdığı tek Bireysellik şekli bile diyebiliriz."


"Sanat hiçbir zaman popüler olmaya çalışmamalıdır. Toplum kendisini sanatsal kılmaya çalışmalıdır. Bu ikisi arasında çok büyük bir fark vardır."


"Bayağılık ve aptallık modern yaşamdaki iki gerçektir."


"Toplumun sağlıklı dediği popüler roman, aslında tamamen sağlıksız bir üretimdir ve toplumun sağlıksız dediği bir roman ise, her zaman güzel ve sağlıklı bir sanat eseridir."

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.