Amerikalı çok sayıda müzisyen, şarkıcı ve söz yazarının edebiyat dünyasına giriş yaptığını ve bu dünyada tutunarak üretmeye devam ettiğini görüyoruz. Örneğin punk rock kraliçesi olarak kabul edilen Patti Smith, yeni yayımlanan beşinci kitabı Year of The Monkey ile edebi alanda daha anlatacak çok hikâyesi olduğunu kanıtlayanlardan. Yine anlatı, roman gibi dallarda eser verenler arasında folk şarkıcısı Woody Guthrie, rockçı Nick Cave, şair müzisyenlerden Leonard Cohen sayılabilir. Dünya ve yaşam hakkında söyleyecek sözü olan bu isimler, meramlarını müzik dışında farklı yollar aracılığıyla da ifade etmeyi seçiyorlar. İyi ki de seçiyorlar, bu sayede biz de sevdiğimiz sanatçıların yaşama bütünsel bakışları sayesinde, farklı kanallarından ilham almaya devam ediyoruz.
Son olarak asıl mesleğinin yanında yazarlığa soyunan isim bu defa bir oyuncu: Sean Penn. Filmlerde canlandırdığı ayrıksı karakterlerle ve gerçek hayattaki muhalif-aktivist kişiliği ile dikkat çeken Sean Penn, yazdığı romanla da tutarlı tavrını sürdürüyor. Türlü İşlerin Adamı Bob Honey ile bütün çelişkileriyle, kanlı canlı bir anti-kahraman yaratıyor. Roman, Amerikan toplumuna ve toplumu şekillendiren siyasete içerden bir eleştiri niteliği taşıyor. İçerden diyoruz çünkü Bob Honey Amerika’nın bir evladı. Ancak babası ile çatışmaya giren her evlat gibi onu kıyasıya eleştiriyor. Öyle ki değişen hükümetler, Orta Doğu ile ilgili planlar ve yozlaşmış toplumsal düzen üzerinden babasına zehirli oklar savurmaktan hiç geri durmuyor.
“Benim dışımda herkes yanlış”
Bob Honey elli altı yaşında, karısından boşanmış yalnız bir adam. Ancak bu yalnızlığı içine kapanık, evinden çıkmayan bir profili düşündürmesin. Tam tersine Honey, çocukluğundan itibaren bomba üretme, fosseptik depo boşaltım sistemleri geliştirme, yüzen havai fişek platformları imalatı ve satışı gibi türlü tehlikeli işler yapıyor. Çocukluğu Amerikan işçi sınıfının yaşadığı bir mahallede geçen Honey, daha o zamandan başlayarak siyasi tarihin etkisine maruz kalıyor. Vietnam savaşının şiddetli olduğu günlerde, kapısı açık garajlarda, gencecik sahiplerini bekleyen arabaları görmesiyle acımasız dünya gerçeğiyle tanışması bir oluyor. Medya tarafından yaratılan ve sürekli değişen düşmanlar, geleceğe dair umutsuzluk, toplumun kabul ettiği ne kadar kural varsa hepsine sırtını dönmesine sebep oluyor. Honey için artık tek bir ilke geçerlilik kazanıyor: “Benim dışımda herkes yanlış”.
Yüksek lisans mezunu, fizik ve mühendislik dallarında donanımlı bir adam olan Honey, Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği 2003 yılında, kanalizasyon sistemleri sektöründeki fırsatları araştırmak için Bağdat’a gidiyor. Ancak Amerika’nın şok operasyonunun farklı işbirliklerine kapı açması, işgalle birlikte bazı uluslararası projelerin devreye girmesini sağlıyor. Böylece işler Honey için de değişiyor. Adamımız türlü işlerine, markalaşmaya ayak uyduramamış ve yüksek mide gazı nedeniyle ozon tabakasına zarar verdiği düşünülen ihtiyar nüfusun ortadan kaldırılması işini de ekleyerek Bağdat’tan ayrılıyor.
Kapitalist dünya için pazarın genişlemesi markalaşmayla mümkündür ve bu uğurda her yol mubahtır. Dolayısıyla süreci baltalayacak her engel yok edilmelidir. Honey’e göre modern varoluşçuluğun algoritması “markalaşmak var olmaktır” cümlesinde kendini gösterir. Markalaşmanın en önemli lokomotifi ise medyadır. Medya yarattığı psikolojik manipülasyonlarla gündemi adeta pazarlar. Sonsuz maddi seçenekler dünyasında markalaşan birey manevi yönden çöker. Bu durumda beyaz adamın önünde fazla seçenek yoktur: “Ya ortaçağ anlayışı ve entelektüel yoksulluğun pasif savunucusu olacaksınız ya da en iyi ihtimalle her ikisine de bir noktaya kadar göz yuman ılımlı bir yönetime boyun eğeceksiniz. Geriye kalan tek seçenek: Müdahale”.
Yeni yorum gönder